Kadınların Şehri Selanik –
Kalimera. Sizde bogutsa var mı? (Gayet kendinden emin soruyorum. Beş günlük Selanikliyim ya) - Bogutsa? Mmm... E sonunda anlıyor kız ne istediğimi, bugatza( hani telaffuz nerdeyse buğaça). Selanik’e özgü tatlısı da peynirlisi de olan bir hamurişi türü. Mübadiller bol olduğu için dilde çokça Türkçe ya da tanıdık kelimeyle karşılaşıyorsunuz Selanik’te. Daha önce Yunan bir arkadaş ile sohbet ederken Selanik’i hanımefendi beyefendi edalı bir şehir olarak tariflediklerini söylemişti. Bir tür “ah eski İstanbul” anlatısıymış gibi gelmişti kulağıma.
Ama daha içeriden birkaç gün geçirince ve diğer şehirleri de görünce kâbul, Selanik pek endamlı, insanları sanki daha özel bir inceliğe sahip ama işte aynı zamanda kendini duvarlardaki bitimsiz yazılardan ve arada gözüme çarpan işgal evlerinden ve aklımın geri planında duran anarşist kimliğinden ele veren bir isyankar güzelliği de var. Yolumuz ve yolculuğumuz bu güzel şehirden başladı. Adını Büyük İskender’in kızkardeşi Thessaloniki’den aldığı söyleniyor. Belki bu nedenledir kadınlarının ferah ve özgür oluşları. İnsan özeniyor o hallere doğrusu. Hani bizde biraz kısa bir etek giyip az bi süslenince bir çok yerden geçerken bir huzursuzluk olur ya ey memleketimin hatunları. Hani bi o eteği elbiseyi çekiştirip düzeltmek zorunda kalmalar, oturunca üstü başı bir toplamalar. Varoluşumuzdan bezeriz ya bazı bazı. Yok işte o haller. Aksine etek fazla mı kapanmış, savur gitsin. Kimsenin kimseyi huzursuz ettiği yok nasılsa.
Özetle bu edalar kadınlara yaraşıyor, çirkin kadın yoktur az özgürlük vardır diyerek sonluyorum bu faslı ki üstüne çok söz edilebilir, edilse iyi olur… Yollar yollar… Yola çıktığımız ilk gün daha çok National Road denen yolu takip ettik. Bir süre sonra otobana geçtik, kaçak bisikletçiler otobanda! Yolun kenarında arabalar, otobüsler, motosikletler ve hatta ineklere ilişkin tabelalar vardı ama bisiklete dair bir işaret yoktu, hani yasak anlamında bir şey bile. Otobana sızdıktan yaklaşık 30 km sonraydı sanırım rastladığımız ilk gişede nazikçe yan yola sevk edildik.
Bir başka sızmamızdaysa gişedeki kadın memur gülümseyerek el salladı. Kilometreler Eskişehir Ankara yolundaymışız gibi geçti. Otobanı, yanından akıp giden alternatif yolu, deniz tarafından akan patikaları hepsi mi düz olur, evet dümdüz. Neyse ki yeşil. Bol bol ağaç, maki, çalı, ağaç, arada ırmak. Larissa Molos arası köy yollarına çıkan kıvrımlı yollar muhteşemdi. Adını bilmediğim, salkım meyveler veren ağaçlar yol boyu büyük alanlarda gölgelikler yaratıyordu. Arada tütün tarlaları. Göz alabildiğine işlenmiş toprak parçalarının kıyısından geçip giderken arada bir Kuzey Ege’de rastladığımız gibi köylüler görmek, sizi görünce bir durup dikilip uzun uzun bakan kadınlı erkekli köylüler. “Yassas” diyerek gülümseyen. İnsan dil ile anlaşamadığında da konuşabiliyor. Tepkileri işaretler, destek kornaları ve alkışla ifade eden yol arkadaşları oluveriyorsunuz.
Kuzey Ege, Çanakkale, Bodrum Antalya arası hattı arkadaşlarımla pedalladım daha önce. Bu kıyının bir çok farkı var. Hem nüfusun azlığı hem siesta eğilimi hem de belki kriz etkisi ile daha az benzin istasyonu bulabiliyorsunuz. Şu açıdan kötü, tedarikli yola çıkmazsanız o sıcakta pek hoş olmaz. Bizim yedeğimizde her daim suyumuz vardı neyse ki. Yemek konusunda ise bir cennetteydik denebilir. Dağın başında kalıp kamp atacak yer bulamadığımız bir anda bile gayet lezzetli bir yemek yiyebildik mesela. Dağ başı demişken dümdüz yolun kıvrımlarla yükseltilerle renklendiği hatlar vardı elbette. Martino Tepesi. Pek uzun sayılmayan bir kıvrımdı ama onca düz yolun ardından biraz zorladı. Ama değdi mi? Hem de nasıl! Arkaya baktığımda - epey yüksekteydik- manzara harikaydı. Çamlar, orman, çam grupları arasından deniz ve kıpkızıl gün batımı. Aldığın nefesin bal tadında olduğu anlardan biri. Tüm yol boyu karşılaştığımız minik kilise maketçiklerini anmadan geçemem.
Neden yerleştirilmişler yol kenarlarına sora sora öğrendik Makrinitsa köyünde. Yaşamını yolda, özellikle de motosiklet kazalarında kaybedenler için konan anıt taşları bunlar. Yunanistan trafiği hızı, deliliği ile biliniyor. Ama bizim ülkeyi nereyle kıyaslasak daha deli kaçacağını düşündüğümden “abartıyorlardır” demiştim içimden. Bizim trafik deneyimlerimiz tepkilerin abartılı olduğunu kanıtlıyordu ama bu anıt/kiliselerin çokluğu da yolda daha bir dikkatli olmayı sağladı doğrusu. Düşünsenize aklınız bir karış havada, yüzde koca bir tebessümle o yolları geçerken sürekli kazaları anımsatan, içlerinde genellikle mumları, gaz yağlı lambaları sürekli yanan, kimisinden aziz ya da azize resmi görünen cüce anıtcıklar. Bi efendi, bi sessiz, bi derin derin düşünürken buluyor kendini insan. Bisiklet turu yapmayı düşünen varsa! Atina Selanik arası bisiklet turu yapmayı düşünecekler için kesinlikle tavsiye edebileceğim bir rota. Alfabe ile birkaç gün içinde barışıyorsunuz.
Bisiklet sokakla, insanlarla, dillerle var olan mesafeyi hemen sıfıra çekiyor. Neredeyseniz az bi zamanda oralı oluvermenizi sağlıyor. Sizi oralı buralı değil dünyalı yapıyor sağolsun. Yunanistan’ın bu kıyısı bir Ortadoğu Türkiye karışımı, yemekler, kelimeler, pek de büyük olmayan şehirler ve kasabalar. Bisikletin kırılganlığının farkında olan şoförler, direksiyonda canavarlaşmayan, dur kalk yaptığınızda asla kornayla panikletmeyen insanlar. Yavas yavas saatlerin tadını çıkaran, yazı bol sulu bir karpuzu ağız tadıyla yer gibi şölene çeviren insanların diyarı Yunanistan. Yol ile ilgili yazacak bir dolu şey var. Dürüstçe söyleyebilirim ki bir kez bile kötü bir davranışla karşılaşmadık. Ekonomik kriz var evet ama belli ki biz daimi krizde yaşıyoruz bir çok açıdan. Bizimki her şey dahil bir insanlık krizi. Kabalaşan, sürekli çalışmayı, tüketmeyi, harcamayı öncelikli tutan yaşamlarımıza karşı siestalı, bol kahveli, dışarıda kadınlı erkekli bir yaşam var orada. Her şey hem fazlasıyla tanıdık ama bir yandan da bambaşka.
Larissa kasabasında bir kamyonetin kasasına yüklediklerini satan amcanın gaydalı sesi mesela. Kasabayı kaç kez turladı, kamyonetin arkasında kantarı aheste aheste sallanırken megafonundan yankılanan meyvenin adı çook tanıdıktı: ''Karpuzikooo!''
Yorumlar (0)