Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Mahkemeden

Mersin Mezitli FM Genel Yayın Yönetmeniyken peşine düştüğü bir haber sonrası soruşturma ve yargılamanın hedefi olan ve bir süredir
de Sincan F Tipi Kapalı Cezaevinde tutulan Gazeteci Miktat Algül’ün cezaevinde verdiği eşitlik mücadelesini aktarmak istiyoruz size. Haber apaçık bir ayırımcılık hikayesi...

Mahkemeden

Tek İstediği Eşitlik...

Miktat Algül alevi. Bir süredir de din ve vicdan özgürlüğünü sünni Müslüman hükümlüler kadar kullanabilmenin peşinde. Cezaevi idaresine uzun süredir, her hafta, düzenli olarak ilettiği alevi bektaşi dedesi ile görüşme talebine yönelik olumlu ya da olumsuz bir karar çıkmayınca, bu sessizliğin Anayasa’da tanımlı din ve vicdan özgürlüğüyle bağdaşmadığını belirterek 24 Mart 2016’da Ankara Batı İnfaz Hakimliği’ne başvuruyor. Talebi inanç özgürlüğünün gereğine uygun karar alınması... Belirli aralıklarla bir alevi dedesi ile görüşme yapmak istiyor.

İnfaz Hakimliğinden Örnek Karar

Algül’ün başvurusu karşısında Ankara Batı İnfaz Hakimliği “ülkenin ana dini” gibi bağlamından kopuk, garip ifadeler içerse de örnek denebilecek bir karar almış. Hakimlik din ve vicdan özgürlüğünü savunan kararında şöyle diyor:

Bir kimsenin özgürlüğünün elinden alınması dininin icaplarını yerine getirme hakkının da elinden alınmasını içermemektedir. Cezaevi makamları aşağıdakileri sağlamalıdır.

- Mahkumlara dinlerinin, ibadet etme, dinsel metinler okuma, belli giysiler giyme ve belli şekillerde yıkanma gibi icaplarını dinlerinin gerektirdiği sıklıkla yerine getirme fırsatı verilmesi,

- Aynı dinden olan mahkumların ibadet amacıyla ve dini bayramlarda bir araya gelebilmesi,

- Mahkumlara dinlerine ilişkin yetkili bir din adamıyla tek başlarına ya da toplu olarak ibadet etme fırsatı verilmesi, Bu hükümler bütün tanınan dini gruplar için geçerli olacak, yalnız ülkenin ana dini ile sınırlı kalmayacaktır. Azınlık gruplarından mahkumların dini ihtiyaçlarının karşılanmasına özen gösterilmelidir.

Dini inanç özgürlüğünün temel bir insan hakkı olması nedeniyle, mahpuslara iradeleri konusunda dini inançlarının gereğini yerine getirme konusunda serbestlik tanınır. Dini hizmetlerden yararlanma, acı çeken, hücre cezasına çarptırılmış, intihara teşebbüs etmiş, ciddi rahatsızlığı olan veya ölüm eşiğinde bulunan mahpuslar için de uygulanmalıdır.

Ankara Batı İnfaz Hakimliği, çerçevesini bu ifadelerle çizdiği kararında Miktat Algül’ün “inancı gereği din adamı olan alevi dedesi ile görüşmesi mümkün” görüyor ve “Hükümlünün, cezaevi idaresince belirlenecek tarihlerde ve yine cezaevi idaresi tarafından belirlenecek bir alevi bektaşi dedesi ile haftada bir kere görüşmesine izin verilmesine” karar veriyor.

Eğer haber burada bitseydi, bunu bir kazanım haberi olarak sevinçle duyuracaktık. “Alevilere Eşit Muamele Kararı” diye de başlık atacaktık. Ama malesef Miktat Algül’ün sevinci kısa sürüyor. Çünkü, Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Batı İnfaz Hakimliği’nin bu kararına itiraz etmekte hiç zaman kaybetmiyor. Ve itiraz makamı olan Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesi sevincimizi kursamızğımızda bırakan bir kararla önceki kararı kaldırıyor. Gerekçesi ise karardan beter: emsal olur endişesi ve idareyi zaafa uğratma riski...

Hakkını İsteyenden Korkan Yargı: “Emsal olur”

Ağır Ceza Mahkemesi 2016/670 nolu kararında “Kurumun yüksek güvenlikli olması, örgüt mensuplarını, tehlikeli suçluları ve yoğunluk sebebiyle de birbirine hasım olanları barındırdığı göz önüne alındığında, güvenlik koşullarının elverişliliğinin öncelikli tutulduğu, emniyet araştırması yapılmadan görüş yaptırılmasında hükümlünün talebinin kişiye özel bu tarz uygulamalar doğuracağı, ileride benzer olaylarda diğer hükümlüler için emsal teşkil edeceği ve idareyi zaafiyete uğratabileceği ve kurum güvenliğini olumsuz etkileyeceği” gibi gerekçeleri peş peşe sıralıyor ve Ankara Batı İnfaz Hakimliğinin ilgili kararının kaldırılmasına karar veriyor.

İdarenin Rahatı, İnsan Haklarının Önüne Geçti

Bu kararla Miktat Algül’ün din ve vicdan özgürlüğünün önüne “emsal olur”, “idareyi zaafiyete uğratır” endişeleri konulmuş oldu. Adaletin emsal olmasından endişe edildi. Bir kez daha insanı değil sistemi savunmayı tercih eden yargı, devleti insan haklarından emin adımlarla daha da uzaklaştırdı. Pek çokları için “sistem kendisinden bekleneni yaptı”. Sokrates’e göre ise devlet varlık amacının tersine iş gördü. Kulakları çınlasın, bundan 2500 yıl önce devleti sorgularken şöyle demişti.

“En iyi yönetilen devlette adaleti, en kötü yönetilen devlette de adaletsizliği kolayca görürüz”

Gördük, görüyoruz!

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış