Onlarca yıl kadın konuştum… Onlarca yıl ülkemin ve Avrupa’daki göçmen yurttaşlarımızın düzenlediği etkinliklere koştum. Yıllarca bana kadınlar neden toplumsal örgütlenmeye uzak diye soruldu. Siyasette kadın neden yeterince yok sorusuna yüzlerce kez yanıt verdim.
Kadınlar sendika yönetiminde neden yer almıyor?
Kadınlar örgütlenmelere neden soğuk? Kadınlar toplumsal uğraşa neden ilgi duymuyor? Neden? Neden?
Kısacası nedense tüm sorular kadınları suçlamaya yöneliktir. Toplumsal etkinliklerdeki kadın nedense görülmez. Kadınlar adına sorular, vurgular, yargılar sürer gider. Kadının her insanda bir tanımı vardır. Kadın bende yaşamın rengidir! Yaşama bakışı, duruşu, giyimiyle bir gökkuşağıdır kadınlar… Kadını nedense hep iki üretimiyle düşlerim. Kadın güzelliğiyle, estetiğiyle, doğasal üretimiyle çağlar boyu var olur. Doğasal üretimin adı anneliktir.
Yıllar boyu doğasal üretim kadının tüm dünyasını doldurur. Hatta erkek egemen bakış bu üretimle kadının yetinmesini bile ister. Onun dört vardiyasını ‘eşim, evim, çocuğum, işim’ göremez. Onun yorgun ve mutsuz oluşuna çare olamaz. İki işverenini, ikili sömürüsünü, ikili mesaisini doğal karşılar. Oysa çağlar değiştikçe, teknoloji geliştikçe kadın sadece doğasal üretimiyle yetinemez olur. Yaşam dayatır, toplumsal üretimiyle de sorgulamak, ses vermek, var olmak ister. Toplumsal mücadelenin bilinciyle adım atar.
Doğasal üretimde kendi çocuğunun sevgisiyle sınırlı anne; toplumsal üretim içinde çocuğundan çocuklara sınırsız sevgi elini uzattır. Doğasal üretimdeki yoksul yaşam tablosu toplumsal üretim içinde ansızın varsıllaşır. Yine de kadın 21. Yüzyılda yeni bir yıla girerken; sadece evim, çocuğum demenin anlamsız bir bencillik olduğunu görmeli ve bu tabloyu değiştirmeye karar vermeli.
Eşim, evim, çocuklarımız, ülkemiz ve dünyaya objektifini çevirmeli… Anadolu’da dillere pelesenk söz ‘kadının yeri evidir.’ Günümüz toplumunda artık kadının yeri evidir, siyasi partisi, sendikası, örgütüdür. En güzeli de kadının ikinci adresi örgütü olmalı ve örgütünün adını ağız dolusu sevdiklerinin adı gibi haykırmalı. Ve her iki üretimde de başarılı kadın mutlu olur, mutlu eder. Kadın yılların birikmiş potansiyelini evine, çevresine, topluma taşıyınca toplum renklenir. Sevgi egemen olur. Çatışmacı dil yerini sevgi ve barış diline bırakır. Kadının elinin, gözünün, sözünün, üretiminin değdiği yer ansızın çiçek bahçesine döner. Anca bir kadın çocuğuna;“tuttuğun dallar çiçeğe dursun” diye dua eder.
Kadın sevdiğinin sesiyle mevsimler tüketir. Acıyı bal eyler… Dayanışma ruhuyla, kadın duyarlığıyla yaşama asılır. Ortak akıldan yana tavır sergiler… Sadece giysileriyle değil, toplumsal üretimiyle yaşam renkli bir kültür bahçesine dönüşür. Kadınsız bir yaşam soluk ve renksizdir. Özcesi kadın yaşamın rengidir… 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!
Yorumlar (0)