Ankara’ya sessiz şehir, memur şehri diyenlere dudak büküp, gülünüz geçiniz. Şurda üç beş yıla kadar İstanbul’dan kaç bin yıl eski bir şehir Ankara derdik de şu namert Marmaray Kazıları’nda Neolitik iskeletler çıkmayaydı. Ama “İstanbul’un başı sonu yok Ankara’nın var der”, hemen çıkarız işin içinden de birader.
Ankara’nın Kalesi var, fotoğraf tutkunlarının avcılığa çıktığı, keçisi var yüzyıllardır seyyahların methiye düzdükleri, armudu da var, balı da, kedisi de, tavşanı da, çiğdemi de var. Yoldan 10 kişiyi çevirip, “say bakalım geriye doğru şu bildiğin uygarlıkları” desek herhalde Bizanstan öteye giden çıkmaz (isterseniz deneyin). Roması, Galatı, eski Yunanı (Heleni veya Grek’i diyesim de var ya neyse), Frig’i, Hitit’i… var da var. Yalnız şu Hitit olayı biraz karışık, hala bir netleşme bekliyoruz. Sen gel taaa Haymana’daki Gavurkaleye de 60 km yukarı çıkma Ankara’yı geç sonra Çorum’a kadar git. Olacak iş değil ya neyse. Ha gayret, Ankara kent merkezinde bir Hitit buluntusu da bulacağız yakında. Kazılmazsa da çıkmaz hani yani. Hitit neyse, Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu’nun Ankara çevresindeki “Çubuksuyu, Eti Yokuşu, Dereköy-Ludumlu, Gölbaşı-Mogan, Üregil ve Keçiören” de yaptığı araştırmalar ile ele geçen buluntular, Yontma Taş Çağı Kültürü’nün Ankara yakın çevresinde ve hemen tüm Orta Anadolu Bölgesi’nde var olduğunu da kanıtlamakta.
İşte flash news (reklamlardan hemmen sonra demeyeceğim): sıra bizim deyişimizle Makedonya Kralı Büyük İskender’de (Alexander). Hani hocası Aristo’nun deyişiyle kalemin gücü yerine kılıcın gücünü seçen İskender; İ.Ö. 333 baharında doğudan gelip Anadolu’yu istila! eden Persleri (doğudan gelince istila, batıdan gelince sefer olan şey) yenerek Ankara’yı kendi imparatorluğuna katmış. Ankara’nın 75 km doğusunda, zamanın ana yolu üzerinde bulunan Polatlı yakınındaki kördüğüm boyunduruğu kılıcı ile haşırtt (efektiyle) diye de kesmiş. Anadolu’ya İ.Ö. 278’de gelen savaşçı kavim, Galatlar, eski Ankara Kalesi’ni ya yapmışlar ya da çevresine yerleşmişler. Bölgede siyasal birliği kuran Romalılar (resmi söylemle böyle, sanki onlardan önce zamanın Ankaralıları mağarada yaşıyor ve herhalde keçiler tarafından yönetiliyorlardı!) İ.Ö. 189 yılında çeşitli kavimlerden ibaret Galatları yenerek Ankara’yı ele geçirmişler. Roma döneminde Ankara, Anadolu ana ulaşım sistemini oluşturan önemli yollardan birinin üzerinde, kaynaklarda belirtilen on iki phyle (aşiret tarafından) tarafından yönetilen çok katmanlı bir kentli kültür ortamındaydı. Peki bugün Ankara’nın Roma Dönemi kalıntıları nerede? Eğer kazılar yapılırsa Vilayet Meydanı’nda (üzerinde leylek yuvası olan Justinianus Sütunu çevresinde), Roma Hamamı çevresinde, Augustus Tapınağı ile Kale arasında bulunuyor.
