Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

1920-1930 arasında Ankara - 3

Cumhuriyetin ilk on yılında Ankara’da yapılan fiziksel çevre ve mekân kurgusunun, daha çok devlet bürokrasisinin etkin bir çalışma düzeni içinde çalışabileceği bir çevreyi oluşturmak, burada düzenli, modern ve etkin bir çalışma sistemi geliştirmek arayışını yansıttığı anlaşılmaktadır. Bunu destekleyen ikinci düşünce, Ankara’nın modern olarak kuruluşunda öncelik alan ikinci tür yapı grubunun, bazıları özel ticarete konu olabilecek ekonomik ve mali kurumlar (bankalar) olduğudur.

1920-1930 arasında Ankara - 3

Politik-ekonomik-diplomatik nedenlerle Ankara’ya gelecek misafirleri, yabancı ziyaretçileri ve henüz yerleşik olmayan Cumhuriyetin kurucularını, kamu kesiminin vermek istediği izlenime uygun bir biçimde ağırlayabilmek için gerekli yapıların (oteller ve lojmanlar) gerçekleştirilmesine tanınan öncelik de bu amaçla ilişkilendirilebilir.

Üçüncü grup bina türü konutlardır. Bu tür, yeni cumhuriyetin kendi çalışanlarının uygun barınma koşullarının sağlanması bakımından önemsenmiştir; ancak konut sorunu, kamu yönetimi yapıları veya mali-ekonomik yapılar kadar düzenli ve sistematik bir biçimde ele alınmamıştır. Bu nedenle, plan uygulanmasında konutlar (ve toprak/emlak ticaretinden/ticaretiyle sağlanacak rant) Ankara’da her zaman, kritik önemde olmuştur. Konut ile ilgili diğer bir belirsizlik, konut gereksinimindeki sınıfsallığının nasıl ele alınacağı ile ve modernleşme çabalarının konut sektörüyle nasıl ilişkilendirileceğiyle ilgilidir.

Modernleşme düşüncesi aynı zamanda, kadın ve aile/ev anlayışıyla, konutun toplumsal iş bölümüyle ve kentsel yaşam kurgusunun toplumsal cinsiyetle nasıl ilişkilendirileceği yeğlemelerini de içermektedir.

Konut sorunun ele alınması, modernitenin özenerek öne çıkardığı “planlama” uygulamalarını güçleştirecek olsa da özel küçük üstleniciler eliyle, genellikle orta sınıflar ve kamu çalışanları için ve ev içindeki “özel alanla” ilgili bütün sorumlulukları üstlenmesi beklenen kadının, asıl mekânı olarak düşünülmüştür. Bu nedenle, hem Jansen’in öngördüğü “amele evleri” hiçbir zaman gerçekleşmemiş ve özel mülkiyet konusu olan konutlar kentsel rant bakımından en çok önemsenen araçlar haline gelmiş hem de orta sınıf kadın için eril modernitenin mekânı olarak tanımlanan, bahçeli evler/küçük apartman daireleri biçiminde geliştirilmiştir. I. Dünya Savaşı sonrasında pek çok ülkenin üzerinde çalışmakta olduğu, toplu ve maliyeti düşürülmüş yüksek yoğunluklu konut projeleri, Ankara’da tartışma konusu olamamıştır.

Ayrıca Ankara’da, demokratik bir biçimde, bir araya gelme ve topluca bir tartışmayı yapabilme ve birlikte karar oluşturabilme mekânları olarak, önce birinci meclisi (1920), sonra ikinci meclisi (1924)1 ve daha sonra da, Halkevi’ni (1930) görmekteyiz.

Kentte yaşayan insanlar (siviller, bürokratlar, politikacılar, askerler ve her şeyden önemlisi kadınlar) ulusal veya bölgesel-kentsel politikalar geliştirilirken, mecliste tartışılan konuları, devrim yasalarını, ya da devrimin nasıl bir niteliğe sahip olmasıyla ilgili konuları, tartışmak için fırsat bulamamıştır.

Bu konular belki ancak, devrimci grubun kapalı iç mekanlarda lobilerde, az sayıda (seçkin ve eril) katılımın söz konusu olduğu ortamlarda, belki biraz ve kısmen de evlerde, kahvelerde konuşulmuş ve biçimlenmiş, oldukça kesinleşmiş bir formatta meclise gelmiş ve mecliste de geniş ve kapsamlı bir biçimde tartışmadan, kabul edilmiş ve yasaya dönüşmüştür.

Bu nedenle Ankara’nın fiziki çevresinin oluşumunda en az rastlanan ya da hiç rastlanmayan mekân, toplumun tartışmalar yapabileceği toplantı ve konferans, müzakere salonlarıdır. Bu tür işleve de sahip olabilecek tartışma mekânları, daha sonra, sanat sahneleri olarak, devlet tarafından düşünülmüş, düzenlenmiş ve gerçekleştirilmiştir. Ama sivil toplumun tartışmalarının yapılabileceği (çok amaçlı da olsa) kapalı veya açık mekanların yapımına pek rastlanmaz. Çizelge, oldukça devletçi, eril ve devrimci, planlanmış ve otoriter modern Ankara’nın bu dönemdeki oluşumunu somutlaştırmaktadır.

1 Bu bina kendi içinde birden çok toplantı salonu içermekle birlikte, kulis faaliyetleri için, daha çok karşısındaki Ankara Palas Oteli’nin lobileri kullanılmıştır (1928); dolayısıyla otel lobilerini de, politik tartışma mekânlarının bir uzantısı veya bir türü olarak değerlendirmek, söz konusu olabilir.

 

Yazar Akın Atauz

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış