Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Ankara Ovası, Keltlerin Yuvası

Son yıllarda dünyanın birçok yerinde, özellikle de Batı ülkelerinde eski Pagan kültürlere karşı filmlerde, çeşitli rock gruplarında, el sanatlarında ve kitaplarda rastlayabileceğimiz, öncelikle Germen ve Keltleri kapsayan bir ilgi doğmaya başladı. Tarihi gerçekler açısından ise Ankara, bu konuda özel bir konuma sahip.

Ankara Ovası, Keltlerin Yuvası

Pagan kültüründe öncelikli konuma sahip olan Keltlerin en doğudaki karakollarını Ankara civarı oluşturdu asırlar boyunca. MÖ 3. asrın başlarında, bugünkü Orta Avrupa’dan yola çıkan Tetkosak, Trokmi ve Tolistobogi adındaki Kelt kabileleri, ana kütleden koparak güneye doğru yol alır ve Balkan yarımadasını geçtikten sonra Yunanistan sınırlarına dayanırlar. Uğradıkları talan ve katliamlardan sonra Yunanlılar, bu üç Kelt kabilesini Delfi’de ağır bir bozguna uğratırlar. Bozgundan sonra gene kuzeye yönelen bu üç kabile, Bitinya kralının daveti ve izni üzerine Anadolu’ya geçerler. Orta Anadolu bölgesinde, oldukça zayıflamış halde bulunan Frig kalıntıları bulunmakta. Bölgedeki Frigleri yok eden Keltler, Sakarya ve Kızılırmak arasındaki bölgeye, Ankara, Yozgat ve civarı bölgesine yerleşirler. Yerleştikleri bölgede de rahat duramayan Keltler, Selefkiler ile girdikleri savaşı kaybederler ve kesin olarak bu bölgeye yerleşmiş olurlar.

 Kayıtlara göre, Selefki ordusunda bulunan fillerin bu zaferde önemli katkıları olmuştur. Bu yenilgiden sonra bu üç kabile, bahsettiğimiz bölgeye kesin olarak yerleşirler ve bu bölge de Galatya adını almış olur. Bölge ismi olarak Galatya, asırlar boyunca Ankara ve civarı için coğrafi ve idari bölge adı olarak, Türklerin Ankara bölgesini ele geçirmesine kadar kalacaktır. Galatların toplumsal yapıları, yaşam tarzları ve dilleri hakkında ayrıntılı bilgiye sahip değiliz. Diğer Kelt kabilelerinde olduğu gibi, Klan(aşiret) temelinde örgütlenen Tetkosak, Trokmi ve Tolistobogi kabileleri, kısa bir süre için de olsa, Ortiagon’un(MÖ 189-186) önderliğinde tek bayrak altında birleşirler. Ortiagon, Galat kabilelerin birliğini sağlar sağlamaz, Galatlılık gereği olsa gerek, Bergama krallığına karşı savaş açar, ama savaşı Galatlar kaybederler ve Ortiagon da bu savaşta ölünce, üç yıl kadar birlik içinde yaşayan Galatların birliği gene bozulur.

Galatlar bir daha birlik oluşturamazlar ve sınırlarına dayanmış olan Roma İmparatorluğu'nun yönetimi altına girerler, etraftaki devletlere korku salma ve talan etme devri kapanmıştır. Bu tarihten sonra da, hiçbir zaman siyasi bir birlik oluşturmazlar. Roma İmparatorluğu ikiye bölünüp, bu coğrafya Doğu Roma İmparatorluğu(Bizans) olarak yoluna devam edince, Galatya da Doğu Roma İmparatorluğu'na bağlı bir eyalet olarak kalır.

Doğu İmparatorluğu zamanında da Galatya, en cesur ve sert askerlerin çıktığı eyalet olarak bilinir. Doğal asimilasyonun sonucu olarak da, zaman içinde tamamen eriyip yok olurlar. Aslına bakacak olursak, savaşçı ve göçebe kavimlerin değişmez kaderidir bu.

Galat dili hiçbir zaman yazılmadığı için, sadece topografik isimler ve birkaç yazılı kayıt üzerinden çok az bilgiye sahibiz. Roma İmparatorluğuna bağlı bir eyalete dönüşen Galatya’da yazılı ve idari dil olarak hem Latince, hem de Grekçe kullanılıyordu. Anadolu’ya yerleşmelerinden sonra Anadolu’daki kültürlerin etkisine giren Galatlar, dillerini uzun asırlar boyunca kendi aralarında kullandılar. 4. asrın din adamlarından Hieronimus, Galatya bölgesinden geçerken, Galat dilini kendi aralarında kullandıklarını söyler. Galatçanın adının en son olarak geçtiği kayıt ise 6. Asırdan... Rahip Skityopolisli Kiril, notlarında ilginç bir olaydan bahseder. Ruhu şeytan tarafından ele geçilmiş bir Galatya rahibi sonunda şeytanın gücünün etkisinden kurtarılmıştır ama sadece kendi anadilinde konuşmuştur. Bu kayıttan sonra Galat dili hakkında karşımıza hiçbir bilgi çıkmıyor ve Galatçanın ne zaman tamamen yok olduğu hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz.

İstediğimiz kadar romantik gözlüklerle baksak da, etrafımızda Galatlardan kalan hemen hiçbir şey göremiyoruz. Konya’nın Kulu ilçesinden Bolu’ya kadar olan bölgede, Galatlardan kalma kalıntılar bulunmaktadır. Bolu’ya bağlı Hıdırşahlar tümülüsünde, Galatlardan kalma el sanatı örnekleri bulunmuştur. MÖ 3. asırda Orta Anadolu’ya 3 kabile olarak yerleşen ve siyasi birlik oluşturamayan ama asırlarca Ankara, Yozgat, Kırşehir ve Konya’nın kuzey bölgesinde yaşayan ve kendi dillerini konuşan Galatların, Anadolu gen havuzuna katkıda bulunmuş olmaları olası. Bazı Ankara yerlileri oldukça sarışın ve mavi gözlüdür, Türk ve Anadolu tipolojisinden oldukça uzak tipler karşınıza çıkabilir. Son yıllarda iyice ilerleyen genetik bilimi ve bu bilgilerin ışığında yapılan genom projeleri, özellikle Anadolu’nun çok çeşitli ve rengarenk genetik havuza sahip olduğunu gösteriyor. Diğer yandan, ülkenin kültürel manzarasına bakınca da, bunun çok anlamlı olmadığını hissediyor insan.

Birgün Aşti’den taksiye binmiştim. Türkiye’nin hemen her yerinde olan, çirkin, uyumsuz binaların olduğu mahallelerden geçerken, taksicinin yüzü dikkatimi çekmişti. Oval bir yüzü, mavi gözleri vardı ve gerçek anlamda sarışındı. Baba tarafımın geldiği Balkanlardan olduğunu düşünmüş ve nereli olduğunu sormuştum. Tahmin ettiğim gibi çıkmamıştı. Ne göçmendi, ne de Çerkez ya da Lazdı. Çubuk ilçesinin kuzeyinde yer alan köylerden birisinin yerlisiydi. Takside dini programlarla dolu bir radyo kanalı çalıyordu. Her fren ve gazda, aynaya asmış olduğu üç hilalli Ülkücü flaması sallanıyordu.

Kaynaklar 1.) http://de.wikipedia.org/wiki/Galater 2.) Galatlar. Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 3.) http://www.galloturca.com/galatians.htm IBSN: 975-6899-62-X

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış