Nasıl yıllar bunlar, Türkiye ve Ankara için? Savaş neredeyse patladı patlayacak. Dünya gerilimli bir bekleyiş içinde. Türkiye ise, inanılmaz bir inşa çabasında. Her şey yeniden yapılıyor gibi. Çok fazla bir şey yapılması gerekmeyen kentlere (başta İstanbul olmak üzere) pek dokunmuyor bu inşa etme çabası. Ama en çok dokunduğu kent, kuşkusuz Ankara.
Alanındaki en önemli kitaplardan biri olan, İnci Aslanoğlu’nun “Erken Cumhuriyet Dönemi Mimarlığı 1923-1938 kitabındaki kataloğa aldığı 85 kamu yapısının (kamu yönetimi, kamu hizmet ve endüstri yapılarının) 51’i Ankara’da yapılmış. Aynı yıllarda yapılan 52 konut yapısından da, 27’si Ankara’da yapılmış.
Ankara tam bir inşaat alanı. Ancak bu yapılardan hepsi, son derece özenle yapılıyor; hepsi özgün, mimarı bilinen, bazıları o dönem dünyasının en önde gelen mimarlarından, ya da bu mimarların öğrenciliğini yapmış kişiler tarafından yapılmış. Besbelli ki, Ankara’da gelişi-güzel, dünya mimarlığının saygınlığına ve özenine uymayan bir tek yapının bile ortaya çıkması istenmiyor. Bunun için, kente büyük bir ihtimamla yaklaşılıyor.
Değil, geçmiş yüzyılların binalarının niteliksiz ve aptalca kopyalarını yapmayı marifet bilmek, yüzyılın Ankara’sını kurarken, çağının modernizmini ve yenilikçiliğini, evrensel değerlerini yansıtmayan bir tek detay/ ayrıntı bile kentin peyzajına girmemiş. Her şey özenli ve mükemmel, her şey özgün ve modern. Çağının evrensel anlayışına uygun ama özgün olarak yorumlanmış, Ankara’ya katkısı özel olarak düşünülmüş binalara gereksinim var. Her yapının arkasında, görüyorsunuz ki, kentin ne olacağı, mimarlık anlayışını ne olacağı ile ilgili, muazzam bir tartışma ve düşünce var.
İller Bankası (Belediyeler Bankası) bu anlayışın, Ankara için en özgün örneklerinden biri. Modern ve sanayi toplumuna doğru gitmeyi uman/ planlayan bir toplumun beklentilerini karşılıyor, buna karşılık, insani, kentin diğer yapılarına uygun ve yerel malzemeden, yerel taşından yapılmış. Yerel malzeme, onca inşaat malzemesi kıtlığına ve kalitesizliğine rağmen, özellikle tercih edilmiş.
Bundan sonrası, resimaltı.
Arkan, besbelli ki yaptığı işi ciddiye almış.(1)
Binası biz Ankaralılara bir armağan gibi düşünülmüş ve özenilmiş. Çağının, doğru bir tanığı.
İki numaralı resim de, yaptığı işi iyi yapmaya çalışan ve çağının doğru tanığı olmaya çalışan bir kişiye ait.
İki resimde sadece, çağ, doğru, “yapmak”tan ne anlaşıldığı gibi konular, farklı. Sanırım Arkan, tasarladığı ve gerçekleştirdiği bina için, yaptığı
Arkan, besbelli ki yaptığı işi ciddiye almış. Binası biz Ankaralılara bir armağan gibi düşünülmüş ve özenilmiş. Çağının doğru bir tanığı.
işten ne kadar memnunsa, bu resimde gösterilen iş için de, bu işi yapan aynı oranda mutlu. Zaten bu memnuniyet yüz ifadesinden okunabiliyor.
Eğer bu mutluktan kuşku duyuyorsanız, üç numaralı resimdeki ifadeler ve resimler, yapılan işin ne kadar büyük bir özenle ve sebatla ve yapılmış olduğunu kanıtlıyor.
