Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Kaç-Ak Saray Konusunda Bilinmeyenler

Kaç-Ak Saray Konusunda Bilinmeyenler

70 dekarı Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisi, 460 dekarı Orman Genel Müdürlüğü (OGM) Gazi Yerleşkesi olmak üzere 530 dekar alan üzerine yapılmış ve durumu hala tartışmalı olan Kaç-Ak Saray üzerine gündem oluşturmayı sürdürüyor. Gazi Yerleşkesi’nin “1. Derece Doğal ve Tarihi Sit” olan statüsünün bilerek ve gerçeğe aykırı gerekçeler öne sürerek “3. Derce Doğal Sit”e dönüştürüldüğünü duymayan kalmadı. Bu karar sonrasında alandaki bitki varlığı kazınarak yerine Saray’ın dikildiğini çevresine de büyük paralar ödenerek yurtdışından getirilen, Ankara’nın koşullarına yabancı fidan/ağaçların dikildiğine tanık olduk. Saray’a güzellik katsın diye dikilen bu ağaçların güzellik mi kattığı, çirkinlik mi kattığına görenler karar versin. 1950 yılında çıkarılan 5659 Sayılı Atatürk Orman Çiftliği Kuruluş Kanunu uyarınca, çiftlik arazisinden satış yapılabilmesi için TBMM’den yasa çıkarmak gerekmektedir.

 Bu durum yasada açıkça belirtilmiştir. 10 Madde “Atatürk Orman Çiftliği’nin bu Kanunun yayımı tarihindeki sınırları içinde bulunan gayrimenkullerin gerçek veya tüzel kişilere devir ve temliki ve kamulaştırılması özel bir kanunla izin alınmasına bağlıdır” yaptırımını getirmiştir. Örneğin, Söğütözü Fidanlığı bu yaptırıma uygun olarak AOÇ’den satın alınarak kurulmuştur. Bu iktidar döneminde AOÇ arazisi üzerinde spor tesisi yapılması amacıyla yasa çıkarılmıştır. 2011 yılında yapılan Koruma Amaçlı Uygulamalı İmar Planı bilgilendirme toplantılarında yasanın bu yaptırımını ısrarlı bir biçimde anımsatılmış olmasına karşın yasa çıkarılmadan 70 dekarlık AOÇ arazisinin 1. Derece Doğal ve Tarihi Sit statüsü 3. Derece Doğal Sit olarak düşürülmüş ve Saray’a verilmiştir. Yeri gelmişken bir konuyu da ısrarla belirtiyorum. 70 dekarlık AOÇ arazisi yasaya uygun olmayan biçimde Saray’a katılmakla yetinilmemiş, eylemli olarak bu alanın 2-3 katı kadar AOÇ arazisi Saray’ın demir parmaklıkları içine katılmıştır.

Söğütözü yolundan Gazi Orduevi yönüne, oradan da AOÇ Süt Fabrikası yönüne gidenler belirttiğim durumu görebilirler. M. Kemal Atatürk’ün Selanik’teki evinin benzerinin bulunduğu yerin yakınına değin demir parmaklık çekilmiş durumdadır. Marmara Oteli ile Gazi Orduevi arasındaki ormanlık yer yasaya aykırı bir biçimde sınırların içine katılmıştır. Şu anda Kaç-Ak Saray. Bugüne değin sarayın kaçak olma durumunu düzeltecek bir yasa çıkmamıştır. 70 dekarlık AOÇ arazisi yasaya aykırı biçimde ve deyim yerindeyse el konularak inşaat alanına eklenmiştir. Sözü edilen AOÇ arazisi 49 yıllığına Kayalar İnş. Tic. San. A.Ş. ye kiralanmış, üzerine yapılan 8 katlı inşaat yarım kalmış mahkemesi sonuçlanmamıştır. Yargı süreci bitmemiş yerin Başbakanlığa verilemeyeceği toplantıda belirtilmiştir.

 28.2.2012 tarihinde Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, Orman Genel Müdürü ve TOKİ Başkanı tarafından imzalanan bir PROTOKOL yapılmıştır. 8 sayfalık bu Protokol 16 Madde olarak düzenlenmiştir. OGM arazisi üzerinde yapılacak Başbakanlık Hizmet Binası ve tesisleri ile OGM için yapılacak idare binası, hizmetevleri (lojman) ve sosyal tesislerinin yapılmasını içermektedir. Yerleşke içinde bulunan Ormancılık Müzesi konusu protokola yansımamıştır. Kaç-Ak Saray yalnızca Gazi Yerleşkesi üzerinde değil AOÇ arazisi üzerinde de yapılmaktadır. Yazı OGM ile yapılmış protokol çerçevesinde kaleme alınmıştır. Hemen anlaşılacağı gibi Ak Saray yapımı değil Başbakanlık Hizmet Binası ve tesisi yapılması protokol ile belirlenmiştir. Protokol içeriğinde; OGM’ye ait 151.723m2 taşınmazın yıkılması öngörülmüştür. Buna karşılık olacak biçimde gideri Başbakanlık tarafından karşılanmak üzere TOKİ tarafından OGM’ye hizmet binası yapılacaktır. Yeni hizmet binasına taşınıncaya değin geçecek sürede kiralayacakları yerlerin kira bedelinin TOKİ tarafından ödenmesi ve daha sonra da Başbakanlıkça karşılanacağı belirtilmiştir. Ankara’nın değişik semtlerinde 5 ayrı binaya yerleşen birimlerin kira bedelinin de sarayın maliyetine eklenmesi gerektiğini Sayın Kadir Sev açıklamıştır.

Burada Kaç-Ak Saray’ın maliyetine eklenmesi gereken ama şimdiye kadar girmemiş öteki kalemler sıralanacaktır: Gazi Yerleşkesi’nin Başbakanlığa verildiği/verileceği yönündeki söylentiler 2007 yılından sonra çıkmıştır. 2007 den sonraki yıllarda söylentilerin daha da arttığı ormancılık kamuoyu tarafından bilinmektedir. Söylentilerin doğruluğunu öğrenmek amacıyla Bakan ve Orman Genel Müdürlerine sorular sorulmuş ancak böyle bir durumun olmadığı belirtilmiştir. Bakan Eroğlu “Böyle bir şey yok” diyerek söylentilerin doğru olmadığını açıklamıştır. 28.2.2012 tarihli protokolun 6.5 Maddesi “ ... OGM tarafından TOKİ’ye devir edilecek taşınmazlarının bedellerinin fazla veya eksik çıkması halinde mahsuplaşma TOKİ ve OGM arasında imzalanmış olan 30.01.2008 tarihli Protokol kapsamında yapılacaktır” biçimindedir. Bu açıklama şu gerçeği gün yüzüne çıkarmıştır ki; Bakan ve Genel Müdür bilerek gerçeği gizlemişler ve doğruyu söylememişler. Gerçekler ortaya çıktığına ve kamuoyu onların bilerek yanlış açıklama yaptığını öğrendiğine göre; kamuoyundan özür dilemelerini ve istifa etmelerini bekliyoruz.

OGM Gazi Yerleşkesi içinde bulunan 151.723m2 taşınmazın yıkılması öngörülmüştür. Sözü edilen taşınmazın her katında 100m2 lik 4 dairesi olan 5 katlı bir apartmandan (toplam alanı 2000m2) 75 tanesine denktir. Başbakanlık Binası yapılması için önce 1500 dairesi olan 75 adet apartmanın yıkılmasına karar verilmiş oluyor. O bölgede eşdeğer bir dairenin ikiyüzbin lira olduğu düşünüldüğünde 1500 x 200.000= 300.000.000 liranın çöpe atılmış olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca OGM’nin yıkılan binalarına karşılık olmak üzere ve protokolde açıklandığı gibi yeni yapılarının (hizmet binası, hizmetevi (lojman) ve sosyal tesis) yapılması öngörülmüştür.

 TOKİ tarafından yapılacak/yaptırılacak bu yapıların tutarı yapılan protokolde açıklanmamıştır. Bu durumda en az yıkılan binaların tutarı kadar olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Yapılan işin akıl, mantık, hukuk ve bilim dışı olduğu, bundan daha büyük bir savurganlığın düşünülemeyeceği ortadadır. 151.723m2lik yapı alanı 5 bin nüfuslu bir kasabanın konut alanı kadardır. Bu denli büyük bir yapıyı yıkarak saray yapmak, aklı başında birisinin düşünemeyeceği bir girişimdir. Özel bir kini veya kastı olanlardan beklenebilecek bir durumla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Protokol, Başbakanlık hizmet binası yapılacak diye düzenlenmiş olduğu halde, bitime yakın zamanda, hiçbir gerekçe gösterilmeden bir anda Cumhurbaşkanlığı Sarayı olduğu ilan ediliyor.

Başbakanlık Binası yapıyor gibi gösterilip gerçekte Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılmış ise; kamuoyu ve Meclis yanıltılmış olmaktadır. Yok eğer Başbakanlık için yaptık ama karar değiştirip Cumhurbaşkanlığı binası yaptık deniyorsa; plansızlık ve ne yaptığını bilmeyen bir yönetim söz konusudur. Başlangıçta Başbakanlık binasının yetersiz ve güvensiz olduğu söylenmiş, yeni bina yapılması gerektiği açıklanmıştı.

Gelinen bu noktada insan ne diyeceğini şaşırıyor. İşlerin yürütülmesi keyfilik düzeniyle gerçekleştirilmektedir. Protokolun 9. Maddesi OGM’nin taşınmazlarının bir kısmının daha Başbakanlığa tahsis edilmesine olanak sağlamaktadır. 9.2-i maddesi OGM hizmetevlerinde oturanların yenileri yapıldığında boşaltılacağını ve eskilerinin yıkılacağını öngörmektedir. Altına imza attıkları bu karara bile uymadan hizmetevlerinde oturanlar apar topar çıkarılmıştır. Yapılacağı belirtilen hizmetevi/hizmetevleri ise ortada yoktur. Ne zaman yapılacağı ise belirsizdir. Yalnızca üst düzey bürokratlar için 52 dairelik lojman kiralanmıştır. Kaç-Ak Saray’ın maliyetine 52 dairelik lojman kirası ile lojmandan çıkarılanların kirasının da eklenmesi gerekir. 9.3-g maddesi “Başbakanlık ve OGM adına yapılacak olan Hizmet Binalarının inşaatına eş zamanlı olarak başlatılacaktır” biçiminde belirtilmiştir. Başbakanlık inşaatı Saray’a dönüştü, “resepsiyon” yapılması gündeme alındı, yabancı konuklar ağırlanıyor ama OGM inşaatı daha yakın zamanda başladı.

60 yılın emeği ve birikimi ile oluşturulan kurumsal bellek, ormanlaşmış yeşil alan, müze, herbaryum akıl ve bilime aykırı biçimde ve keyfi olarak yok edildi. Hukuka uygun olarak yapılmadığı yargı kararı ile belgelendirilmiş kaçak yapıda konuklar ağırlanmaktadır. Bu durumun bazıları tarafından ülkenin prestijine yakıştığı öne sürülebilmektedir. Başka bir ilginç durumu belirtmekte yarar var: Kayalar İnş. Tic. San. A.Ş’ye AOÇ arazisi içinden 49 yıllığına yer tahsis edilmiş yerdeki yapımı mühürlenerek durdurulmuş otel inşaatı, Kaç-Ak Saray ile eş zamanlı olarak yıkıldı. TOKİ tarafından Söğütözü fidanlığı arazisi üzerinde Fotoğraf: Söğütözü Fidanlığı (eski) üzerine yapılmakta olan OGM hizmet binası OGM namına yaptırılmakta olan hizmet binası inşaatının önüne dikilmiş tabelada yüklenici olarak Kayalar İnş. Ticaret ve San. A.Ş. yazısı bulunmaktadır.

Tabelaya dikkatli bakıldığında; proje onayı, proje tutarı, bitiş tarihi vb. bilgilerin yer almadığı görülecektir. Bu durumun tümüyle rastlantı olduğunu söyleyenler olacaktır. Söğütözü Fidanlığı ve Söğütözü Mesire Yeri içinde “Atatürk Kolibası” var. Şimdi ne durumda olduğunu bilen ve merak eden var mı? Sonuç AKP iktidarı geldiği günden beri söylediklerinin tersini yapmaktadır. Her konuda “Sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini alacağız” söylemlerinin boş olduğu ortaya çıktı. Gazi Yerleşkesi ve Atatürk Orman Çiftliği’nin inşaata açılmasını dayatma, gerçek dışı bilgilendirme ve hukuku hiçe sayma yoluyla yaptılar. Demokratik kitle örgütleri ve kamuoyu karşı çıktığı halde “Ben istediğimi yaparım, hukuk neymiş” mantığı ile yaptılar. Kaç-Ak Saray konusundaki tutumunu genel olarak her konuda sürdürmektedir. “Hukuk, bilim bana ne karışır, ben iktidarım, istediğimi yaparım” biçiminde özetlenebilecek bir anlayışı topluma dayatıyor. Anayasa, yasa ve mahkeme kararlarına yalnızca halk uyacaktır. İktidar ise istediğini istediği zaman ve yerde yapacaktır. İktidarın keyfine göre yaptıklarına karşı çıkanlar “darbeci ve ötekidir”. İktidar sözcüleri bu dizginlenmemiş, coplu gazlı düzene “ileri demokrasi” adını uygun görüyor. Sevsinler böyle demokrasiyi (!) Akla gelen her şeyi özelleştiriyor; orman, su, mera, tarım alanı vb. doğal varlıkların tümünü sermaye çevrelerine sunmakta sınır tanımıyor. Büyük ticaretle, inşaat sektörüyle ilişkili ve kısa zamanda büyük paralar kazanan (sömüren) sermaye sınıfı ile egemen sınıar bu iktidardan hoşnutlar.

Çünkü para kazanabilmeleri için bütün olanaklar sağlanıyor, karşılarına çıkacak yasal ve teknik engeller kaldırılıyor. İşçi ve emekçilerin sendikal örgütlülüğü engelleniyor veya yandaş sendikalara girmeleri isteniyor. Ülke tam bir asgari ücret cenneti yapılmış durumda. Emek ve onur mücadelesi verenler, varlıklarımıza sahip çıkanlar ise “düşman ve darbeci” olarak görülüyor. Kaç-Ak Saray’ın yapım sürecinde yalnızca Saray’ın hukuka aykırı biçimde yapıldığı, Yargının durdurma kararını dinlemeyen bir yönetim anlayışı söz konusudur. Yargı kararını dinlememek sözcüğü bile yetersiz, yargıya meydan okunarak inşaat sürdürülmüştür. Sarayın maliyetine; yıkılmış olan 151.723 m2 binaların değerini, 5 ayrı binaya kiracı olarak dağıtılan bakanlık birimlerinin kira giderlerini, OGM namına TOKİ tarafından yapılacak hizmet binası, hizmetevi ve sosyal tesislerin yapım bedellerini, protokol maddelerine aykırı biçimde lojmandan atılanların kira giderlerini de eklemek gerekir.. Bu durumda; şimdiye kadar Kaç-Ak Saray’a ilişkin olarak açıklanan maliyet bedelinin iki katına çıkacağını söylemek yanlış olmaz.

 Protokolde OGM’nin elinde kalan arazinin bir bölümüne daha el konulabileceği belirtilmiştir. Gerçek değeri tam olarak hesaplanamayan bir değer ise 60 yılda binlerce ormancı çalışanın emekleri ile yaratılmış olan 133 türde odunsu bitki/ağacın en mahrum koşullarda oluşturduğu yeşil ortamdır. Ankara’nın en yeşil bölgelerinden birisi olan canlı ağaç müzesi (arboretum) özelliği kazanmış bir alan yok edilmiştir. Yapılan sarayı satsalar yok edilenin bedelini ödeyemez. İktidara geldiği günden beri kamunun elinde olan ekonomik değerleri satarak özelleştirmeyi, her türlü doğal varlığı sermayenin iştahına sunmayı en önemli icraat olarak göstermiştir. Bunları yaparken hesapsız kitapsız para harcamayı, savurganlığı ise yatırım olarak göstermek istemiştir. Yerli yersiz olarak Osmanlı hayranlığını dile getirmekte ve Osmanoğlu Hanedanı’nı “ecdat” olarak göstermekteler. Osmanlı Devleti’nin güçlü, gösterişli dönemini altı yüz yıl sürmüş gibi gösterme çabaları boşuna değildir.

Osmanlı Devleti’ni kuran hanedanın, sonradan o devleti nasıl batırdığını, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya’nın oyuncağı yaptığını bilmezler mi? Borç parayla Dolmabahçe Sarayı yaptırdıkları dönemde; Anadolu halkının açlık, hastalık ve yoksullukla kıvrandığını, yeni vergileri ödeyebilmek için inim inim inlediğini unutmuş olamazlar. Bugünün iktidarları da savurganlıkta ecdatlarıyla yarışabilirler. İyi yarışlar (!) Bir şarkı sözü vardır. Hepimiz onu mırıldanırız. “Her şeyin bir bedeli var”

29 Kasım 2014

*Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, Orman Mühendisi

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış