Genel Giriş
Düşünceler ve mevcut durum değerlendirmesi
Çok büyük kütüphaneleri gördüğümüzde (külliyedeki gibi şımarık ve acele bir gösteri hevesiyle ve yağmalama tekniğiyle oluşturulmuş zavallı taklitleri kastetmiyorum elbette) insan kendisini derin bir kültürel/ entelektüel “aura” nın içinde ve zamanın mekana sindirilmiş durumun yüreğinde hisseder. Bu tür büyük ve oldukça eski dönemlerden beri ve hala kendilerini yenileyerek işlevsel olma arayışındaki kütüphaneler, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, bütün zamanların olağanüstü zenginliğini gözler önüne serer. Türkiye’de Milli Kütüphane, bu tür bir kültürel perspektife en yakın olabilecek bir kurumlaşma ve mekansal yapıydı.
Türkiye, hiçbir zaman kütüphaneleri önemseyerek onun taşıyabileceği hafızayı taşımak ve sürekli geliştirmek düşüncesini tam olarak içselleştiremedi ne yazık ki… Aslında, geçmişle ve bellekle bu tür bir ilgiyi geliştirmesi gereken sadece devlet olmamalı. Sivil toplum da kendi yerel bilgisini ya da belli bir merak ve arayış grubu kendi ilgi alanının birikimini, sivil olarak biriktirebilmeli ve bunu da, daha çok, geleceğin ne olacağı kaygısıyla yapmalı. Dünyanın bütün ülkelerini bütün kentlerinde “Borges kütüphaneleri” olmalı. Hiç olmazsa bunun arayışları, amatörce de olsa yaşama çabasında olabilmeli(ydi)…
Giderek güçlenen ve kullanımı kolaylaşan dijital ortamda çalışmak ve oradaki bilgilerle yeni bilgiler üretmek için araştırma yapmak ve bu araştırma sonuçlarını elleçlemek/ proses etmek, artık kağıda basılmış kitap ve belgeler üzerinde çalışmaya göre çok daha kolay, hızlı, avantajlı ve geniş özgürlük sağlayan bir yaklaşım oldu.
Kağıda basılmış kitapların (KBK) geleceği, dijital ortamla yarışması çok güç olduğu için, kitaplar da kütüphaneler de, giderek kaybolmakta gibi duruyor. Gerçi KBK’lardaki bütün bilgiler henüz dijitalize olmuş durumda değil ve belki hiç bir zaman tam olarak olmayacak, ama yine de KBK sanki bir gelecek sunmuyor gibi.
Ancak bilginin internet ortamında üretiliyor, sunuluyor ve paylaşılıyor olmasının sahip olduğu kullanım kolaylıklarının yanı sıra, bilginin büyük tekeller ya da devletler tarafından manipüle edilmesi, egemen olan ideolojik gerçeğe göre kolayca müdahale edilebilir bilgiler haline dönüşmesi ciddi bir sorun yaratıyor. Orijinal eserlerin bilgisayar/ internet ortamındaki dolaşımlarında, hangi bilgilerin/ ne tür bir sansür ve elemeden sonra bize ulaşabildiği ve bize ulaşan bilgi kaynağının ne kadar güvenilebilir olacağı konusunda hiçbir zaman KBK ortamında olduğu kadar kadar güvenli bir biçimde bize sunulduğu konularında bilgi sahibi olamayacağız.
Bilgi bir yandan çok ve kolay bir biçimde, makineler aracılığıyla önümüze serilirken, egemen rejimlerin veya şirket politikalarının, bu bilgiyi gerçek ve orijinal formunda koruduğu veya ideolojik, stratejik ya da ekonomik amaçlı müdahalelerle dönüşüme uğratılmış bir bilgi olduğu konusunda hiçbir zaman gerçeği bilemeyeceğiz. Gerçi bilgiye müdahale, sansür veya bilgiyi amaçlı olarak çarpıtma belki insanlık tarihi kadar eskidir ama elektronik ortam, bu müdahaleleri hem çok daha üşütün bir sistematikle ve kontrol gücüyle hem de daha inandırıcı bir biçimde oluşturmak ve sunmak konusunda büyük bir teknik ilerleme sağlamış durumdadır.
Gerçeği belgelemek veya orijinal eserleri (ne olursa olsun) müellifinin düşündüğü gibi ve değiştirilmeden görmek, tartışılabilir güvenli bir ortam sağlamak, KBK ve belgeler bakımından bir derece daha fazla avantaj sunuyor olabilir. Bugün TÜİK örneğin bir bilgi toplama ve bu bilgiye dayalı uygulama yapma tekeline sahip ve bu bilgiyi elektronik ortamda sağlayan depolayan ve eğer kendi bürokrasisindeki ideolojiye ve devlet direktifine göre değiştirmek ya da sansürlemek gerekiyorsa, bunu kolayca ve sistematik olarak yapabiliyor. Oysa demografik bilgi, KBK biçiminde sunulduğu dönemlerde, çarpıtmanın geçmişe yönelik olarak yapabilmesi daha zor olduğu için, daha güvenilir bir düzeydeydi. Oysa bugün TÜİK’in bütün bilgilerine kuşkuyla yaklaşmak durumundayız.
Ancak bütün pratik nedenler (“expeiency”) ve ideolojinin, teknolojik gelişmelerin gelişme doğrultusu, KBK için giderek bir azalmaya ve sonlanmaya işaret ediyor. KBK bir anlamda bir değişmezlik, ya da kolay değiştirilemezlik, somut kanıt bakımından güvenilirlik ima ediyor. Değişimin kazandığı hız karşısında KBK, bir anlamda, kabul edilemez ve statiklik/ sabitlik ve gerilik ama bireysel özgürlük/ tartışmaya açıklık bakımından da, sağlam bir kale anlamına geliyor. “Fahrenheit 451” tam da bunu anlatıyordu galiba.
Kütüphaneler de (ister uzmanlaşmış olsun, ister genel kütüphane niteliğinde olsun) giderek (kütüphanedeki kitaplara başvurmaksızın) kendi işini yapmak isteyenler için kullanılacak ortak mekanlar veya bilgi üzerinde çalışmak isteyenlerin bir çeşit sosyalleşme mekanı gibi kullanılıyor. Kütüphanelerin koleksiyonundaki kitap ve belgeleri kullanmak için kütüphanelere gelenlerin sayısı, nerdeyse yok denecek kadar azalmış durumda.
Değerlendirme ve Öneriler
Kütüphanelerin geleceği üzerine düşünceler
Bu durumda kütüphanelerin, belki tam da bu amaca uygun biçimde, kullanıcılar için ya bilgisayar hizmetleri sağlayacak veya bilgisayarı ile oraya gelmeyi tercih edenlerin biraz buluşma yeri ve hafif bir kafe/ pastane olarak kullanacakları yer olarak düşünülebilir. Ayrıca, belki başka fonksiyonlarla da desteklenebilirse, (müze veya sergi salonu, toplantı salonu, spor salonu, piknik yeri vb.) kitaplar kullanılmasa da kütüphane, değişmiş bir kavram olarak yaşamını sürdürebilir.
Genel olarak, evinde veya okulunda/ işyerinde rahat bir çalışma yeri (ya da hızlı/ nitelikli bir bilgisayar) bulamayanların buluşacağı bir mekan olarak kütüphane kavramı, gelecekte de sürdürülebilir. Ayrıca sadece belli ve çok uzmanlaşmış çalışmalar/ araştırmalar yapmak isteyenler için, önemli bir-kaç üniversitede veya üniversite kenti olan kentlerin araştırma kuruluşlarında, yerel yönetimlerinde, bazı özel alanlara göre düzenlenmiş uzmanlık kütüphaneleri bulunabilir. Burada belki bazı KBK, belgeler ve diğer dokümanlar, hızlı ve internet bağlantısı, güçlü bilgisayaralar ve bu tür araştırmalara uygun özel alanlar/ gereçler bulunabilir. Ancak bu tür hizmetlerin kullanıcılarının, genel ve kentlerdeki semtlere oldukça yaygın bir biçimde dağılmış kütüphanelerine oranla, sadece %2-%5-%10 oranında olabileceğini öngörebiliriz.
Bu düşünceler eğer geleceği kabaca tanımlamak için yeterliyse, kütüphaneler için
Genel (üniversite, kent veya semt) kütüphaneleri ve
Özel uzmanlık (üniversitelerde-araştırma kuruluşlarında ve/ veya kent belediyelerinde) kütüphaneleri,
biçiminde bir sınıflama söz konusu olabilir.
Genel kütüphaneler
Büyük kentlerde çok sayıda ve coğrafi olarak kente iyi bir biçimde dağılmış bir olarak, ana işlevi öğrencilere ve ilgili diğer kentliye bir çalışma mekanı ve temel referanslarla belki ilgi çekici olabilecek periyodikler ve küçük bir popüler koleksiyon sunacak bir yer olarak düşünülebilir. Ulaşım altyapısı ve parklarla ve mümkünse başka kentsel hizmetlerle ilişkisi çok iyi tasarlanmış ve kurulmuş kafe/ pastane benzeri, kentsel buluşma yerleri olarak düşünülebilir.
Bu tür kütüphanelerin raflarında geniş bir (KBK veya belge vb.) koleksiyonunu bulunması gerekmeyebilir. Buraları daha çok, kullanıcıların kendi bilgisayarlarıyla ya da ileri becerileri olan kütüphane bilgisayarlarıyla çalışacaktır. Bu tür yerlerin kentin eski bir mekanının restorasyonuyla elde edilmiş olması, onun kullanımında bir çekim ögesi olarak işlev görecektir. Ancak bu mekan, yeni yaklaşımlı kütüphane olmak amacıyla yapılmış modern bir yapı ya da üniversiteye/ belediyeye ait başka bir bina da olabilir. Bu tür kentsel mekanlar, belki sergi salonu, toplantı veya gösteri salonu, müze/ açık-kapalı odeon vb. gibi diğer sanatsal hizmet mekanlarıyla veya amatör spor mekanlarıyla/ parklarla-açık hava dinlenme mekanlarıyla birlikte tasarlanabilir.
Önemli olan kullanıcı dostu olması, kentlilerin/ öğrencilerin taleplerine göre özel düzenlemelerin yapılabilmesi (belki çocuk bakımı/ kreşle veya yaşlı eviyle ve bisiklet parklarıyla/ veya belediye bisiklet sağlama istasyonuyla vb.) birlikte düşünülebilir. Temel özellikleri esneklik, kullanıcı öncelikli ve özgürleştirici mekanlar olarak düzenlenmiş olmalarıdır.
Kentlerde bu tür bilgi ve eylemli çalışmaları kolaylaştırmak için tasarlanmış mekanlar bir çeşit küçük entelektüel hub’lar/ merkezler olarak ve kullanıcıların talep ettiklerini bulunduran ve talep etmediklerini (KBK vb. gibi) bulundurmayan çekim merkezleri olarak düşünülebilirler.
Bununla birlikte, bütün ülkelerin belki tek bir merkezde veya o ülkenin kendi örgütlenme sistematiğine göre gerekli sayıda bir “ulusal kütüphanesi” bulunmalı ve buradaki çok genel ve her şeye dair olan kitaplar/ basılı belgeler (ve belki el yazmaları) bulundurulmalıdır. Genel olarak kullanıcıya açık olmalı ve belki yüzyılda sadece bir tek kullanıcı tarafından talep edilecek olsa bile koleksiyonunun olabilecek en geniş bir biçimde oluşturmaya devam etmelidir. Bu tür genel kütüphanelerin elbette sansürsüz bir biçimde, bütün KBK’yı kullanıcıya hiçbir elekten geçirmeden açması, ülkenin entelektüel gelişmesi bakımından gerekli olacak belki bir uygarlık göstergesi olarak da değerlendirilebilecektir.
Uzmanlık kütüphaneleri
Üniversitelerin ya da araştırma (ve uygulama) kuruluşlarının (TÜBİTAK, TÜBA, TÜİK ve eğer arşivleri varsa Belediyeler Birliği ve İller Bankası vb.), belki üniversite kenti olan belediyelerin geliştireceği az sayıda, ama yine de kullanıcı odaklı mekanlar olacaktır. Bu kütüphanelerde (veya depolarında) KBK, belgeler veya eski dokümanlar ile ileri teknolojilere sahip bilgisayarlar bulunmalıdır. Bir anlamda buraları, bilginin sınırlarının genişletilmesi, yeni bilgilerin üretilmesi vb. türü işlevleri talep eden kullanıcılar için düzenlenmiş olacaktır.
Kuşkusuz, bu tür (eski anlamdaki kütüphanelere yakın bir düzenlemeyle çalışan) mekanların/ kütüphanelerin sayısı çok az olacaktır ve sadece büyük kentlerde veya büyük kent üniversitelerinin bazılarında bulunacaktır. Bu araştırma kütüphanelerinde önemli olan, uzmanlık alanlarına göre araştırmacıların/ akademisyenlerin gereksindiği, ilgi duyabileceği/ yararlanabileceği ve hem bilgisayar/ internet ortamında, hem de başka bir bilgi merkezinde bulunamayacak türde, az rastlanır/ zor bulunur ögelere, titizlikle bir araya getirmiş koleksiyonlara sahip olmalarıdır.
Bu anlayışla baktığımızda, uzmanlık kütüphanelerinin iki ana düzeyde tasarlanması söz konusu olabilir
- Orta düzeyde uzmanlık kütüphaneleri ve kurum kütüphaneleri
Üniversite lisans öğrencileri, TEKNO-PARK’lar, ileri düzeyde teknoloji geliştirme merkezleri, meteoroloji/ temiz enerji, iklim değişikliği konularında uzmanlaşan araştırma kuruluşları vb. için, daha daraltılmış ve sadece kendi uzmanlık alanlarına özgü materyalle donatılmış, ulaşılması güç olmadığı halde alanındaki bilgiyi tam ve nitelikli olarak bulunduran orta düzey uzmanlık kütüphaneleri olabilir. Bazı kurum kütüphaneleri (TÜİK vb.) bu anlamda işlevsel olabilir. Bu tür kütüphaneler belki laboratuvar ya da deney istasyonu vb. gibi kuruluşlarla birlikte de düşünülebilir.
Bu kütüphaneler, kurumlar, üniversiteler veya belediyeler tarafından kurulup işletilebilir.
- Üst düzey uzmanlık kütüphaneleri
İleri düzeyde araştırmalar, doktora veya yüksek lisans tezleri vb. konularında tam donanımlı ve kendi uzmanlık alanında her türlü KBK ve dokümanı, belki tarihsel belgeleri vb. bulunduran ve ileri düzeyde bilgisayar ve internet teknolojileriyle donatılmış, saf bilimsel çalışmaların yapılabildiği az sayıda kütüphane olarak tanımlanabilir. Buralarda, uzmanlık alanlarının en değerli ve yeni bilgi birikimi bulunmalı ve buradan ileriye doğru bilimin sınırlarını genişletmek üzere yapılacak çalışmalar için gerekli olanaklar sağlanmış olmalıdır.
Bu tür kütüphaneler, bir ülkede sadece bir veya bir-kaç tane olabileceği için, merkezi yönetimin (devletin) düzenlediği ve geliştirmek için enformasyon alanındaki teknolojik ilerlemeleri dikkatli bir biçimde izleyen ve kütüphanenin hem canlılığını hem de işlevselliğini sürekli olarak geliştirmeye çalışan ve sadece bu amaçlar için çalışan kütüphaneler olabilir. Ancak buradaki risk devletin bu dokümanları bir bilgi tekeli oluşturmak üzere kullanması ve daha da tehlikelisi, bir sansüre ve elemeye tabi tutarak bazı alanları bilinçli olarak karanlıkta bırakması olabilir. Bu nedenle, üniversiteler ve yerel kamu örgütlerinin, rekabetçi ve tam özgürlükçü alternatifler sağlaması, yararlı olabilir.
Kitap ve kütüphanelerin geleceği için bir fırsat penceresi mi?
Yukarıdaki düşünce arayışları, gerçekçi bir mevcut durum analizine bağlı olarak daha da geliştirilmelidir ve gerçekleşmesi oldukça olası bir gelecek öngörüsü olarak düşünülebilir. Ancak belki daha da önemli olarak karşımızda duran bir fırsat penceresinden bahsetmek ve yukarıda kabaca taslak halinde sunulan gelişmelerin yanı sıra veya ona paralel olmayı gözeterek, Türkiye’nin entelektüel kapasitesinin gelişimi için, çok da olanaksız olmayan bir düşünce geliştirmek söz konusu olabilir.
Bu konuyu önemseyerek üzerinde düşünülmesini gerektiren temel neden, Türkiye’de kitap yayınlarının ve çevirinin hızlandığı, kitapçı dükkanlarının geliştiği ve uzmanlaştığı dönemin başlarından itibaren (yaklaşık 1960’lar), kendi alanlarına veya genel olarak dünyayla ilgili kitaplara karşı merak duymuş kuşağın (kitabın ve kütüphanelerin de sonu gelirken) sonunun gelmekte olduğu bir dönemde yaşıyor olmamızdır.
1960’larda başlayan ve bugünlerde sönümlenmeye başlayan “kitap satın alan ve kendi özel kitaplığını geliştiren” kohort artık sona geliyor ve bir daha böyle bir kuşak ya da kohort olmayacak. 1960’lardan önce de yoktu (ya da bir kohort oluşturacak kadar büyük bir çokluk yoktu) ve bundan sonrasında da olmayacak. Çünkü KBK giderek anlamını değiştiriyor ve önemi azalıyor, edinilmesi ve yönetilmesi güçleşiyor.
Türkiye’de 1960’larda gelişmeye başlayan üniversite eğitimi, yeni tartışmaların belirmesi, ülkenin genel olarak entelektüel düzeyinin olgunlaşamaya başlaması ve uzmanlıkların artması, bu kuşakta pek çok bireyi, kendi kitaplığını oluşturmaya yönlendirmiştir. Şimdi artık, dijital çağla ancak orta yaşlarında tanışmış bu “kohort” artık bitmek üzeridir ve Türkiye ansızın, kendi birikimlerini ne yapacağını bilemez hale gelmiş pek çok amatör kitap koleksiyonerinin sorunuyla karşılaşmış durumdadır.
Bu, “bilinçsiz bir hevesle evine yığmış basılı materyalden kurtulmak isteyen entelektüellerin kitaplarından kurtulma” talebi gibi gözükse de, öyle değil. Türkiye’nin kendi “yıldızının parladığı anlardaki belleğini düzenleyebilmesi ve korumasıyla, buradan geleceğe bakabilmesiyle ilgili bir durum bu. Bireysel kitap ve bunun nasıl bir geleceği olacağını bilmemek, bu kohorttaki koleksiyonerlerinin bir sorunu olmakla birlikte, aynı zamanda Türkiye’nin entelektüel dünyasının bir sorunu olarak da düşünülebilir. Sanırım bu konu (bilgi teknolojilerinin değiştiği bir çağda KBK ile ilişkinin anlamı ve neden önemsenebileceği) daha geniş ve ciddi bir tartışmayı (ve mümkünse geleceğe yönelik bir planlamayı) hak ediyor.
Türkiye’deki (ve belki bütün dünyada) KBK sayısı azalıyor. İstatistikler her yıl basılan kitap sayısının azaldığını gösteriyor. Hatta kütüphanelerin sayısının da azaldığını gösteriyor (Birgün,12.06.2025, “2024 Yılında Kütüphane Sayısı 4 Bine Yakın Azaldı” haberi). Yayınevleri azalıyor ve nitelikli yayınlar yapmak giderek zorlaşıyor ve pahalılaşıyor. Kitaba olan talep azalıyor ve kitapçı dükkanları da zorlanıyor. Kitap basımı ve kitap talebi öngörülebilir bir süre için devam edecek olsa bile bu merak giderek nadideleşecek ve belki elitleşecek veya daha çok elit kurumların cesaret edebileceği kütüphanelerde bulunabilecek bir lüks haline gelecek gibi görünüyor. Dolayısıyla 1960’larda, kitapla ve kitapevleriyle özel bir ilişki geliştirmiş olan kuşağın sahip olduğu birikimler türü koleksiyon/ küçük kitaplıklar oluşturma davranışında bulunan bir kohort artık olamayacak.
Daha önce olmayan ve daha sonra da olmayacak bir durum tanımlanabilir, 1960 kohortu kitapseverlerin koleksiyonları bakımından… Bu kuşak (ya da bu küçük bireysel/ özel kitaplıkları onlardan miras alan kuşak), eğer başka bir yol bulamazsa, bu kitapları tasfiye edecek. Bazıları sahaflara satılacak, bazıları belki tamamen yok edilecek. Böylece belki de binlerce küçük birikim, hem kitap olarak ama daha da çok kendi seçimlerine göre oluşturulmuş koleksiyon yok olup gidecek. Oysa eğer belirli bir strateji ya da politika geliştirilebilirse, bu küçük koleksiyonlar, gerektiği gibi oluşturulacak birleştirmeler/ eklemlenmeler veya uzmanlık alanına göre yapılacak toplulaştırmalarla, yakın bir gelecek için değil ama biraz daha uzak bir erim için anlamlı bir değer haline getirilebilir.
Bu tür bir vizyonu ve bu vizyona göre geliştirilebilecek stratejiyi, kuşkusuz merkezi devlet düzeyinde düşünmek ve eğer iyi organize edilebilmiş bir işleyiş sağlanırsa çok verimli çek ucuz bir kültürel birikim yaratılabilir. Ancak merkezi devlet, aynı zamanda “resmi kültür”ün de yaratıcısı ve bekçisi olduğu (ve büyük bir olasılıkla olmaya devam edeceği için)bu birikimde büyük “temizlemeler” yapabilir ve sansür uygulayabilir ve bu birikimin sivil ruhunu tamamen yok edebilir.
Yerel yönetimler, bu bakımdan daha uygun olabilirler; ancak onlar da, bazen kendi ideolojik yeğlemeleri nedeniyle, bazen de mali sorunlar veya farklı öncelikler nedeniyle, böyle büyük bir projeyle baş edemeyebilirler. Benzer sorunlar üniversiteler (özellikle, Türkiye gibi bir ülkedeki otoriter ve demokratik olmayan ülkelerdeki üniversite yönetimleri) için de söz konusu olabilir. Devletin uzmanlaşmış kurumları ve araştırma enstitüleri için de, devletin ideolojik yeğlemeleri ve sansür uygulamaları kuşkusuz söz konusu olacaktır.
Üniversiteler bakımından, belki, yüksek prestijli ve dünyadaki en iyi üniversiteler listesinde ilk 1000’e veya ilk 500’e giren vakıf üniversiteleri bir istisna olarak düşünülebilir. Bu üniversiteler eğer böyle bir misyon yüklenir ve Türkiye’de özel bir zaman aralığında ve özel bir kohort tarafından oluşturulmuş KBK ve diğer materyalin toplanması/ birleştirilmesi ve sınıflandırılmış bir biçimde gelecek kuşaklara aktarılabilir. İçinde bulunduğumuz KBK ile oluşturulmuş koleksiyonlara karşı en azından “lakayt ve güvencesiz” durumun yarattığı kriz dönemi geçene kadar, bir koruma ve değerlendirme şemsiyesinin/ sistematiğinin/ örgütlenmesinin vb. stratejisinin oluşturulması sağlanabilirse, entelektüel birikimin, objektif bir gerçeği yansıtan biçimde aktarılması mümkün olabilir. (Güven Birkan önerisi)
Bu tür bir birikimin sivil inisiyatiflerle örgütlenebilmesi ve korunabilmesi elbette, düşünülebilecek en ideal durumdur ama bunun güçlükleri de, tartışılamayacak kadar açıktır. Sivil toplum güçsüz ve örgütsüz durumdadır ve güçlenmeyi başarsa bile, öncelikleri listesinde bu tür bir arayışın yer alması çok zor olacaktır.
Bu tür “Fahrenheit 451” türü bir distopyadan korunabilmek için ve geleceğin en azından yakın dönemlerinde etkili olabilecek ve kendisini koruyabilecek bir stratejinin tartışılmasına ve düzenlenmesine olan ihtiyaç çok somuttur. Stratejinin, bu tür nedenlerle çok esnek ve sürekli değişkenlikler gösterebilecek bir yapıda olabilmesi, ideal bir durumdur. Ancak burada geleceği (özellikle uzak, belki de 100 yıllık bir geleceği) kurabilmek için, bütün dönemlere en elverişli kurumsal destekler nasıl ve ne kadar sağlanabilirse bunlardan yararlanmak ve gerekli desteğin türü ve ihtiyaçları değiştikçe bu koruyucu işlevi değişikliklere uyum sağlayarak yürütebilecek bir yapı ve anlayış geliştirmek gerekecektir.
Ancak bu tür düşüncenin geleceğin entelektüel dünyasının beslenebilmesi ve zenginleşmesi için eldeki fırsat halen vardır ve bu tür bir strateji geliştirilerek örgütlenebilirse, bir umut yaratılabilir.
Yorumlar (0)