Nerden biliyorsun derseniz jeofizik denen bir bilim dalı da bu işe yarıyor diyeyim uzatmadan. Roma Hamamı ve Ankara Tiyatrosu ise açıkta zaten. Kent kaşiflerine; “Roma (Caracalla) Hamamı’ndan kaleye hücuuum” diyorum. Augustus ise şöyle diyor kendi adını taşıyan tapınağında “on dokuz yaşımda kendi özel kararım ve özel masraflarımla bir ordu kurdum. Bu ordu ile devleti, ezilmekte olduğu partinin tahakkümünden kurtararak yeniden hürriyete kavuşturdum”. Sanki çizgi roman kahramanı Conan gibi. O da “...Şunu bilin ki Prensim, kabaran okyanusların Atlantis’i ve onun görkemli kentlerini yutmasından sonra dünyada o güne değin görülmemiş bir çağ başlamıştı… İşte bu sıralarda Kimmeryalı Conan geldi. Çelik bilekli elinden kılıcını hiç bırakmayan bu kara saçlı, şahin gözlü yiğit tüm imparatorlukları sandallı ayağının altında çiğnemek istiyordu..” diyor. Benzerlik bulamayanlar tapınaktaki yazıtın gerisini de okumalılar (sıfırcı hocadan ev ödevi).
Ankara’nın Roma Dönemi, askeri ve ticari yönünün ötesinde zengin bir kent imgesini ifade ediyor. Bu dönemde yaklaşık yüz bin kişilik nüfusu ile sosyal ve görkemli bir imparatorluk kentidir Ankara. Roma’da şenliklerin birkaç haftayı geçmediği dönemlerde Ankara’da bir ay süren Dionysos şenliklerinden söz ediliyor. Bunun maliyetini de zengin bir şehir taşıyabilirdi ancak. Romayı Roma yapan imparator Augustus Ankara’yı imparatorluk ünvanı (Sebaste) ile onurlandırırken doğu eyaletlerinin başkenti olarak da burayı uygun görmüş. Daha sonra Bizans imparatorları Doğu Roma yönetim merkezini İstanbul’a taşıdıkları zamanda bile Ankara önemini korumaya devam etmiş hatta daha da arttırmış. İmparatorlar, haberciler, askerler yol üzerindeki Ankara’da konaklamışlar. Hatta imparator Arcadius Ankara’yı tatil kenti olarak kullanmış. Ankara’nın Bizans Dönemi Roma Dönemi kadar bilinmiyor, yapılaşmadan öte ancak buluntulardan takip edilebiliyor. O döneme ait Justinianus Sütunu’nun bir imparatorun gelişi için yapılması ise ayrı bir rivayet. Nerede ve niye tek bir sütun? Ankara zenginleştikçe birçok saldırıya hedef olur ama her seferinde yeniden onarılır ve toparlanır. Ankara zaten Frig döneminden beri üretilen keçi yünü ticareti ile bütün dünyada aranılan bir ticari ürün satıcısı kent durumundadır (kentin son yüzyılı hariç!).
Selçukluların başkentleri Konya’yı ihya ettiği dönemlerde yıldızı solan kent, Ankara’nın Beylikler Dönemi’nde Beylerbeyi’nin makamıdır yine. 1300’lü yıllarda “Ahilik” örgütlenmesinin de önemli şehirlerinden olan Ankara, Osmanlılar döneminde de ticari bir merkez olma niteliğini korur.
Günümüz Ankaralılarına diyeceğim şu ki; bu kent eski bir kenttir, bilesiniz. Merak etme ve keşfetme duygunuzu her daim yeniden besleyiniz. Antik kent merkezine, Ulus ve çevresine tez vakitte gidile, Ulus’da sadece adres tariflerine konu olan Roma Hamamı’nda ne var bakıla, Hacı Bayram Camisi’nin yanındaki yapılar neymiş farkedile, karşı sırtta bir tiyatro var hayret edile, kaleye çıkılıp kente bakıla, (Uçurtmayı Vurmasınlar Filmi’ndeki Nur Sürer edasıyla), bir kerede en az üç han, 2 müze (gezmek pahalı diyeceklere müze kart öneriyorum, bu neden eskidi, tembellik baki hımm) ma’aile gezile, bakırcı, antikacı dükkanlarına uğranıla, resim ve ebru işliklerine takılınıla, yorulunca gözleme yenilip devam edile. Ağza biber şu cümlelerden ısrarla kaçınınız: bu adamlar bunları nasıl yapmış, fotoğraf makinesini bizden kim yanına alacaktı? tuvalet mi, neyse çocuk da şuraya yapıversin, taş işte!
Yorumlar (0)