Yazıyı bundan binlerce yıl önce buldu insanlar ve yazılanlardan çok şey öğrendik. Ama biz yazı bulunmadan önceki insanlar hakkında da fikir sahibiyiz çünkü yazıdan başka şeyler de var insanlık tarihini anlatan; kullandıkları eşyalar, yaşadıkları yapılar ve hatta yürüdükleri yollar. Kendinden birşeyler ekliyordu uygarlıklar yerleştikleri yere. Bazen de eskinin izini silmek için yerle bir ediyordu koca koca yapıları. Bu böyle sürdü yüzyıllarca ve sürüyor hala günümüzde de.
Osmanlı Devleti minare ekledi Ayasofya’ya, alınca İstanbul’u; Taliban 19 metrelik Buda heykelini havaya uçurdu Afganistan’da eline güç geçince. Lenin heykeli yüklendiği gemiyle yol alırken bilinmezliğe Tuna Nehrinde*; milliyetçilik yükseliyordu dünyada ve ülkemizde. “Türk-İslam sentezi” diyordu “Çankaya’nın şişmanı”** Tarihte sükun yok, hareket var. Bugün kurarken yarını; yarın bugünü yıkıyor ve durmadan akarken tarih; tekerrür etmeye de devam ediyordu aynı zamanda. Küçülen cep telefonları tekrar büyüyor, havaalanlarında 4 lira olsa da küçük bir şişe suyun fiyatı, lüks olmaktan çıkmıştı uçak seyahati. Yeni bin yıl gelmişti, ‘milenyum’ denilen ve Ay’a turistik yolculuk yapma planları yapıyordu zenginler. Çankaya’da oturan şişman adam gitmiş yerine “Uzun Adam” gelmişti.
Değişmeyen sadece insanoğlunun ölümsüzlük tutkusu ile bu dünyada halkların ve renklerin varlığıydı. Lokman Hekim düştüğünde dökülmüştü hazırladığı ölümsüzlük iksiri. Ve ölümsüz olamayınca insanoğlu; ismini, düşüncesini/ideolojisini ölümsüzleştirmek için başladı çalışmaya. “Mücahit Uzun Adam” dönüştü “Müteahhit Uzun Adam”a. Pekiştirmek için “Türk-İslam Sentezi”ni Ankara’nın en büyük camisini yaptı Eskişehir Yoluna; “1071 Malazgirt Bulvarı”nı geçirdi aydınlanmanın ve bilimin yuvası ve kafatasçılığın en büyük düşmanı olan üniversiteden. Babiller koca bir kule diktiyse, Mısırlılar devasa piramitler yaptıysa; o da “afedersiniz” diye andığı Ermenilerin, Rumların, Kürtlerin, Alevilerin yaşadığı İstanbul’un Çamlıca Tepesine devasa bir cami dikmek için yarışmalar düzenlemeliydi.
“Tek millet, tek din” diyordu zira. Kentsel dönüşüm diyerek yıktıkları yerlere daha çok camii; başkentin girişine “Selçuklu Mimarisi” tarzında giriş kapıları yapmalıydı eğer Türk-İslam sentezini pekiştirmek istiyorsa! Hatta kaybettiği toprakları geri alan bir PADİŞAH gibi davranan “Uzun Adam” batılı bir şehir planlamacı HENRI PROST’un yıkıp üzerine park yaptığı, ecdadının mirası olan TOPÇU KIŞLASI yeniden yapılmalıydı parkı yok ederek.
Tarihte sükun yok, hareket var. Bugün kurarken yarını; yarın bugünü yıkıyor ve durmadan akarken tarih; tekerrür etmeye de devam ediyordu aynı zamanda. Ve yine değişecek her şey. Bu yüzden renklendirilmeli sokaklar grilerinin yetemeyeceği kadar. * Ulysses’in Bakışı-Theo Angelopoulus
**”Çankaya’nın şişmanı yıldıramaz bizleri” 1990-91 büyük madenci grevi ve Ankara yürüyüşünde işçilerin Turgut Özal’a ithafen attıkları slogan.
Yorumlar (0)