Yukarıdaki resimde, önde İller Bankası yıkıntıları üzerinde tozu dumana katarak adeta cehennemi bir manzara yaratan iş makinelerinin, bu işi nasıl bir gayret ile yaptıklarını görüyorsunuz. Resme biraz daha dikkatli bakarsanız, karanlıklar arasından doğmakta olan, geçmiş yüzyılların kötü bir taklidi olarak yapılmış yarım kubbeler, minareler görüyorsunuz.
Gitmekte olanı/yıkılanı ve karanlıklardan doğmakta olanı, bunu yapanları ve bunu yapma amaçlarını, hepsini, bir tek resimde görebiliyorsunuz. Ne olduğunu, neden olduğunu anlamamaya olanak yok. Ankara için geçerli olması istenilen bir “kültür” kuruluyor ve bunu kurarken yapılan en büyük yaratıcılık, eski yüzyıllarda çiğnenmiş bir sakız bularak, bunu yeniden çiğneyebildiğini iftiharla göstermek.
Ancak bir mimar, Ali Cengizkan, bu fotoğrafın oluşmasını sağlayarak kendisiyle ve yaptığı işle iftihar edenlerin, bunu cahillikten yaptığını düşünüyor. (4)
Oysa cehalet, belki sizin hangi bilgi kümesine göre yaptığınız işi ve düşünceyi anlamlandırıldığınıza göre, değişiyordur. Bu fotoğrafı, parmağını havaya doğru kaldırarak kutsayan kişinin, bu yaptığını yapabilmesi için dayandığı bir bilgi kümesi var ve o bilginin (bu öyle kolay elde edilen ve erişilen bir bilgi olmayabilir, bunun için uzun zaman uğraşmanız ve Ankara’yı bugünkü haline getirmek için epey deneme yapmış olmanız ve bu başarının en yüksek payın almış olmanız gerekir) doğrulanması da, işte bu fotoğraf çekildiğinde, gerçekleşmiş oluyor.
"Yanlış olan" Arkan’ın ne hale getirildiğini görüyorsunuz. "Doğru olan" karşınızda duruyor.
Arkan’ın başına her an korkunç şeylerin gelebileceği bir dönemin geldiğini, Ankara için korkunç şeylerin olabileceğini bilen iki mimar ise, o cehennem
resmi çekilmeden önce, hem Arkan’ın İller Bankası binasının olduğunu, hem de kendilerinin bu ülkenin mimarları olduğunu kanıtlamak ve belgelemek istemişler. Arkan, yaptıklarıyla, mimarların, bu ülkede kendilerini geliştirmelerine yardımcı oldu. Elbette sadece yaptıkları işe özenen ve ciddi olarak iyi işler yapmak isteyen mimarlar için geçerli bu söylenenler.
Beş numaralı resimdeki iki mimar, bunu anladıkları için, bu anlamayı belgeleyebilmek istedikleri ve Ankara’da her şeye rağmen ayakta kalacaklarını göstermek için, dünyaya Arkan’ın binasının kapısından gülerek bakıyorlar.
Biz de o kapıdan bakıyoruz. Kapı kalmasa da bakışımız kalacak. Gülüşümüz kalacak. Cehenneme satılmamış bir akıl kalacak. Her şey kül olacak ve dümdüz olacak. Yüzyıllar sonra Arkan’ın binası saygı görecek, kendi çağının gerçekçi ve doğru bir tanığı olarak, bu kente bir şeyler verebilmiş olduğu için, yüzyıllar sonra, yıkım fotoğraflarındaki cehennem değil, büyük fotoğraftaki bina kalacak.
Yüzyıllar sonra herkes, fotoğraftaki iki mimar gibi, Arkan’ın kapısından dünyaya gülerek bakmaya devam edecek...
Yorumlar (0)