Kim mi bu adam? Adı: Bedri. Soyadı: Bademci. Yaşı: Resmi kayıtlara göre 67, kendi gönlüne göre 17. Memleketi: Doğma büyüme Ankara. Mesleği: Alaylı cam eşya dekoratörü, simitçi, çaycı, kütüphaneci ya da sadece gönlü hoş bir insan. Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin bahçesinde hemen solda bir bankamatik büyüklüğünde iki büfe… Birinde sıcak, soğuk içecekler ve simit satılır, diğerinde ise kitap dağıtılır. En başa dönersek… Aslen Ankara Balalı Bademci’nin, Topraklık Ateşderesi’nde geçiyor çocukluğu. 5 yaşında söküyor okumayı.
Suat Yalaz’ın Karaoğlan’ını okumak için her gün gazete almaya başlıyor. O gün bugün sürdürüyor bu alışkanlığını. Kurtuluş Lisesi'nde kendi tabiriyle zenginlerin okuduğu sınıfa veriliyor. Dersleri iyi ama ceket yok, çanta yok, ayakkabı yok… Bir de karma eğitime geçilip kız öğrenciler gelince “Ataerkil ailede büyüdüm” diyen Bademci’nin okul hayatı ortaokul mezunu olarak sonlanıyor. Okul hayatı bitse de okuma aşkı hiç sönmüyor. Alexandre Dumas’yla başlıyor serüveni.
Aziz Nesin’in ‘Koltuk’u arkadaşlarıyla aldığı ilk kitap. “Başlı başına bir değerdi, bilmedik kıymetini” diyor Nesin için. Kemal Tahir’e, Orhan Kemal’e hayran. Aklına geldikçe üzülüyor Orhan Veli’ye, cebinden 28 kuruş çıktığı için. 2001 ekonomik krizinde dükkanını kapatasıya dek cam eşya dekoratörü olarak çalışıyor. Sonrasında eskinin SSK, şimdinin Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesinin önünde telefon kartı satarak geçimini sağlamaya başlıyor. Cep telefonları yaygınlaşıp ankesörlü telefonlar da ufaktan tarih olmaya başlayınca, o dönemki hastane yönetiminin 393 lira kiraya kendisine tahsis ettiği büfede şimdiki işini sürdürmeye başlıyor.
Engellilerin evlerine kadar kitap ulaştırıyor.
Sonra bir gün Bademci’yi kütüphane kurmaya iten acı bir olay yaşanıyor. Urfa’da, genç bir kadın doktorun şiddete uğraması üzerine, Bademci “Şiddeti ancak eğitimle yenebilirim” diyerek belki Ankara’nın belki de Türkiye’nin en küçük halk kütüphanesini kuruyor. 7 yıldır bir yanda çay, simit satarken diğer yanda kurduğu kütüphanede gelene gidene kitap dağıtıyor. Elindeki yüz kitapla başlıyor ilkin. O dönemler ayda 700-800 liralık kitap alarak büyütüyor kütüphanesini. Şimdilerde bin beş yüz civarında kitabı var. Borçları yüzünden eskisi gibi kitap alamadığı için gelen bağışları kabul etmeye başlıyor. Onun kütüphanesinden kitap almak son derece kolay. Kayıt yok, üyelik yok. Her gelenin tek kitap seçme şansı var sadece. Günde 20 ile 40 kişi gelip buradan kitap alıyor. Kendisi de yüzde 40 ortopedik engelli olan ve “hallerinden en iyi ben anlarım” diyen Bademci, 2013 yılından itibaren engellilerin evlerine kadar ulaştırıyor kitapları.
“Hepimiz insanız gerisi teferruat”
Dört bir yana kitap yollayan Bademci’nin tek bir ricası var: “Kitap bitince rafa koymayın, okuyan birine verin.” Bademci ülke genelinde 900 km kütüphane kurma hayalleri kuruyor çünkü barışın temelinde kitabın yattığına inanıyor. Bir ara sözü Ceylan Önkol’a getiriyor, aklına geldikçe gözlerinin nasıl dolduğunu anlatırken başlıyor yanında çalışan genç kadının ifade ettiği gibi kitap gibi konuşmaya: “Kürtçe kitap gelecek koyacağım. Kitap ayrımı yapmam, insan ayrımı da yapmam. Diyarbakırlı, Şırnaklı olmazsa biz olmayız. Biz olmazsak onlar olmaz. Biz ülkemizde yaşayan insanlarla beden ve ruh gibiyiz. Benim evim yansa yardıma Kürt de koşar, Ermeni de koşar”. Dağın taşın üstüne Türkçe, Kürtçe, İngilizce “Ne mutlu insanım diyene” yazılmasını öneriyor. Ne de olsa “hepimiz insanız gerisi teferruat”.
Kumla çimentoyla kentsel dönüşüm olmaz
Son dönemlerde ayrıştırma politikaları güdülse de tabanın ayrılmayacağına inanıyor. Yukarı tabakayı ise ‘es geçelim’ diyor. Aydın, sosyal demokrat tabakaya halktan kopuk oldukları için kızgın: “Elit tabaka Anayasa'yı altından yazsa, taban cahilse tabana gelinceye kadar toz olur. Ne yazarsan yaz, halk bilmezse ne olur? Bizim aydın, sosyal demokrat geçinen arkadaşlarımız halktan kopmuş, sera insanı olmuş.” O sadece “riyayı bilmez, cilasızdır” dediği halka inanıyor ama eğitilmeleri gerektiğini söyleyerek. “Kumla, çimentoyla kentsel dönüşüm olmaz; eğitimle olur” ona göre. Yerel yönetimlere de sesleniyor “Her yana moloz dökmekten vazgeçsinler. Torunlarıma ayaklarının basacağı toprak bıraksınlar!”.
Ankara buz gibi
Söz dönüp dolaşıp Ankara’ya gelince İstanbul hatırası bacağındaki engeli göstererek başlıyor konuşmaya “Ankara kasaba. Başkent olmasına karşıyım. Dünyada bir İstanbul var mı? Doğanın hakkını doğaya verelim. Referandum yapılsa oyumu İstanbul’dan yana kullanırım.” Ankaralıların çok okumasını şehrin soğukluğuna bağlıyor: “İstanbul’da kitap okuyamazsınız, kafanı kaldırdıkça bir güzellik görürsün. Burada otobüste, dolmuşta açar kitap okurum. Çünkü buz gibi bir mimarisi var üşüyor Ankara’da insan.”
Ankara’nın buz gibi görüntüsünün altında mübadele olduğunu söyleyerek ekliyor “Ermenileri gönderdik, buz gibi oldu bu şehir. Kale duvarı gibi, üşütüyor insanı”.
Metrekaresi 900 Lira
Bademci’nin emek emek büyüttüğü kütüphanesi bugünlerde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Belki kütüphane olarak kullanılan kısmı kiraya vermek için, belki de başka bir sebepten hastane yönetimi 3 metrelik büfenin kira bedelini 2 bin 700 Liraya çıkarmış durumda. “Ülkenin en yüksek kirasını ödüyorum. Metrekaresi 900 Lira.” diyor. Şu an hastane yönetimiyle mahkemelik olduklarını anlatarak “Baskı altındayım bu yüzden biraz moralim bozuk ama ne olursa olsun kütüphaneciliğe devam edeceğim”. diye sürdürüyor sözlerini.
Kitap bağışları için Bedri Bademci’ye 0 312 347 27 21 -0 545 331 50 10 numaralı telefonlardan ulaşılabilir.
Yorumlar (0)