Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Ankaralı Maymun Büyüğümüz Ankarapithecus Meteai

Bilim insanları bir mağara içinde ya da kemikleri koruyan uygun bir kayaç yapısında, yeni bir cins ve türe ait fosil kalıntılarını bulduklarında, isimlendirme için genelde buldukları bölgenin adını kullanırlar.

Ankaralı Maymun Büyüğümüz Ankarapithecus Meteai

Popüler bilimin sayfalarında sıklıkla karşılaştığımız Homo neanderthalensis’in fosillerinin bulunduğu Almanya’nın Neander Vadisi’nden adını alması ya da Endonezya’nın Flores adalarında yaşayan, hobbitler olarak tanıdığımız, 13 bin yıl önce soyları tükenen Homo floresiensis gibi. Ankarapithecus meteai de isminden anlaşılacağı üzere Ankara’da bulundu. Kazan’ın Sinap bölgesinde ilk olarak 1957’de fosillerine ulaşılan tür, sonralı Ankara Maymunu olarak anılmaya başlandı. O dönem Ankarapithecus meteai’nin sadece alt yüzü ve çenesi bulunmuştu, muhtemelen erkek bireye aitti. 90’lı yıllara kadar bilim dünyası bu zamana kadar miyosenin son döneminde insansı kuyruksuz maymunlara dair yeteri kadar bilgiye sahip değildi. 1996’da yine aynı bölgede, Ankarapithecus meteai’ye ait daha eksiksiz kafatası fosil kalıntılarına ulaşıldı. Bu fosiller bu kez kadını işaret ediyordu.

Bulanan fosiller ve yer biliminin de katkısıyla yapılan tahminlerde, yaklaşık 30 kilosu olan Ankarapithecus meteai, Ankara’nın ormanlarında, kuyruksuz vücuduyla dilediği gibi yaşıyordu, diyetine sadece meyveyi almıştı, yani bizim için iyi bir vegandı (!) Yüzü şempanzeyi, gorili ve orangutanı andıran bir morfolojiye sahipti. Bu üçleme onu kendinden önce bulunan türler arasında benzersiz yaptı. Kimileri onu insan evriminde önemli bir yeri olan, orangutanların atası Pakistanlı sivapithecus ile benzeştirdi ama o yeni bir türdü, bundan milyonlarca yıl önce soyu tükenen, bizim Ankaralı maymun büyüğümüzdü. Ankarapithecus’un fosilleri 9,7 milyon yıl öncesine tarihlendirildi. İnsanın doğaya müdahalesi henüz başlamadan yaşadığımız holosenden çok daha önce, geç miyosen çağından bahsediyoruz. Anadolu’nun Afrika ile kara bağlantısının bulunduğu ve kuraklığın giderek artmasının yaşama yön verdiği bu zaman diliminde, Ankarapithecus’un hikayesi başlamış ve sürmüş olabilir.

 İnsan biraz su, biraz bitki, biraz da havadır. İnsan, milyarlarca yıllık evrenin yoğunlaşmış halidir ve yaşama dair sorumluluğu buradadır.

Afrika ile Avrasya arasındaki karşılıklı insansı büyük karar maymunlarının göçüne Ankarapithecus meteai de katılmış ve kentimizi uğrak yeri yapmış ya da burada benzersiz evrim yoluna girmiş de olabilir. En nihayetinde biliyoruz ki maymun büyüğümüz buraların ev sahibiydi; şimdilerde meyve veren ağaçların yerini devasa betonların aldığı, ormanlarının ve nehirlerinin kurutulduğu, gökyüzün görünmez kılındığı, griyle özdeş Ankara’nın. Bizler, homo cinsinin yaşayan tek türü sapiensler, ironik namıyla “vicdanlı insan”, Ankarapithecus meteai ile tabi ki hiç karşılaşmadık. Bundan 7 milyon önce, iki ayak üzerinde yürümeye başlayan öncüllerimiz ya da insan-şempanze ayrışmasından önce ortak atamız olan primat da karşılaşmamıştı. Onlar Afrika’da, muhtemelen su kenarında bir yerdeydi. Paleontogların çoğu fosillere Afrika’nın jeolojik yapısı nedeniyle ulaşamayacağımızı düşünüyorlar.

Ortak ata bilinmese de bundan 200 bin yıl önce Afrika’nı doğusunda “cennet bahçelerinde” ortaya çıktığımızı, 50-60 bin yıl önce ise bir ya da birden çok kez Afrika’dan çıkış yaptığımızı ve dünyanın her yerine yayıldığımızı biliyoruz. Ankarapithecus meteai gibi bizim de göç yollarımız üzerinde Anadolu bulunuyordu. Buralarda yüzbinlerce yıl avlandık, alet yapıp kültür oluşturduk, toplumsallaştık, bilgi biriktirdik, tarihe müdahale ettik, tarıma geçtik; iktidarlar ve devletler kuruldu, karşı koyuldu. Yaşanan bunca “ilerlemeye” rağmen, ondan milyonlarca yıl sonra konuk olduğumuz ormanlarında, maymun büyüğümüzün mekânında ne iyi bir misafir ne de ev sahibi olabildik. Ankarapithecus meteai ile ilgili haber ve yazılarda “Ankara’nın neyi meşhur derseniz, maymunu” gibi cümleler okuyabilirsiniz.

Bu tarz söylemler son derece insanmerkezli düşüncenin ürünüdür. O bizim meşhurumuz, bir kenti tanıtan araç ya da pazarlanacak bir nesne değildir, o kendi zamanının öznesidir. İnsan evrimi bize, hayvanlar âleminin bir üyesi olduğumuzu anlatır, onlarla eşit temelde bir yaşam sürmemiz gerektiğinden bahseder. Bizden öncekilerin bize bıraktığı ekolojik mirası gelecek kuşaklara ya da yeni türlere en korunaklı şekilde bırakmamız gerektiğini, yaşamın böyle sürdürülebileceğini anlatmaya çalışır.

Bilim dünyasına yaptığı katkının dışında Ankarapithecus’un işaret ettiği şey de insanmerkeziyetçiliğinin dışına çıkmamız gerektiğidir. Keza, günümüzde bu da yeterli değildir. Sadece insan ve hayvan denklemine sıkışmaya gerek yoktur; insan biraz su, biraz bitki, biraz da havadır… İnsan, milyarlarca yıllık evrenin yoğunlaşmış halidir ve yaşama dair sorumluluğu buradadır.

NOT: Ankarapithecus meteai fosillerini görmek için Anadolu Medeniyetler Müzesi alt katını ziyaret edebilirsiniz.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış