Amacım, “Ama bakın, Ankara’ya yakın güzel yerler de var savunması” yazısı değil. Sadece iki gün için Ankara’dan ayrılıp, insanının nasıl zihnini dinlendirebileceği veya sakinleştirebileceği bir yer hakkında, Güzelyurt hakkında yazmak. Aslında bu Güzelyurt’a ilk gidişim değil. Ancak ilk gidişimde, Aksaray’daki bir konferans vesilesiyle gitmiştim. O günden beri sadece Güzelyurt ‘a değil, Otel Karavalli’ye de gitmek aklımdadır hep. Güzelyurt’a tekrar gitmek istememde bu otelin büyük bir yeri olduğunu belirtmeliyim. Heybetli Hasan Dağı’na ve onun önünde uzanan bir gölete bakan manzarasına insan saatlerce bakıp, durmak ve susmak istiyor. Göletin sağ kenarındaki tepenin üzerinde bulunan Yüksek Kilise’nin belli belirsiz görüntüsü ise, insanın farklı bir zamanda olduğu hissine kapılmasına neden oluyor. Sanki elinde mum ışığıyla, kapüşonlu pelerini olan bir eski zaman rahibinin siluetini görecekmişsiniz gibi…
Bu manzara gün içinde renklerini değiştirerek ayrı bir güzelliğe bürünüyor. Havanın kuru ve temiz olması ise bu görüntüyü tüm çıplaklığıyla görmemizi sağlıyor. Otel personelinin cana yakınlığında da söz etmeden geçemeyeceğim. Udo, Mevlut Bey, Mehmet ve Oba(ma). Ayrıca otelin kendisi de mekânsal ve zamansal olarak farklı bir yerde olduğunuzu hissettiriyor. Gelelim Güzelyurt’a… Güzelyurt, eski adıyla Gelveri, Türkiye’deki pek çok yerleşim yeri gibi bir göçü barındırıyor geçmişinde. Lozan Antlaşması sonrasında, mübadeleyle Gelveri’deki Rumlar Yunanistan’da Kavala yakınlarına göç ettiriliyor ve orada Yeni Karvali köyünde yaşamaya başlıyorlar.
Bugün, Güzelyurt’ta Rumlardan geriye kalan evleri ve kiliseleri. Güzelyurt küçük bir ilçe. Bu küçük ilçenin kendi içinde dahi ikiye ayrıldığını ileri sürebiliriz. Bir yokuşu tırmanıp, ardından bir virajı alıp meydana ulaşıyorsunuz. Meydan ve etrafı taş evlerle çevrili. Meydandan biraz daha yukarı yürüyünce yeni ve alışık olduğunuz mimariyle sanki başka bir şehir karşılıyor sizi. Meydanda bulunan kahve, çay ve kahve içmek ve aynı zamanda bir şeyler okumak için bulunmaz bir yer. Ağaçların serin gölgesi altında, araba sesi olmaksızın saatlerce oturabilirsiniz. Bu saatlerce oturma faslında fiyatların çok uygun olmasının da bir etkisi var. Kahve çoğunlukla yaşlı erkeklerin mekanı olsa, tek tük kadın ve çocuğa rastlansa ve turist olduğunuz apaçık ortada olsa da kazıklanmıyorsunuz.
Güzelyurt’ta özellikle Hristiyanlar için çok büyük bir önem taşıyan kilise ise St. Gregorious kilisesi. Kilisenin veya caminin Türkçe ismi ise Kilise Cami. Bununla birlikte, Manastırlar Vadisi sizi başka bir dünyaya götürüyor. Manastırlar Vadisi, kaya içine oyulmuş olan birkaç kiliseye sahip olmasının yanında, çok keyifli bir yürüyüş rotasına da sahip. Vadinin yarığının içinde yürüyüş yapabilirsiniz. Yürüyüş için asıl rota ise Ihlara - Selime arasında. Bu rotaya Ihlara tarafından başlanabileceği gibi, Selime tarafından da başlanabilir. Genellikle de insanlar önce Ihlara tarafından giriyor. Bizse Selime tarafından giriş yaptık çünkü o gün Mevlut Bey o tarafa gidiyordu. Bizi de arabamız olmadığı için Selime tarafında bıraktı. Aksi takdirde bizim için bu vadiye ulaşmak çok zor olacaktı.
Selime kapısından girince önce Selime Katedrali’ni gezdik. Katedrali gezdikten sonra ise Melendiz Çayı’nı takip ederek, Ihlara tarafına doğru yürümeye başladık. Vadinin içinde yürürken yanımızdan akan suyun sesini duymanın yanı sıra, kuş ve kurbağa sesleri de duyarak ilerledik. Piknik yapan veya tarlalarda çalışan köylülerden ve birkaç turistten başka bir insana rastlamadık. Turistlerin çoğu Ihlara tarafındaydı sanırım. Sadece sesler değil, yolda eşek, kurbağa, yılan gibi hayvanlara rastlamak da mümkün. Ayrıca bir yandan bir ormanın içinde ilerken aniden bir çöl atmosferine de girebiliyorsunuz, sonra tekrar orman ve kayalar. Zihniniz sadece yürümekle, karşınıza çıkanlarla ilgilenmekle meşgul. Bir ara durup çayın kenarında oturup doğayı dinlediğinizde… Ne yazık ki o kadar iyi bir yazar değilim. İki-üç saat kadar yürüdükten sonra, Belisırma’ya vardık, Belisırma’da nehir kenarındaki restoranların birinde yemek yedik. Belisırma, Ihlara’ya daha yakın ve daha turistik sanırım.
Yani kazıklanmak konusunda dikkatli olmak lazım diyelim. Biz ne yazık ki, öğle saatlerinin gelmiş olması nedeniyle, çok sıcak bir havada Ihlara’ya kadar yürümeyi göze alamadık. Bize kalan Selime ve Belisırma arasındaki yolculuk oldu. Ihlara da bir dahaki sefere…
Ulaşımla İlgili Faydalı Bilgiler: Ankara’dan Aksaray’a otobüsle kolaylıkla gidebilirsiniz. Ancak Aksaray’dan Güzelyurt’a gitmek çok kolay değil. Özellikle hafta sonu dolmuş sayısı çok azalıyor ve dolmuş saatlerinin de öngörülebilirliği yok. Güzelyurt’tan diğer köylere de ulaşım da neredeyse yok gibi. O nedenle arabayla gitmek daha kolay olabilir. Yok ben otostop severim derseniz o başka…
Yorumlar (0)