Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Cemal Hoca’nın Ragıp Tüzün Parkı’ndaki Çınar Ağacı

Cemal Hoca’nın Ragıp Tüzün Parkı’ndaki Çınar Ağacı

2014’ün Ekim ayında kaybettiğimiz, Karşıyaka’nın ‘Devrimci Cemal Hocası’ anısına, 1 Kasım günü bir çınar ağacı dikildi. Köklerinin Cemal ağabey ile mutlaka buluşacağına inandığımız çınarın dikildiği yerin anlamı bilenler için çok farklıdır: Yenimahalle ile yaşıt Ragıp Tüzün Parkı’nda, bir zamanlar Yenimahalle Halkevi binasının bulunduğu yerin hemen yanı başı. Katılan herkesin elinin değdiği çınar dikildikten sonra, Cemal ağabeyi tanıyanlarımız kısa konuşmalar yaptılar. İlk konuşmayı yapan Kartal Hoca o gün bizleri 70’li yılların Karşıyaka’sına götürdü. Benim henüz 15-16 yaşlarında bir yeni yetme olduğum yıllara.

Kartal Hoca’nın o gün hatırlattığı üzere, 70’li yıllarda Karşıyaka’da ‘ikisi topal, biri kör beş kişi’ bir araya gelerek ‘Karşıyaka Halk Birliği’ni kurmuşlar. Topal Cemal ile Topal Gazi o yıllarda mühendis, Kör Remzi ODTÜ’de öğrenci, kalan ikisi Fethi Yaşar ile Mehmet Kartal. Cemal ağabey de bu beşlinin ebediyete ilk göç edeni. Ağaç dikimi sırasında yaşanan o duygu yoğunluğu bir anda beni geçmişe sürükledi. Çocukluğumun, ilk gençlik yıllarımın Karşıyaka’sına yürüdüm ve sokakları bir kez daha dolaştım. 70’li yılların ikinci yarısına, ‘devrimci mücadele günlerine’ doğru gittim. Ben henüz 15-16 yaşlarımdaydım. Karşıyaka Celayir İlkokulu’nu bitirdikten sonra Ankara Anadolu Lisesi’nin parasız yatılı öğrencisi olmuştum. Yatılı okuduğum için ancak hafta sonlarında evci çıkıp geliyordum Karşıyaka’ya. Cuma akşamları geldiğim 12. Sokak’taki evimden, pazar akşamüzeri kös kös dönüyordum yatılı okuluma. Ama her hafta sonuna sıkışan o iki günde olabildiğince soluyordum mahallemin havasını. Köy enstitüsü mezunu öğretmen babam mahallemizdeki okulda görev yapıyordu ve doğal olarak mahallelinin de hocası idi.

 O yıllarda daha yeni öğretmen olan ağabeyim üniversite sınavına girerek çok istediği tıp fakültesini, ama Erzurum Tıp Fakültesi’ni kazanmıştı. Bir süre devam edip geri dönmüştü. Çünkü Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde solcu öğrenciler üzerinde yoğun baskı vardı, bir bilim insanı doçent Orhan Yavuz öldürülmüş, ağabeyimin de kafası zincirle yarılmıştı. Can güvenliği olmayan ağabeyim de 12. Sokak’a dönmüş, Karşıyaka ve Yenimahalle’nin devrimcilerine karışmıştı. Ben henüz bir çocuktum, zaten bir tek hafta sonlarında Karşıyaka’da oluyordum ve pek bir şeye karıştırılmıyordum. Ama sürekli bu devrimcileri gözlemliyor ve ne yapmaya çalıştıklarını düşünüyordum. Bir de onların yapmadıklarını, ‘pek yoğun işleri’ nedeniyle yapmaya zaman bulamadıklarını yapıyordum. Örneğin onlar ‘Militana ‘Che Günlükleri’, ‘Kesintisiz Devrim’ gibi kitapları okuyup, oralarda yazıldığı gibi yapıp yaşamaya çalışırken, bana da şiir okumak ve onların şiirini yazmaya çalışmak kalıyordu. Onlar yine hiç zamanları olmadığından, ya da devrimci ahlaka uygun bulmadıklarından karşı cinsten uzak dururken, ben mahallenin kızlarına karşıdan da olsa aşık olup onlar için de şiirler yazıyordum. Aradan yıllar geçti. Genç ya da yaşlanıp ölenler oldu, kalanlarsa arada görüşüyorlar. Uzun zamandır başka bir dünya, başka bir Yenimahalle ve Karşıyaka var. Ama anılarımız ilk günkü gibi taptaze yaşıyor. Tıpkı 12 Eylül 1980 darbesinin on binlerce kurbanından yalnızca ikisi, Konya’da buluşan iki sürgünü, öğretmen Cemal ağabey ile asteğmen Atila Çınar’ın birlikte yudumladıkları biranın damakta bıraktığı unutulmayacak tat gibi…

Soğumuyor ölülerimiz bir türlü, solmuyor. Daha dün gibi her şey, Bizim varışımız mezarlığa, kuşların havalanması, Beş yıl önce düşündüklerimi Bugün yazışım da (her şey daha dün gibi). Alışılsa da onlarsız geçen bayramlara, düğünlere, Artık hiç giyilmeyecek gömleklere lan Soruları yanıtlanmıyor büyüyen çocukların, Bir türlü dinmeyen soruları. Bu dünyaya doymadan gidenleri, Kuşların her göç dönüşünde anmalı. Atila Çınar Ankara, Ekim 83

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış