Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Kısa Haber Gezisi: Güvenpark

Kısa Haber Gezisi: Güvenpark

Güvenpark’taki polis işgali genişleyerek devam ediyor. Güvenpark’tan ve civarından her geçtiğinizde, sivil Ankaralı hemşerilere ayrılmış olan yolların, geçişlerin azaltıldığını görüyorsunuz. Parktan geçmeyi denemeniz, parkı park olarak yaşamak için elinizde ne kaldığını, görmeniz, düşünmeniz için yeterli. Göreceğiniz manzara şu: Eskiden Güvenpark olan ama giderek ağaçları kurutularak ve kesilerek taşlaştırılmış arka bölümde, artık yüzlerce mavi boyalı polis bariyerlerinin içinde, onlarca van tipi beyaz araç, eski mavi-beyazlacivert belediye otobüsü duruyor.

Çocuk bahçesine doğru, çiçekçilerle sırt sırta, polis ihtiyaçları için konulmuş beyaz bir konteynır-kiosk var. Onun da önünde, yine bariyerle ayrılmış özel bahçesi. Çocuk parkının oyuncaklarının durduğu bölümde ise zırhlı araçlarTOMA’lar duruyor. Yayalar için, parkı boylamasına kat eden küçük bir yol bırakılmış, ama girişinde, plastik kalkanlarını yere dayamış onlarca polis sıralanmış geçişi kontrol ediyorlar. Aşağı doğru yürüseniz, sivil polisler üçerli-beşerli gruplar halinde geziyor ve sigara içerek sohbet ediyorlar. Üniformalı polisler de, bariyerin içinde aynı şeyi yapıyorlar. Yayaların geçişine izin verilmiş bu taş yolun üzerinde özel otomobiller park etmişler. Bir tanesinin tamponu, bir ahşap park bankına dayanmış, gri-metal renkli bir diğeri, çalılarla biçimlendirme yapılarak parkı süslemek için girintileştirilmiş bölümün içine park etmiş.

Bir park bekçisine, Güvenpark’ın tam ortasının nasıl olup da, özel otomobiller için otopark olarak kullandırıldığını sordum. “Sivil polislerin araçları” dedi. Parkın ortalarında bir yerde, kestane ağacının çevresine çember biçiminde döşenen taşlarla yapılmış oturma yerindeyim ve bunları not alıyorum. Az önce, oturma yerine tamponu dayayan beyaz bir otomobil park etti yanıma. İçinden dört tane sivil adam indi ve parkın içine dağıldılar. Belki göreve başlayacaklar, ya da yemekten döndüler? Bütün bunlara rağmen, park hala yaşamak için mücadele etmek istiyor gibi. Kentin homurtusu-uğultusu biraz daha az burada. Parkta kalabilmiş birkaç ağaç, yaşlı akasyalar, atkestaneleri, hâlâ yaşamaya çalışan güzel ve nadide birkaç mavi çam, küçük süs ağaçları, hepsi de bakımsızlıktan perişan bir durumda. Arada küçük bitki grupları, alçak bitkiler, mazılarla yapılmış park şekillendirmelerinin artıkları, otomobiller arasında sürükleniyor. Yer yer kalmış, mendil kadar çimenler…

Başıboş köpekler geçiyor. Güzel köpekler. Burası küçük bir vaha gibi olmuş onlara, birkaç kuş sesi bile duyuluyor hala, eğer dikkat ederseniz. Öğleden sonra güneşinin parlaklığını hissetmek isteyen Ankaralılar da, arta kalmış birkaç banka ilişmişler, öğrenciler şakalaşıyorlar, arka taraftaki havuzun yakınındaki bankalarda sessizce oturan kadın ve erkekler… Seyyar satıcılar var ama bu saatte çok fazla değil: İki çiçekçi, sümbül satıyorlar, piyangocu, bir ayakkabı boyacısı ve ellerindeki musluklu termoslarla gezinen seyyar çaycılar… Anlattıklarımın sanki bir karşı-ütopya lmi gibi durduğunu biliyorum. Bu tür bir olay, belki hiçbir dünya kentinin başına gelmemiştir, eğer Afganistan tipi bir savaşın içinde değilse veya Hitler dönemini yaşamıyorsa…

Güvenpark, Ankara için önem taşıyan bir kentsel alandır. Bunun çeşitli nedenlerinden bahsedilebilir: Öncelikle, Cumhuriyet rejimi için öngörülen otoriter modernizmin mekansal ifadesi/ modeli olarak kurulan Ankara’nın, “modern bir kent” olarak algılanabilmesi için tasarlanmış/ yaratılmış bir kamusal alan olması nedeniyle. Kentin, otoriter modernizmin vitrini olarak mekan kurgusunun düzenlenmesini beğenelim, ya da beğenmeyelim, Güvenpark, Ankara için bir veridir ve kent merkezinde yaratılmış bir park olarak varlığını koruması Ankara’nın kimliği ve tarihi ile ilişkilidir. Bununla birlikte, kent merkezindeki parklar, nadide fırsatlar yaratırlar; merkezin sıkışıklığı, tıkanmaları, gürültüsü ve kirliliği içinde, hemşerilere -özellikle kadınlara ve çocuklara- bir ferahlama, soluk alma fırsatı sunarlar.

 Ankara halkı için, karşı çıkış, barışçıl ama etkili bir muhalefetle kamusal alanın otoriter bir biçimde ele geçirilmesine karşı mücadele geçmişinde, Güvenpark’ın özel ve simgesel bir önemi vardır. Ankara halkı, 12 Eylül’ün karabasanından çıkarken, Güvenpark direnişi ile Türkiye’nin kentsel mücadeleler tarihinde pek nadir görülen bir halk hareketi yaratarak, başarı elde etmiştir. Yukarıda sayılan konuların hiç biri önemsenmese bile, bir kentin en merkezi yerindeki küçücük nefes alma yerinin, çok değerli bir yeşil alanın, polis araçları ve TOMA’lar, ve polisler tarafından hiçbir muhalefetle karşılaşmaksızın sivil topluma, insanların geçişine kapatılması nasıl kabul edilebilir?

Yukarıdaki noktaların hepsini bir araya getirince, devlet/belediye/güçlü ve zor kullanan kamu otoriteleri tarafından Ankara halkının, nasıl adım adım baskı altına alındığı, Güvenpark’ın polis bariyerleri ile kapatılarak, bir parkın, parkın içindeki çocuk bahçesinin, Ankara’daki olası bütün muhalefeti ezmek üzere oraya konuşlandırılan zırhlı araçların otoparkına dönüştürülmesi karşısında ses çıkartamaz hale getirilmiş olduğu, apaçık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Önce, başbakanlığın önündeki yol, sivil yurttaşların geçişine kapatıldı on yıllarca önce, sonra, Adalet Bakanlığı’nın yanındaki ODTÜ ve Balgat dolmuşlarının yolcu indirip bindirildikleri bölüm kapatıldı.

Daha sonra, polisler teklifsizce yeşil alanın içine zırhlı araçlarını getirip park etmeye başladılar. Sonunda bu alan bütünüyle hemşerilerin geçişlerine kapatıldı. Bütün bu adımlar atılırken, giderek ağaçlar kesildi veya kurudu, yeşil, toprak alanlar beton ve taşla kaplandı (böylece tekerlekli araçlara daha uygun bir otopark için yer kaplaması yaratıldı). Güvenpark böylece, bir açık hava polis karakoluna ve zırhlı araç otoparkına dönüştürüldü. Güvenpark, kuşkusuz kent halkına ait olan bir yer. Orası, kentin merkezinde bir küçücük park ve Yenişehir’in kuruluşundan beri de, hep Ankaralılara ait oldu.

Şimdi bu parkı kim, Ankaralılardan alıp, polislere verme yetkisine sahip olabilir? Şöyle düşünülebilir mi: “Bu parkı halka belediye vermiştir, istediği zaman halktan alıp polislere verme yetkisi de belediyededir. Belediye, demokratik seçimlerle bu kentin halkı tarafından seçilmiş olduğu için, bu karar demokratik bir karardır.” Eğer bir kent çok olağanüstü koşullarda yaşamıyorsa, kentin en merkezi yerindeki parkının ve çocuk oyun alanının, halktan alınıp, polislere verildiği dünyanın hangi demokratik ülkesinde görülebilir? Demokratik olmayan ülkelerde bile kolay kolay görülmez böyle bir manzara.

Güvenpark’ın polisler tarafından işgal edilmesi ve Ankaralıların da bunu umursamaması iki şeyi gösterebilir: Kent halkı tam bir baskı altına alınmış ve otoriter bir biçimde, devlet ve diğer kamusal güçler tarafından susturulmuştur, ya da, Hiçbir baskı söz konusu olmaksızın, Ankara halkı, en merkezi parkının ve çocuk bahçesinin polisler ve zırhlılar tarafından kullanılmasını normal/olağan bulmakta, bunu onaylamakta ve polisin kentin gündelik yaşamındaki konumunu doğru bulmaktadır. Bu seçeneklerden hiç birini beğenmemek, biz Ankaralıların hâlâ elinde olan bir hak olsa gerek.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış