Mahallenin tarihini herkes biliyordur, sanırım: Orası, 1950 yılları ertesinde, Demokrat Parti’nin (DP) “meclis seçimlerini” kazanarak iktidara geldiği 14 Mayıs 1950’nin şerefine, DP’li milletvekilleri başta olmak üzere, partili bir grubun oluşturduğu bir konut kooperatifi ve onun, kentin dış çeperlerine doğru yarattığı yeni bir mahalle. Bu mahallenin tarihi ile ilgili çok sayıda yayın bulunuyor, bunları tekrarlamayacağım.
Ancak bir tek şeyi söylemek gerek: 1960’daki askeri darbeden sonra, (o zamanlar bu askeri darbeye “devrim” ya da “ihtilal” deniliyordu) mahallenin adındaki DP’nin seçim başarısını hatırlatan 14 Mayıs’ın da değiştirilmesi gerektiğini düşünen devlet aklı, (bu akıl, bütün cumhuriyet dönemi boyunca ve ülke çapında, yer isimlerini, hep egemen ideolojiye göre) mahallenin adını değiştirmiştir. 27 Mayıs öncesinde, Kızılay’da oldukça sık yapılan gösterilerde (o zamanki adı “nümayiş”) her zaman tekrarlanan marş, Gazi Osman Paşa Marşı idi. Neden bu marş DP’ye karşı olsun, ya da gösteri yürüyüşçüleriyle(nümayişçilerle) Osman Paşa’nın ve Plevne’nin ne ilgisi vardı ve neden bir Osmanlı marşı tercih edilmişti filan diyorsanız, bu sorulardan hiç birinin yanıtını bilmiyorum.
Ancak şunu söyleyebilirim belki: Osman Paşa, (sonunda yenilse bile) inanılmaz bir direniş göstermişti. Belki bir ikinci neden, okullarda müzik derslerinde öğretilen marşlar içinde, çocukların melodisini en çok sevdiği marşlardan biriydi Plevne Marşı... Belki de herkesin bildiği ve sevdiği bu marş, kendiliğinden, bütün göstericilerin ortak bir direniş sloganına dönüşmüştü... Bu nedenle, 27 Mayıs ile Osman Paşa Marşı arasında çok sıkı bir bağ vardı. Aynı nedenle “14 Mayıs” gibi bir DP zaferi yerine, Gazi Osman Paşa gibi bir direnişi (ve 27 Mayıs’ı) hatırlatan bir ad tercih edilmişti sanırım. Mahalle artık, DP ile değil, ona direniş hareketinin marşındaki Osman Paşa adıyla anılacaktı.
Aradan biraz zaman geçince de bu isim (Gazi Osman Paşa adı) çok uzun gelmeye başladığından, mahalle kısaca GOP oldu. Belki bu da 27 Mayıs’a karşı bir darbeydi...
1950’li yıllarda 14 Mayıs Evleri semti, Ankara’nın en lüks villalarının bulunduğu semtin adıydı.
Aynı yıllar, ABD ile Türkiye’nin ilişkilerinin en fazla gelişmiş olduğu dönemdi. Ankara’da çok fazla sayıda “Amerikalı” yaşardı. Sanırım hepsi de subay/ astsubay ya da ordunun bir parçası olarak Ankara’ya tayin edilmiş olanlar, birlikte eşlerini, çocuklarını
da getirirdi ve bu aileler, kentin içinde rahatça oturabilecekleri evler kiralarlardı. Belki biraz da, ABD’de daha önce gelişmiş olan “banliyö/ suburb” tür evleri arayan Amerikalılar, Ankara’da en çok 14 Mayıs Evleri Mahallesinin, bahçe içindeki iki katlı evlerini beğenirlerdi (ikinci beğenilen semt de, Bahçelievler’di). 14 Mayıs Evleri’nde 1950’lerde, çok sayıda Amerikalı aile yaşardı. Burası adeta bir “Küçük Amerika” gibiydi.
Ancak bu fotoğrafın çekildiği yıllarda, Ankara, artık Amerikalılar için eskiden olduğu kadar güvenilir
bir kent olmaktan çıkmaya başlamıştı. 27 Mayıs “Devrimi” ile birlikte, Amerikan karşıtı bir düşünce (“antiemperyalist”) gelişmeye başlamış, özellikle “sol” siyaset, şiddetli bir Amerikan karşıtı söylem geliştirmişti. Artık, caddelerde Amerikan karşıtı sloganlara yürüyüşler yapılıyor ve Vietnam savaşının da yavaş yavaş yükselmesiyle birlikte, “Çirkin Amerikalı”, dünyanın her yerinde olduğu gibi “go home” sloganlarıyla protesto ediliyordu.
Ankara, Amerikan karşıtı hareketlerin, örgütlenmelerin hızla güç kazandığı bir kent olmuştu. Çünkü 50’lilerde, Ankara’dan başka hiçbir kentte, kentin gündelik yaşamına karışmış, bu kadar çok sayıda Amerikalı görünmüyordu. Ankara’da Amerikalılar, yandaki komşu kiracı, çarşıda-pazarda, pastanelerde, sinemada karşılaştığınız [bu çok sık görülmezdi, çünkü ordu mensuplarına ait ve adına PX denilen (bu PX’ler belki ayrı bir “kent özelliği” olarak yazılmalı), özel alış-veriş yerleri vardı] kişiler olarak, kentin yaşamındaki yerlerini almışlardı.
1950’li yıllarda “Amerikan hülyasının” üzerindeki sırlar henüz dökülmemiş ve “foya” ortaya çıkmamıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’nın, daha sonraki “Soğuk Savaş” döneminde de, Berlin’in kurtarıcısı, (ya da yaşamasını sağlayan), o “demokrasinin kalesi” ülke görüntüsü, yıpranmamıştı.
Ankara bakımından ise, Amerikan hülyasının en güçlü besleyicisi, sadece Hollywood filmleri gösteren Ankara sinemalarıydı (Avrupa filmleri çok seyrekti
ve Türk filmleri kentin güneyine uğramazdı). Ankara sinemalarına her hafta Amerikan filmleri gelir ve orada, “dünyadaki cennette” nasıl yaşanılıyor, görüründünüz. Bu nedenle, Amerikalılara/onların yaşam biçimine, çok imrenirdiniz. Ankara’da, daha çok 14 Mayıs Evleri Mahallesinde yaşayan Amerikalılar da, bu refah dolu, zengin ve demokrasi içinde yaşayan mutlu halkın, küçük bir parçasıydı.
İlk yıllarda kent yaşamının daha çok içindeydiler.
Ev sahipleri ve taksiciler, lüks gıda maddeleri satan işyerleri vb. Amerikalıları çok severdi. Canlı bir kazanç kapısı açılmış gibiydi. Ama önce çocuklar için okullar, sonra sinemalar ve daha da sonra PX’ler, Ankara’daki askeri üslerin içine çekilmeye başladıkça, yavaş
yavaş kent yaşamından çekildiler. Vietnam Savaşı ise, Amerikan düşmanlığının gelişebilmesi bakımından, kesin bir dönüm noktası oluşturdu.
Ancak bu Amerikan karşıtlığı, kesin bir biçimde “sol” siyasetlerin (sosyal demokratların değil) çabası ile oluşmuştu. Ankara’da da, ABD’nin içindeki sol siyaset, (giderek 1968 hareketini ABD versiyonu hazırlayan ve “hippie” hareketine doğru evrilen direnişler) 1960’ların Avrupa’sında, başta Fransa ve İtalya olmak üzere, güçlenen sol siyasi partiler, işçi ve öğrenci hareketleri, ABD karşıtlığı ve Vietnam Dayanışması, Çin (Mao Dönemi) sempatisi, bütün Güneydoğu Asya’da gelişen Amerikan karşıtı protestolarla eş zamanlı bir sokak hareketi gelişmişti.
Tekrar fotoğrafa dönecek olursak, bir taşra kasabasının otobüs durağı gibi görülen bu yer, Ankara bakımından, hem en lüks ve “zenginler” mahallesinin ortası, hem de azalmış da olsa, Amerikalıların bulunduğu semt ve bütün bunların üzerine, gecekondu konut türünün en karşıtı sayılabilecek konut dokusunun oluşmuş bulunduğu yerdi. Fotoğraf, bir anlamda Ankara’daki “sınıf mücadelesi” bakımından ve Ankara’daki “antiemperyalist” mücadele bakımından, odak noktası sayılabilecek bir yerin, şimdiki gözle görünüşünü veriyor. “En lüks semt” bile, ne kadar “lüks” imiş ve ne kadar milli imiş vb. gibi küçük ip- uçları sunuyor...
Elbette çok daha fazlasını görebiliriz bu fotoğraftan, ama şimdilik bu kadar.
Yorumlar (0)