Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Anılarımızda Yaşamayacak

Asikeçi hareketini anlamak için Gezi Direnişi’nin temelinde yatan dinamikleri iyi okumak gerekiyor. Sokaktaydık, birlikteydik, beraber üretiyorduk; daha güzel bir dünya için omuz omuza hayal kuruyorduk. Yaşadığımız ülkedeki en büyük halk ayaklanmasının filizleriydik. Peki Gezi bir devrim miydi?

Anılarımızda Yaşamayacak

Bunu her düşündüğümde vardığım nokta, kesinlikle devrim olduğu yönündeydi. Bireysel bir devrim. Sınırlarımızdan, kalıplarımızdan, geçmiş yaşamımızın kodlarından sıyrıldığımız; bir büyük bireysel devrim.

Amacım kimseye bildiği şeyleri tekrar etmek değil. Ama Gezi’yi bir devrim olarak niteleyebiliyorsak, bunun yaşamdaki izlerini de takip etmek gerekiyor. Çünkü devrim, bir organizma gibidir. Onu geliştirmek, beslemek ve üzerinde çabalamak gerekir. Gezi oldu
ve ondan kalanlar öylece kalsın demek; devrimci ruhu anlayamamak ve statükoya bir yaşam alanı sunmak demektir. (Bknz. Atatürk Devrimleri) Duvar mevzusuna buradan bakınca; Gezi’nin 2013 Haziran’ında olmuş bitmiş bir şey değil; yaşayan, her an her yerde olan, gerçek bir devrim olduğunu ve Asikeçi’nin bu ruhu inatla ve kararlılıkla taşıdığını göreceksiniz. Bunu şimdi göremiyorsanız, zamanla göreceksiniz.

Solfasol, yaşamlarını sivil topluma adamış bireylerin güç birliğiyle yaşayan bir yapı. Sadece Solfasol de değil;

Asikeçi hareketinin içinde yer alan pek çok bağımsız kişi ve yapı var, Gezi ruhunu hayatın içerisinde deneyimleyen. Asikeçi’yi bu organik yapıların içerisinde, Haziran gelirken açan bir çiçek gibi görebilirsiniz. Çünkü sanat, ruhun gıdasıdır. Çünkü sanat, boyutlar arasıdır.

Asikeçi Sanat ve Tasarım Günleri’ni ilk konuşmaya başladığımız zamanlarda; sürdürülebilirlik ve modelleme üzerine kafa yorduk. İlk aldığımız eleştiriler genelde ‘neden Tunalı?’ üzerine oldu. Bu eleştiriler devam ederken, Akün ve Şinasi sahnelerinin satışı çoktan onaylanmıştı.
Bir grup duyarlı esnaf, her temasımızda bizi şaşırtan
genç ve dinamik belediye çalışanları ve sivil inisiyatifler olarak; sokağa dokunacağımıza ve kapitalizmin karanlık döngüsüne bir renk katacağımıza inandık.

Öncelikle, ülkemizde belki de sanatın en çok uğraması gereken fakülteye girdik: Ankara Hukuk Fakültesi. Orada kendimizi sınadık, ekip ruhunu ilk orada üretirken deneyimledik. Hatta kendimizi biraz geri çekerek; geleceğin hakimlerine, savcılarına, avukatlarına üretme fırsatı verdik.

Şimdi çok daha güçlenmiş bir şekilde, Seyranbağları İlkokulu’na götürüyoruz sanatımızı. Hep beraber üreteceğimiz resimlere bakarak büyüyecek, minik yürekler. Her sabah kolektif bir esere bakarak girecek öğretmenler derslerine.

Asikeçi’nin Tunalı Hilmi caddesinde yarattığı etkiyi, Tunalı Yeniden İnisiyatifi devam ettirecek. Kim bilir gelecek senelerde, başka şehirler, başka belediyeler, başka sivil toplum hareketleriyle etkileşim içine gireriz. Onları beraber üretmeye teşvik ederiz. Neden olmasın?

Başlangıç olarak, duvar meselesi yüzünden pek çok eleştiriyle karşılaştık. Hatta bu eleştiriler; kariyerlerinin başında, direniş kültürü ve sokak sanatı için çok önemli genç sanatçı arkadaşları; Avareler ve Solfasol gibi önemli bir yapıyı karalama kampanyasına dönüştü ne yazık

ki... Sarsıldık, ama devrilmedik. Tam tersine birbirimize kenetlendik. Yaptığımız işin ruhuna inandık ve arkasında durduk. Çünkü bir kültürü yaşatmak; aynı anda, herkesin ortak anlayabileceği bir şey değildi. (Bknz. Kürt Hareketi) Biz üretimimize ve inandıklarımıza odaklandık. Ve ortaya çok güzel bir sonuç çıktı.

Gezi ruhunu, sadece ve sadece protesto etmek, polise taş atmak vb. gibi algılayanlardan ziyade; ‘eylem’ yapmak, üretmek olarak algılayan böyle nadide bir ekibin
üyesi olduğum için; kendimle ve arkadaşlarımla onur duyuyorum.

Unutulmaması gereken bir şey var: Yıkmak için gereken cesaretle, yapmak için gereken cesaret aynı değildir, farklı şeylerden beslenirler.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış