Yeni bir kitap olmasa da, yeni karşılaştığım bir kitap “Eski Dostlar Aramızda Reklamlarda Ankara 1935-1967”. VEKAM 2007 yılında basmış. Gerçekte bir kitap olarak değil de, sergi kataloğu olarak düşünülmüş ve düzenlenmiş. Projenin yöneticisi Zeynep Önen.
Doküman, nerdeyse sadece reklamlardan oluşuyor. Ancak bu reklamların çok büyük bir kısmının kaynağı da telefon rehberleri. Telefonların cepte olmadığı ve sadece evlerde veya işyerlerinde sabit olarak bulunduğu bir dönem olduğunu, şimdiki telefon yağmurundan sonra, son 15 ya da 20 yılın kuşakları için, düşünmek bile zor belki... “Telefon ve iletişim teknolojisindeki değişiklikler kenti nasıl etkiliyor?” konusunda, yavaş yavaş bir literatür oluşmaya başladı bile. Ancak bu teknolojik gelişme, “Ankara’yı nasıl etkiledi/ etkiliyor?” konusu, daha kapsamlı başka bir yazının konusu olmalı. Burada sadece, bu kitabın ya da dokümanın, neler düşündürdüğü üzerinde durulacak.
Telefonun en modern iletişim teknolojisi olduğu dönemde, telefon rehberlerinin de özel bir önemi vardı. Telefon rehberleri, her yıl yeniden ve biraz daha kalınlaşarak yayınlanır ve telefon abonelerine ücretsiz olarak dağıtılırdı. Rehberlerin en ilginç yanlarından biri, beyaz sayfalara yazılmış ve abonelerin alfabetik olarak adlarını, adreslerini ve telefon numaralarını bildiren bölümünün arkasındaki sarı sayfalardı.
Sarı sayfalar, rehberin reklam bölümüydü ve bu sayfalara çeşitli büyüklüklerde reklam verebilmek, kentteki her iş yeri bakımından özel bir önem taşırdı. Öncelikle, sizin bu rehberle modern bir ilişki kurmuş olduğunuzu göstererek işyerinizi, güvenilir bir kuruluş haline getirirdiniz ve asıl önemlisi, bir kullanıcı olarak, sınıflandırılmış bir biçimde sunulan reklamlardan, gerçekten ihtiyacınız olan bir bilgiyi ya da hizmeti nasıl ve nereden elde edebileceğinizi öğrenirdiniz. Kentin ticaret ve sanayi açısından ürettiği mal ve hizmetleri ve daha da önemlisi, bunların yerlerini ve adreslerini, telefon rehberlerinden kolayca izlemek mümkündü. Ayrıca, bu rehber her yıl yenilendiği için, telefon rehberi, zaman içindeki gelişmeyi de, sistematik olarak göstermiş olurdu. Zaten telefonu olmayan veya telefon rehberi gibi önemli bir kaynağı kullanmayı düşünmemiş olan bir iş yerinin, “ihmal edilebilir” nitelikte olduğu, kolayca kabul edilebilirdi.
Kitabı tanıtmak açısından gerekli değil ama bir paragraf daha ekleyerek, telefon rehberlerinin mimarlık fakülteleri ve özellikle “şehircilik” bölümleri bakımından ne kadar değerli ve derli-toplu bilgi veren bir kaynak olduğunu, anmadan geçmek istemiyorum. Öyle ki, kentin haritası üzerinde, telefon rehberinin sarı sayfalarını coğrafik bir bilgiye dönüştürdüğünüzde, hızla ve oldukça güvenilir bir biçimde kentin kaba bir “arazi kullanım haritasını” yapmış gibi olur ve bu bilgiyi zaman içinde de, ileri ve geriye doğru kaydırabileceğiniz için, kentin bazı hizmet ve sanayilerinin yoğunlaşma alanındaki mekansal değişim izlerini de saptayabilirdiniz. “Telefon Rehberi” o zamanların bakış açısıyla, doğruluğuna gerçekten güvenebileceğiniz, her kent için, gerçekten nesnel ve sağlıklı bilgi veren bir kaynaktı. Her hangi bir kaygıyla uyduruluş ya da bilgilerinin bir kısmı ihmal edilmiş, düzensiz ve özensiz bir doküman olarak düşünülemezdi.
“Eski Dostlar Aramızda” kitabı da, sergi için yapılmış olan bir seçmeye göre de olsa, yaklaşık olarak böyle bir bilgiyi yansıtıyor. Ancak bundan da fazlasını yapıyor: Kuruluşların verdikleri reklamların tıpkıbasımını yayınladığı için, kötü de olsa, bazı fotoğrafları görüyorsunuz. Çizimler de var. Daha da önemlisi, bu küçük metinlerdeki dil ve anlatım özellikleri, hem özel sektörün işine nasıl baktığına / onu nasıl göstermek istediğine, hem de daha önemlisi, dönemin toplumsal kodlarına, kabul edilebilir soyluluk kurallarına ya da sahicilik bakımından belirlenmiş olan toplumsal beklentilere uymak için, nasıl bir çaba göstermiş olduğuna tanık oluyorsunuz. Belli ki, ticaretin, malını övmenin, ya da yaptığı iş hakkındaki açıklamaların, toplumsal terbiye kurallarına göre, belirli sınır çizgileri var.
Kitaptaki bölüm başlıkları şöyle: Ticaret-Sanayi/ Bankalar/ Sigortacılar/ Elektrikçiler/ Emlakçılar/ Nakliyeciler/ Çadırcılar/ Turizm-Ulaşım/ Oteller/ Mobilyacılar-Mefruşatçılar/ Kırtasiye Dükkanları/ Tabelacılar/ Fotoğrafçılar/ Giyim-Kuşam/ Ayakkabıcılar/ Kuaförler/ Kuyumcular/ Yeme- İçme/ Lokantalar/ Pastaneler/ Sağlık/ Kamu Yararına İlanlar. Gerçekte bu bölüm başlıklarının bile gösterdiği bazı özellikler var: Kırtasiyeler var, ama kitapçılar yok mesela... Hiçbir resim ya da sanat galerisi yok, özel tiyatro ya da sinema reklamı bile yok, nedense. Ya da yeme-içme ve lokantalar ayrı bölümler ama lokanta kısmı oldukça cılız, nerdeyse pek bir şey yok gibi, meyhane, bar gibi yerlerin adı bile yok.
(Oysa Ankara’da böyle yerlerin olduğunu biliyoruz, belki telefon rehberi sarı sayfaları, belirli bir toplumsal ahlak/ seçkincilik politikası izliyordu?) Yeme-içme bölümü sayfalarında, daha çok kurukahveciler, makarnacılar, yağlar ama daha da çok, Ankara şarapları ve “inhisar” likörlerinin reklamları var.
Gerçekte bu kaynak, kanımca, üzerinde oldukça geniş bir çalışma yapılabilecek bir doküman. Bütün bölüm başlıklarına değinmek, bu küçük yazı için olası değil. Ancak, kitabın bütününü dikkate alarak söylenebilecek bazı ilk izlenimler için yer kaldı bu yazıda... Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki ilk 10-15 yıl, Ankara için, modern kentin ilk yapı taşlarının konulduğu bir dönem... Kentin bu döneminin büyük bir sabır gerektiren bir yaşam sunduğunu düşünülebilir. Bir yandan, gerçekten yangın yeri gibi, eski küçük ve kendine özgü pırıltılarını bile kaybetmiş, kasaba irisi bir kent. Mülk sahiplerinin biraz vahşileşmiş bir burunla, kentsel rant kokusu almış olduğu, kaba-saba eski Ankara ve tam bir inşaat şantiyesi görünümündeki, çamurlu yeni Ankara...Ancak 1935-40 sonrası için, Ankara’nın modern bir kent olarak kuruluşunun doruğuna doğru oluşmaya başladığı düşünülebilir. Yaklaşık 1970-1980’e kadar süren 40-45 yıllık bir dönem oldu bu ve kentin kendi geçmişinin hem de büyük bir olasılıkla, en ilginç, hem de en yaşanılası yıllarıydı, o yıllar...
İşte “Eski Dostlar Aramızda” tam bu dönemi yansıtıyor. Gerçi bu dokümandan, 1945 sonrası başlayan büyük göç akımını, gecekonduları ve o konutlarda yaşamanın güçlüklerinden hiç birini sezmiyoruz, ama diğer kesim için, yani kentin orta ve üst sınıfları için, modern kent yaşamının nitelikleri nasıl bir şeydi, bunu sezebiliyoruz. Toplumun bu kesimi için, gündelik yaşama dair bazı özellikler göze çarpıyor. Her şeyden önce, bir gösteriş merakı ve sonradan görmüş/ görgüsüz” bir kendini beğeneme arayışı hiç yok, bu yaşamda. Tam tersine, oldukça sade ve vakur, modernin özlemi ya da arayışı içinde, ama oldukça ölçülü ve sakin bir yaşam tanımlanıyor bu reklamlarda.
Bunu “mobilya”, “mefruşat” ve özellikle “manifatura” (evet, eskiden manifatura diye bir söz ve kategori vardı, hala kullanılıyor mu, bilmiyorum; o yıllarda daha az uzmanlaşmış/ her çeşit malın bulunduğu , “manifaturacılar “vardı ve bir de onların biraz daha küçüğü olan “bonmarşeler”, belki AVM’lerin, süpermarketlerin henüz olmadığı bir dönemde, “department store” denilen satış mağazalarının öncüsü sayılabilecek nitelikte olan yerlerdi...) ve giyim-kuşam bölümlerinden, oldukça net bir biçimde görmek mümkün.
Bu reklamlara baktığımızda, kent halkını ve onlara mal ve hizmet sunanların “modern olmak” türü bir kaygıları olduğunu görüyorsunuz. Ama bu, ölçülü bir kaygı. Gösterişçi ve tüketim delisi değil. Bu, “mütevazı” ve oldukça sakin-saygılı bir gündelik yaşamın gelişme doğrultusu olarak görünüyor...
Eğer Ankara’nın o yıllarda nasıl bir kent olduğunu daha bütüncül bir biçimde anlamak istiyorsanız, bu rehberlerin, Ankara’da devletin/ “İktisadi Devlet Kuruluşlarının” ve belediyesinin nasıl kurulduğuyla ilgili sayfalara da bakmanız gerekir. Çünkü açıkça anlaşılıyor ki, gerek özel sektör, gerek sivil toplum ve sivil yaşam, bu yıllarda, Ankara için pek belirleyici bir ağırlığa sahip değil...
Yorumlar (0)