Bu ülkenin solcuları Demirel’i unutmayacaktır. Demirel dönemi, bu ülkenin aynı zamanda “karanlık” dönemidir. Demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin karşısında olan Demirel “Binaenaleyh” vicdanı bilinçlenmiş insanlarca asla unutulmayacaktır. Demirel Türkiye’nin bir döneminin karanlık yüzü ve mimarıdır.
“Deniz Gezmiş’leri milli irade astı”
- Demirel, 1972 Mayıs’ında idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam kararının oylanmasında, mecliste Adalet Partisi grubunun en önünde oturup “şevk ve heyecan” ile “iki elini” kaldırmış, idamlara “evet” demiştir. Gurubun idamlar hakkında
fire vermemesi için arkasına dönüp, gurubunu kontrol etmiştir.
Mobilya yolsuzluğundan yargılanan yeğeni
Yahya Demirel’le ilgili olarak “25 yaşında çocukla uğraşıyorlar” diyen Demirel; 25 yaşındaki Deniz, Yusuf ve 23 yaşındaki Hüseyin’in ölümü için heyecan ve şevkle “evet “ oyu kullanmıştır.
Demirel ve onun Adalet Partisi(!) “O tarihte milli irade mevcuttur “ diyerek kendilerini aklama yoluna gitmektedirler. Demirel ve partisi asıl amaçlarına ulaşmış, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idamlarına karşılık; Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idamını “rövanşist” bir anlayışla gerçekleştirmiştir. O
gün Demirel ve onun Adalet Partisi(!), “Üçe üç!” şeklinde bağırarak, sırtını hakkaniyete, yüzünü ise katillerin kralı Kabil’e dönmüştür.
“Çorumu Bırak Fatsa’ya Bak!”
Devletin ve sivil faşistlerin elbirliği ile Çorum’da 57 kişinin katledilmesi karşısında Demirel; “Çorum’u bırak Fatsa’ya
bak” demiş, katliamı sıradanlaştırmıştır. Fatsa’da “halk için ve halk ile birlikte” belediye başkanlığı yapan Fikri Sönmez ve Fatsa halkını Demirel hedef göstermiştir.
Demirel Fatsa’da hayata geçen modelin ve huzurun
ülkeyi kuşatmasından endişelenerek, nefret ve kin içinde
“Fatsa’da meydana gelen olay, Fatsa Cumhuriyeti olayıdır. Orada devlet yoktur. Seyirci kalmıştır. Henüz Fatsa’nın başındayız. Kökünde Kızıldere vardır. Bu mesele yarım bırakılamaz. Bırakılırsa yüz Fatsa çıkar.” demiştir.
Demirel’in uyarısı ile 11 Temmuz 1980’de Fatsa’ya “Nokta Operasyonu” düzenlenmiştir.
“Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz!”
19–24 Aralık 1978’de yedi gün süren katliamda 150 Alevi vatandaş öldürüldü. Yine Alevilere ait 200’ün üzerinde ev ateşe verildi, 100’e yakın iş yeri ise tahrip edildi...
Olaylar vesilesiyle ve dahi çok haklı olarak gazeteciler Demirel’i çok sıkıştırdılar. Devrimci gençleri, solcuları asan Demirel, sağcıların, sivil faşistlerin cinayet işlemeyeceğini savunarak; “Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz.” demiştir.
“Çocuklarınız cebimde mi ki çıkarıp vereyim?”
Demirel’in başbakanlığı döneminde (1990’lı yılların başları) gözaltı kayıpları, faili meçhul cinayetler “devletin rutini” haline geldi. 8 Kasım 1992‘de kayıp çocuklarının akıbetini soran “kayıp annelerine” cevaben Demirel insanların acılarına sahiplik etmek bir yana, kibirle insanların acılarını öteleyerek; ‘Çocuklarınız benim cebimde mi çıkarıp vereyim?’ şeklinde karşılık vermiştir.
“Sivas’ta tahrik var. Devletle halk karşı karşıya gelmesin”
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta yapılan Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli yakıldı. Çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile iki otel çalışanı yanarak ve dumanda boğularak hayatını kaybetti. Sivas Katliamına istinaden Demirel “Fevkalade hassas bir konu. Devlet güçleriyle halk karşı karşıya getirilmemelidir” derken, olayın münferit olduğunu savunmuş, potansiyel katillerin ve kanlı dindarların hassasiyetine seslenerek, “Olay münferittir. Ağır tahrik var” demiştir.
‘Devlet rutinin dışına çıkar’
3 Kasım 1996 ‘da Balıkesir/Susurluk ilçesinde meydana gelen trafik kazası sonucunda, devlet-polis-mafya ilişkileri ortaya çıktı. Kaza aracılığı ile derin devletin
aklı ve kirli işleri Susurluk’ta ortalığa serildi. Kamuoyu, “devlet, siyaset, mafya” üçgeninde yasa dışı ilişkilerin ortaya çıkartılmasını istedi. Bu skandaldan sonra Demirel “Devlet bazen rutinin dışına çıkabilir.” demiştir.
Deniz Gezmiş’in bir katilden demokrasi havarisi yaratanlara yanıtı:
“İddianame’de bizim Anayasa’yı cebren ilgaya teşebbüs ettiğimiz ileri sürülmektedir. Öteden beri arz etmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa’yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa’yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa’nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa’yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler.
Bile bile iddia makamı bizim Anayasa’yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. İddia makamı bizim vermekte olduğumuz Bağımsızlık Savaşı’na karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti, Anayasası’na karşı, reformlara karşı ve bu nedenle bizim Anayasa’yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi
ileri sürmektedir. Çünkü Süleyman Demirel hâlâ ortada gezmektedir. Kudreti yetiyorsa Süleyman Demirel hakkında aynı şekilde dava açın. Onlar, 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üstüne yıkmaya alışmışlardır.
Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dâhil sizlersiniz. Çünkü Amerika sizin döneminizde Türkiye’ye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız. Ve Demokrat Parti iktidarına on yıl ses çıkarmadınız. Ta ki 38 yurtsever subay ses çıkarana kadar ve onları devirene kadar. Ve bugün aynı savcılar bu şahıslar hakkında da idam kararı istemektedir. Süleyman Demirel’in Anayasa’yı ihlaline, despotizmine ve ülkeyi Amerika’ya satmasına ses çıkarılmadı.”
Binaenaleyh; bir katilden demokrasi havarisi yaratanlara inat; bu ülkenin vicdanı, yani solcuları, demokratları, devrimcileri ve aydınlık yüzleri Demirel’i ve yaptıklarını asla unutmayacaktır.
Yorumlar (0)