Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Mekan, Kültür ve Müzik

nkara ve müzik arasındaki ilişkiler, etkileşim üzerine düşünmek, oldukça zor ve karmaşık bir konu. Ögelerin her biri, karmaşık olan konular: Ankara’nın nasıl bir kent olduğu ve Ankaralıların nasıl bir kentsel topluluk oluşturduğu, Ankara’da dinlenen müzik türleri, müziğin Türkiye’de (belki buna “Cumhuriyetin ilk on yıllarında Ankara’da” da diyebiliriz) kültür politikaları içindeki konumu...

Mekan, Kültür ve Müzik

İnşaatı neredeyse çeyrek yüzyıla yaklaşan bir süredir devam etmekte olan, ancak artık mimari özellikleri, ana hacimleri/ kitleleri belirginleşen CSO Konser Salonu şantiye gezisi, bu konuları düşündürüyor. Çok etkileyici yapı/ yapılar olduğu zaten açıkça görülüyor. Ankara’nın en ilginç mekanlarından biri olmaya şimdiden aday olan yeni Konser Salonu'nu, mimari açıdan değerlendirebilecek birçok mimar var. Bu nedenle yazı, daha çok, konser salonu ve müzik ile kentin ilişkileri üzerine düşünmeyi amaçlıyor.

Bir gazete yazısı, bu tür büyük savların tartışılması için doğru bir yer olmayabilir, ama yine de deneyelim. Eğer Cumhuriyet’i (en azından
ilk on yıllar için) “devrimci” bir rejim olarak düşünürsek, bu devrimin en çok duyumsandığı alanlardan birinin müzik olduğu söylenebilir. Müzikte amaçlanan, gelenekten kesin bir kopuş ve modern (batı) dünyanın klasik müzik anlayışlarıyla tanışma ve bu müzik anlayışının kurumsallaşmasını sağlamaktı. Eğer geleneğin bir yeri olacaksa, bu da müziğin batılı formu içinde canlanacaktı. Bu durumda, Cumhuriyet öngörüsünün oldukça jakoben bir devrimcilik olduğu söylenebilir.

konser Salonu (yine önce bir spor salonu olarak yapılmış sonra sergi salonuna dönüştürülmüş ve hala konser salonu olarak kullanılmakta olan), Ankara’nın 1960’lara kadar konser salonu serüvenini özetler.

1950’lerden sonra devlet, jakoben devrimci bir karakterden, popülist ve oldukça hercai, dalgalanmalı bir döneme girmiştir. Yıllar içinde devlette gelişen ve yerini sağlamlaştıran eğilim, popülizmdir. Bunu belki “demokrasinin” bir gereği olarak da okuyabiliriz. Bu nedenle, devlet artık kaynaklarını bu tür müziklerin eğitimi, üretimi ve performansı, mimari ihtiyaçlar için ayırmakta son derece nazlı ve ikircikli davranır. Söz konusu olabilen sadece Ankara’nın bir başkent için gerekli olan gösterişleri barındırabilmesi, elçiliklerde bulunanlara ve ziyaretçilere gösterebileceği görkemli mekanları sağlayabilmesidir. Sorun artık, içeriden kurulmuş programın ihtiyacına göre değil, dışarıdan geldiği düşünülen bir talebe yanıt vermekle ilgilidir.

Devrim Ankara’da, bu anlamda sadece müzik için değil, başta mimarlık olmak üzere, diğer sanatlarda benzer biçimlerde gerçekleşiyordu. Mimarlık çok daha görünür ve kitlesel olduğu, kentin gündelik yaşamının her anını belirleyebilecek güce ve özelliklere sahip olduğu için modern ve gelenek arasındaki tartışmalar daha çok bu alanda görünür oldu. Ancak hem müzik, hem de müzik eğitimiyle ilgili kurumsallaşma, batılılaşma doğrultusunda gelişti. Ankara kenti, biraz da bu müzik anlayışının yapılarıyla da tanımlanabilir. Bu anlayışın Ankara’daki en gözde yapısı, her zaman opera binası oldu. Mamak’taki Konservatuar da, (belediyenin eline düşene kadar) göz alıcı olmaya devam etti.

Ankara, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri bu tür müziklerin üretilebilmesi, üretildiğinde dünya standartlarına uygun bir performans kalitesinin sağlanması, bunun için sanatçıların yetiştirilmesi, bu sanatların performansına uygun mimari yapıların üretilmesi vb konularında, büyük bir dikkat gösteriyor. Batı formundaki klasik müziklerin eğitim kurumları arasına, Ankara Radyosu’nun ve Radyo binalarının eklenmesi de, yanlış olmayacaktır.

Aynı şeyler opera ve bale için, bu türlerin müziklerini yapan orkestralar ve sanatçılar için de geçerlidir. Ankara, bu tür (batı klasik formlarında) üretilen müziklerin, operanın ve balenin de başkentidir. Ankara’nın övünç duyduğu bir durumdur bu. Modern başkentin sanat yaşamı

da, diğer modern dünya kentlerinde olduğu gibi, batılı müziğin klasik formlarıyla (bunu belki en gelişmiş ve zenginleşmiş diye de okuyabiliriz) üretildiği, görkemli ve soylu (ancak Ankara için soyluluk, Cumhuriyetçi rejime yakınlığa ve benimsemeye göre, kendiliğinde kurulmuş bir soyluluktur) kent yaşamıdır.

Ankara’ya böyle baktığımızda, önce 1930’larda, Arif Hikmet Koyunoğlu’nun Halkevi’ndeki sahne (gerçekte bu bir müzik sahnesi değildir ama hala konserler veriliyor), sonra Şevki Balmumcu’nun Sergievi’nin Paul Bonatz tarafından 1940’larda Opera’ya dönüştürülmesi, daha sonra şimdiki CSOBeri yandan, aradan geçen yüzyıla yakın bir zamanda, Ankaralılarda klasik müzik dinleme ihtiyacı, artık yapmacık bir merak olmaktan çoktan çıkmış, görece büyük bir kentli nüfus (yine de kent nüfusuna oranı oldukça küçük) için gerçek bir ihtiyaç yaratmış durumdadır. Ankara’nın müzikle olan ilişkisi de, bütün dünya ülkelerinin yaşadığı, kültürel eklemlenmeler ve akültürasyon süreçleri ile oluşmuştur elbette. Başlangıçta jakoben bir devrimcilik vardır belki, ama bu giderek, bir kesim Ankaralının bu müziği içtenlikle benimsemesi ve onu geliştiren iradeyi kendi arasında kurması ve bunu sürekli olarak yeni kuşaklara aktarmayı başarmasıyla sahicilik kazanmış bir süreçtir.

Mimar Semra ve Özcan Uygur tarafından tasarlanan bu görkemli yapıyı, Ankaralılar (yukarıdaki Ankaralı tanımından biraz daha yenileşmiş Ankaralılar), merakla ve istekle bekliyorlar. Ancak kamusal yatırımların sahipleri devlet olur ve onların da kendi kültürel alışkanlıklarına göre öncelikleri olur. Bu bakımdan, yeni CSO salonu inşaatı, ne yazık ki, fazla umut vaat etmiyor. Ama bütün politikacılar, az ya da çok, gerçek toplumsal taleplere bir biçimde duyarlı olurlar. Ankaralıların da bu talebin politik baskısını (belki kentin tarihinde bu tür bir yapı için ilk defa) gösterebilmesi gerekiyor.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış