Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Leylekli Sütun Julianus Sütunu (Belkıs Minaresi)

Julianus bahtsız bir imparator. Genç yaşta bir askeri seferde pisi pisine ölüvermesi bir yana, daha bebekken annesini yitirir. Yetmez, altı yaşındayken de babasını; imparatora karşı darbe girişimi suçlamasıyla tutuklarlar ve iki gün sonra kellesini gönderirler.

Leylekli Sütun Julianus Sütunu (Belkıs Minaresi)

“Altı yaşında filozof oldum çünkü ölümden korkuyordum.” diye yazar anılarında.

***

Akrabaları ona iyi bir eğitim olanağı sunar ve koruyup kollar. Hayatta kalmayı başarır ve genç yaşta adı filozofa çıkar. Yeni yayılmakta olan Hristiyanlığa karşı tavrı soğuktur.

Onlarca imparator adayı arasında adı hiç geçmezken, kendini tahtta bulur bir gün. Hiç hesapta yokken bahtına İmparatorluk düşer. Bunda, kendisini tez zamanda ağabeyi Gallus gibi sert bir savaşçıya dönüştürme çabası ve kısa sürede batıda Germenleri dize getirmesi de etkili olur.

Doğuda Perslere karşı sefer eylerken yolu, Roma İmparatorluğu’nun doğudaki ileri karakollarından; savaş öncesi hazırlık ve dinlenme karargâhı kentlerinden Ankara’ya düşer. Kenti onurlandırmak için Engürü halkı yeni imparatorları adına (M.S. 362 yılında) bir sütun dikerler kentin orta yerine, Ulus bölgesine. (Şimdiki İş Bankası Binası ile eski Osmanlı Maliye Nezareti Binasının oralarda, artık tarih olan ünlü Taşhan civarında bir yere.)

Bir ya da iki kez, çok kısa mesafelerde yer değiştirdiği tahmin edilmektedir. 1934 yılında anıtta oluşan tehlikeli biçimdeki eğilme nedeniyle, biraz daha doğuya taşınarak günümüzdeki yerine yerleştirildiği bilinmektedir. Valilik Binası önünde, Hacı Bayram Veli Camii’ne çıkarken hemen soldadır. 2001 yılında Ankara Valiliği tarafından restore edilmiştir.

Sütunun tepesi, yüzyıllar boyu, kuşaktan kuşağa bir leylek ailesinin ikametgâhı olmuştur.

Osmanlı’da çoğunluk Belkıs Minaresi dese de, Kızlar Minaresi diyenler de varmış. Bu ‘kızlar’ nitelemesinde alaycı bir küçümseme gizlidir bence; cinsiyetçilik yani.

***

İmparator Julianus çıktığı Pers seferinde, genç yaşta yaşamını yitirir ama ölüm nedeni belirsizdir. Dicle
nehri boyunca Perslerle savaşırken aldığı bir mızrak yarasıyla öldüğü bilinse de, bu mızrağı atanın kendi ordusundan Hristiyan bir asker mi, yoksa düşman tarafı mı olduğu kuşkusu hep sürmüş. Ölümünden sonra Konstantinopolis’e defnedilen Julianus’dan geriye Ankara’da bu sütun kalmış. Bir de imparatorluğun çöküşünü engelleyebilmek için, geleneksel dini törenleri güçlendirmeye çalışan ve Hristiyanlığa karşı önlemler alan son pagan Roma İmparatoru olduğu bilgisi.

İmparator Julianus, Pers seferi sırasında genç yaşta ölüverince, yerine geçen İmparator Iovianus (363-

364) Perslerle bir anlaşma yaparak geriye dönmeye
çalışır. Ama Konstantinopolis’i tekrar görmek ona da nasip olmaz. O yıl kışın çok sert geçtiği aralık ayında, Ankara’da konaklamak zorunda kaldığı bir gece, çadırında dumandan zehirlenerek öldüğü rivayet edilir.

Ankara’dan yolu geçen pek çok Roma İmparatoru olmuştur ama biz bu yazıda, talihsiz bu iki genç insanın adını anmakla yetinelim. Bir de yüzyıllardır Ankara’yı onurlandıran ve Julianus Sütunu olarak bilinen bu tarihi yapıyı... (Konstantinopolis’in 11 Mayıs 330’daki açılışını taçlandıran Çemberlitaş soyundan olmalı.)

Ve elbette, her yıl bahar-yaz ayları boyunca Ankara’yı ve Ankaralıları bu sütunun tepesinden selamlayan bir çift döngüsel leylek soyunu sevgiyle analım.

Flavius Claudius veya bir diğer adıyla İmparator Julianus Apostate (M.S. 332 - 363). Dönüşmüş (Apostate) Julianus nitelendirmesinde biraz alaycılığı içeren bir küçümseme var sanki.

Ankara’nın çok eski bir hemşerisi o. Ağabeyimiz, kardeşimiz.

İliştiri;

Ambulans sirenleriyle soluk soluğa geçeriz sokakları, kent tükenir.
Aşk da tükenir, yetmez ömür bir daha, Julyen.
Saçakları yağmur altı, bir deli rüzgâr...

Leyleğin yuvadan düşürdüğü.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış