Hükümet politikalarına karşı en küçük eleştirilere bile dayanamayan iktidar, yargıya doğrudan müdahaleyi, HSYK seçimlerine müdahale ederek, yeni yargı tasarıları ile polisiye tedbirlerin artırılmasını sağlayarak ya da jandarmanın içişlerine bağlanması gibi tedbirlerle çoğaltıyor ve yargıyı siyasallaştırıyor. HRW yaptığı son açıklamada, yeni yargı düzenlemeleri ile iktidar politikalarına karşı gelmenin gitgide zorlaştırıldığına işaret etti. Yürütme, yargıyı HSYK yoluyla da eline geçirdi, ardından iktidar politikalarını eleştiren ve gösteri yapanlara karşı polise ağır bastırma yetkileri veren yeni kanun taslağı da meclise getirildi. Böylece iktidarın daha önce söz verdiği yargı reformları birer birer elden gidiyor. Yeni yasayla polis, mahkeme kararı olmadan arama yapma, gözaltına alma ve dinleme yetkisine sahip olacak. HRW, çıkartılmak istenen bu yasanın özellikle Kobani protestolarının ardından gelmesine ve “hükümeti eleştiren herkese karşı kullanılabileceği tehlikesi”ne dikkat çekiyor. “Somut Delil - Güçlü Şüphe”den “Makul Şüphe” ye… Yeni taslak kabul edildiğinde, polis artık “makul şüphe” tarifi altında tanımlanacak yetki kapsamında mahkeme izni olmaksızın üst, mekân ve araba araması yapabilecek.
Oysa daha geçtiğimiz Şubat ayında, “makul şüphe” ifadesi polisin yetkileri arasından kaldırılmış ve “somut delile dayalı güçlü şüphe” şartı getirilmişti. Birbirine tamamen zıt bu düzenlemelerin bu kadar kısa sürede değiştirilmesi, 17 ve 25 Aralık soruşturmaları ile yolsuzluklara karıştığı iddia edilen Başbakan ve Bakan oğulları, Bakanlar ve başka iktidar yetkililerinin yolsuzluk suçlamalarıyla yargılanmaktan kurtulmak için sadece kendileri için çıkartıldığı izlenimi veriyor. Böylece iktidarın aslında hep kendine demokrat olduğu endişesi de yayılıyor. 17 Aralık ve 25 Aralık soruşturmalarının Hükümet tarafından (şimdilik) bertaraf edildiği bu ortamda akla şunlar geliyor: Artık polisin somut delile dayalı güçlü şüphe yerine, makul şüpheyle insanları gözaltına alması, gözaltına alma sürelerini uzatmasında sakınca görülmüyor. Makul şüphe ve gözaltıları kolaylaştıran düzenlemelerden başka, tasarıyla mahkemelerin mal varlığına el koyma yetkisi de genişletiliyor. Artık zanlıların bile mal varlıklarına el koyma yetkisi olacak hâkimlerin.
Böylece yolsuzluk suçlamalarıyla karşı karşıya kalan yetkililerin kurtarıldığı, ama mesela Gezi Direnişinde sokaklara çıkmış olan Çarşı Grubundan insanların mal varlığına el koyma yetkisi ile donatılmış hâkimlerin olduğu günler geliyor. Aynı yaptırımların, Recep Tayyip Erdoğan’ın, sürekli, kendisine darbe girişiminde bulundukları suçlamasını yönelttiği, eski müttefiki F. Gülen grubuna bağlı kişilere karşı açılan/açılacak davalarda da uygulanması için, örneğin en son BankAsya operasyonları ile olduğu gibi baskı yapıldığı izlenimleri yayılıyor. Mahkemenin dinleme izni verdiği suçların kapsamı genişletiliyor; anayasal düzene karşı ve güvenliği tehdit edecek suçların da aralarında olduğu birçok suç isnadı, soruşturma safhasında dinleme yapılabilmesi için yeterli görülecek. Dinleme kararını da Ağır Ceza Mahkemeleri değil, onun yerine temmuz ayında oluşturulan ve şimdiye kadar bir çok kritik kararın altına imza atan bir sulh ceza hakimi tek başına verebilecek. Avukatlar, soruşturma süresince müvekkillerinin dosyalarını inceleyemeyecek, dosyadaki suç isnatlarını ve dayanaklarını öğrenemeyecek.
Bu da şubat ayında yapılan reformla iptal edilen, “Savcı soruşturmanın salahiyetinin tehlikeye girmemesi için delilleri saklı tutabilir” maddesini geri getiriyor. Tasarı kamu personelini “tehdit etmek” gibi yeni bir suç kapsamı getiriyor. Bu maddeyle hükümeti eleştiren herkesin potansiyel suçlu görülmesinin önü açılıyor. Aynı şekilde kamu personelinin de yapmış olduğu tehditler suç kapsamına alınırken bu suçlara 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Mahkemelerin sıklıkla “hakaret” suçlamasıyla insanları mahkûm ettiği düşünülecek olursa, “tehdit” suçlamasının muhalif sesleri susturmak için bir başka yol olacağı kaçınılmazdır.
Bir diğer gelişme ise askeri bir güç olan Jandarma’nın yurtiçinde güvenlik gerekçesiyle içişlerine bağlanmak istenmesi. “Arama yapma, mal varlığına el koyma ve dinleme yetkisi kapsamının genişletilmesi, hükümetin muhaliflerine karşı yeni bir operasyon hazırlığında olduğu yönünde tehlike çanlarının çaldığını gösteriyor” diyen HRW Türkiye gözlemcisi Webb, “Türkiye’nin insan haklarında geriye gitmeye ve eskilerden hatırladığımız kötü muamelede bulunan polis gücünü yeniden getirmeye niyetli olduğunu gösteriyor” dedi.
– Çizgi: Erhan Muratoğlu
Yorumlar (0)