Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Asma Çay Bahçesinde

Yan masada üç kadın oturuyor. Şişman olan
bağırarak konuşuyor, ister istemez kulak kesiliyorum sohbetlerine. “Çocukları çok severim, televizyonda bile çıktı mı bağıra bağıra severim.” diyor, “herkes bilir”. Okusaymış anaokulu öğretmeni olurmuş. Babacığı yazdırmış ortaokula ama 3 gün gitmiş. Annesini özlemiş, bir de ev işini çok severmiş. "Ah işte cahillik" diyor. Şimdi dizlerinde kireçlenme var. Arada bakıp gülümsüyorum. O da bana karşılık veriyor.

Asma Çay Bahçesinde

Bu üç kadının oturduğu masayı seviyorum. Yan masalarında olmayı da seviyorum. Sonra şişman
kadının okey çevirmek için gittiği iki yan masayı da seviyorum. Hepimiz kadınız çünkü bu çay bahçesinde, Asma’da, Bartın’da, Ramazan ayında. Çay içiyor, sigara tellendiriyor, sohbet ediyoruz. Birkaç erkek de yok değil ama bu buranın bir kadın mekânı olmasını değiştirmiyor. Havada kadın kokusu var. Erkekler ahşap binanın öbür tarafındalar; her zamanki sıkıcı erkek kahvesi görüntüsü.

Diğer iki kadın gidince arkası dönük olan benim masadan yana dönüyor. 68 yaşında olduğunu duymuştum onlar sohbet ederken. Kısa kollu, diz altı, önden düğmeli, çiçekli mavi bir elbise var üzerinde. Bacak bacak üstüne atınca diz üstüne doğru ufak bir frikik veriyor. "Ah açılıyor bu da" diyor toplamaya çalışıyor eteğini. Bence çok hoş duruyor diyorum. Sigarasından bir nefes çekip gülümseyerek elini çekiyor eteğinden. Dimdik oturuşu, kendine güvenli konuşuşu, sigarası, yırtmacı ile etkileyici bir kadın.

“Nerede oturuyorsunuz?” diyerek başlıyorum tekrar söze. “Bartın’da...” diyor. “Tamam da nerede?” diyorum. O zaman ayrıntılı bir tarif veriyor. “Orada” diyorum, “kocaman bir Rum konağı var, hep merak etmişimdir kimlerin oturduğunu. Üç aile birlikte otururmuş, oradan gelinleri var. Diyorum ki çok Rum yapısı var Bartın’da ama hiç haklarında, yaşamış olduklarına dair bir şey, bir anı, bir hatıra duymadım.”.

“Bizim Kasapoğlu’nda, Bartın’a çok yakın, bir eski evimiz var.” diyor.
“Üç katlı, ahşap bir ev, 120 yılı var.
Hatta 2’si de var; 122.”

“İşte” diyor, “o evin bacasını bir Rum’a yaptırmış dedem. Onları kovuyorlarmış o zaman.
Rum sabaha kadar çalışmış bacayı bitirmiş.
Sabah dedem parasını vermiş.

Sonra yola sürülmüşler."
Dedem derdi ki ‘yolda bir yerde öldürmüşler o Rum ustayı.’ Baca hala durur...”

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış