Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

“Onların Dilini Giyindim ve Her Şey Onlar gibi Göründü Bana”

Mek'an Sahne ekibinden Şâmil, Pelin, Ahmet ve Sezen'le konuştuk.

“Onların Dilini Giyindim ve Her Şey Onlar gibi Göründü Bana”

Mek’an Sahne nasıl bir sürecin sonunda, ne zaman kuruldu?

 

Şâmil: Mek’an Sahne 2014 Mayıs’ında kuruldu. Öncesinde yine Ankara merkezli bir topluluk olan Domus Sanat Çiftliği bünyesindeydik. Oradaki arkadaşlarla (yollarımız) ayrılınca bir mekan açalım dedik. Uzun süre aradıktan sonra da Konur 2’de Sahne’yi bulduk.

 Pelin: Biraz gözümüzü karartıp, giriştik işe galiba. Başlarda biri bizi durdurup, “neyinize güveniyorsunuz?” dese, ne derdik bilmiyorum. Sadece tiyatro yapmak istiyorduk ve bir mekanın derleyiciliğine ihtiyacımız vardı. Ahmet : Bizim için her şeyin başı olan oyunu, Kadınlar Aşklar Şarkılar’ı unutmamak gerek. İnandığımız bir işi göğsümüzü gere gere her yere götürdük. Ardından ikinci oyun, “Artık Hiçbi’Şii Eskisi Gibi Olmayacak! Sil Gözyaşlarını” oyunu geldi ve mekan bu oyunlar temelinde kuruldu.

Mek’an Sahne ekibi kaç kişiden, kimlerden oluşuyor?

 Şâmil: Çok isim vermek doğru değil galiba. Kurucu bir kadromuz var; fakat süreç içinde sürekli büyüyerek ilerliyoruz. Her yeni projede birileri daha dahil oluyor ekibe. Bazıları sürekli zaman ayırabiliyor; bazıları ise daha az. Fakat herkesin verebileceğinin en fazlasıyla orada olduğunu biliyoruz. O yüzden isim vermek çok doğru gelmiyor bana. Organik, sürekli gelişme ve büyüme halinde bir yapı olduğumuzu düşünüyorum. Öyle de gitsin istiyoruz…

Kendinizi “Ankaralı” olarak tanımlar mısınız?

Şâmil: Ben tanımlarım galiba. On yıldır buradayım. İstanbul’dan okumak için gelmiştim; sonra da burada kaldım. Tam tersine göç yani. Yazdığım her şeyde bir Ankaralılık var galiba. Hem mekanlar Ankara’nın mekanları, hem de oyun kişilerini oluşturan doku öyle. Atmosfer zaten kaçınılmaz olarak öyle…

Pelin: Bence de, kesinlikle Ankaralıyız. Ahmet : Angaralıyız.

Sezen: En Ankaralı olmayan benim herhalde; herkesten yeniyim burada. Ama Şâmil’in dediği gibi atmosfer kaçınılmaz olarak Ankara. Dolayısıyla henüz “Angaralıyım” diyemesem de, Ankara’yı seviyorum.

Mottonuz “Anlatı, mekanda bir an’dır..”. Mek’an Sahne’deki anlatılarınızın temeli neye dayanıyor? Mottoyu biz cahillere anlatır mısınız biraz?

 Şâmil: Genelde anlatı tiyatrosu üzerine çalışan bir ekibiz. Oyuncu, seyircinin varlığını tanıyıp doğrudan ona seslenerek anlatıyor yani hikayesini. Bu yüzden de seyir yeri ve oyun yeri arasına hayali bir duvar kurmuyoruz. Her şey yalın bir çıplaklık içinde gerçekleşiyor. Mekanın ve zamanın, seyircinin mekan ve zamanıyla kesiştiği bir noktada, anlatanla dinleyenin paylaştığı o özel ve kırılgan anın arayışındayız. Bir çeşit temas anı. Bir diğer mottomuzsa:

“Onların dilini giyindim ve her şey onlar gibi göründü bana.”

Onlar, hikayeleri resmi tarih tarafından anlatılmayanlar. Seyirci gündelik hayatının zaman ve mekanında yaşayamadığı karşılaşmaları burada yaşasın; normalde temas etmeyeceği hayatlarla bizim aracılığımızla temasa geçsin istiyoruz. Mek’an’ın “an”ı tam da bu karşılaşmanın anı işte. Bu anda, hem seyirci, hem oyuncu, hem de yazar özel bir deneyimin içine çekiliyor. Hiç değilse bu çekim için uğraşıyoruz…

Bildiğim kadarıyla oyun metinlerini kendiniz yazıyorsunuz. Bu özel bir tercih mi?

Şâmil: Özel bir tercih. Çok kendi gündemi olan bir topluluğuz; hem siyasi hem de teatral olarak. Bu yüzden de başka yazarların eğilimleriyle uzlaşmamız çok zor oluyor. Tutarlı bir dünya kurabilmek için de sürecin her aşamasını üstlenmeye çalışıyoruz. Başka yazarların metinleri dahi radikal değişikliklere uğramadan repertuara giremiyor…

Pelin: “Özel bir zorunluluk” da denebilir yani. O dünyanın tutarlılığına dahil olmayan bir metni sahneye taşımak konusunda bir heyecan duyamıyoruz. Ama zamanla “Mek’an’a uygun metin” ölçülerinin daha belirgin hale geleceğini ve başka yazarlarla da çalışabileceğimizi düşünüyorum.

Oyunları sahnelerken ödün vermeyeceğiniz ilkeler nelerdir?

 Şâmil: Oyuncunun merkezde olduğu bir tiyatroya inanıyoruz. En plastik rejide dahi, sahnedeki anlam evreni, doğrudan oyuncunun varlığına kazınmış oluyor bu yüzden. Yalın fakat derin bir biçimin arayışındayız. Metinler dahi oyuncunun müdahalesinden geçmeden tamamlanmıyor.

Pelin: Mek’an Sahne’de oyun izleyen seyirci gerçek bir karşılaşma yaşasın; oradan gerçek bir deneyimle çıksın istiyoruz. Bu yüzden sahneyi, hikayeyi ve seyirciyi aynı anda gözeten bir form kurmaya çalışıyoruz. Bir yandan sahnenin ihtiyaç duyduğu estetik/teatral mesafeyi korumaya çalışıyoruz; bir yandan oyuncunun, kendi temsil kuvvetini yok saymadan, gerçek mevcudiyetiyle orada olmasını istiyoruz. Bir de sahne gürültüsünü pek sevmiyoruz sanırım. En azıyla yapmaya çalışıyoruz ki, o sadeliğin içinde oyuncu ve hikaye parlasın.

Şu an hangi oyunlar sahneleniyor?

 Sezen: Kadınlar Aşklar Şarkılar, Bernarda Alba’nın Evi, “Artık Hiçbi’Şii Eskisi Gibi Olmayacak! Sil Gözyaşlarını!”, Kuyu ve Tevafuk oynanmaya devam ediyor.

Son olarak, oyunları takip etmek isteyenler sizinle nasıl iletişime geçebilirler, telefon numaranızı, adresinizi verir misiniz Solfasol okurlarına?

 Sezen: Facebook sayfamızdan ve Twitter’dan takip edebilirler bizi.

 Rezervasyon için telefon numaramız da 0506 163 05 04. Mek’an Konur 2 Sokak, 73 numarada. Her daim çayımız olur, isteyenler uğrayıp çayımızı da içebilir.

Fotoğraflar Coşkun Dere
Söyleşi Melike Uzun

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış