Z.: Otizm Vakfı’ndan ve genel olarak yaptıklarınızdan, projelerinizden bahsedebilir misiniz kısaca?
Berat Çelik (Otizm Vakfı Özel Eğitim Koordinatörü): Otizm Vakfı otizmli çocuğu olan anne-babalar tarafından kurulmuş bir vakıf. Kuruluş amacı otizmli bireylere daha yoğun eğitim verebilmek ve gerçekten onları hayata hazırlamak. Çocuklarımız için rehabilitasyon merkezlerinin verdiği eğitim yeterli olmuyor. Bunun yanı sıra spor eğitimi yok işin içerisinde. Buradan doğan yetersizlik otizmli ebeveynleri bir biçimiyle bir araya getiriyor ve bu vakıf kuruluyor. Otizmli bireylerin erken yaştan itibaren hem daha yoğun bir eğitim almaları gerekiyor hem de spor eğitiminin hayatlarında olması gerekiyor. Biz buraya Yaşam Merkezi diyoruz. 0-3 yaştan başlıyoruz en ileri yaşlara kadar; oyun temelli programdan spora, gündelik faaliyetlerden mesleki eğitimlere kadar pek çok alanda destek sağlıyoruz.
Bizim hedefimiz bu öğrencilerimize mesleki beceriler kazandırmak. Çocuklarımızda özellikle yetişkinliklerinde, bir şeylerle uğraşmadıkları takdirde takıntılar baş gösteriyor. Zaten takıntı geliştirmeye müsaitler. Evde bir huzursuzluk ve ciddi bir kriz başlıyor. Halbuki bu çocuklarımıza mesleki eğitim verilse (ahşap atölyesi, boyaseramik, pastacılık kursu vs. gibi) ve basit düzeyde iş yerlerinde (kafeler, fabrikalarda basit bölümlerde, sabit iş yapılan basit bölümler veya bilişim yeteneği olanların bilişim alanında) istihdamı sağlansa, sosyallikleri olsa... Takıntı geliştirmek yerine hayata dahil olmuş olacaklar, üretime katılmış olacaklar. Aksi takdirde otizm kuyusu hem onları hem de ailelerini içine çekmeye başlıyor. Aileyi işinden gücünden ettiği gibi kendisini de mahvetmiş oluyor. Bununla beraber yaşlanan anne-babaların içine bir korku düşüyor. Devamında “Bizden sonra çocuklarımıza ne olacak” sorusu gündeme geliyor. Biz de buradan yola çıkarak bir “yaşam evi” projesi oluşturmaya çalıştık. Henüz bitirmedik projemizi. Örnek veriyorum koordinatörler eşliğinde bir ev ya da bir apartman dairesinde yaşayacaklar. Oradan sorumlu olacaklar. Kahvaltısını yapacak, kıyafetini düzenleyecek, çamaşırını yıkayacak, alışverişini yapacak... Gündüz mesaisini yapacak, gece orada kalacak. Ailesi çocuğunu orada görecek ve “Çocuğum huzurlu bir biçimde yaşama dahil olmuş” diyebilecek. Ama bu yapılmadığı takdirde var olan gerçekler: Aile çocuğuyla baş başa kalıyor, iyice yaşlanıyor, vefat ediyor, çocuk ortada kalıyor. Kimse bakmak istemediğinde bir bakımevine gönderiliyor. Klasik bakımevlerinde otizmli bireylerin şansı yok. Klasik bakım evlerinde olmuyor çünkü takıntıları, davranış örüntüleri çok farklı bu çocukların. O yüzden bu projeyi geliştiriyoruz.
Z.: Bir yurt gibi aslında...
Hülya Saygı (Vakıf Sekreteri-Kafe İşletme Müdürü): Aslında baya kapsamlı, bir yurt gibi değil bir yaşam köyü olarak düşünüyoruz, her şeyiyle. Şurada gördüğünüz alana yaşam merkezi diyoruz. Sabah servisten başlamak üzere çocuklar hayata katılmış oluyor burada. Nasıl oturulur, merdivenlerden nasıl inilir çıkılır, yemek nasıl yenir, derse nasıl girilir vs. bunların her biri birer eğitim. Önce düzgün komut almayı öğreniyor, yukarı çıkıyor üstünü değiştiriyor. Yemek yedikten sonra dişlerini fırçalıyor. Bu sayede günlük yaşam pratikleri de geliştirilmeye başlanıyor. Sadece akademik eğitim değil... Yaparak öğreniyorlar, yaşayarak öğreniyorlar. Burası bütünleştirici bir eğitim merkezi gibi. Akşam kendi evinde kaldığını, eğlence merkezinin, kafenin, sinemanın, minik bir çiftliğin vs. olduğunu düşünün. Biz günlük yaşamda neler yapıyorsak otizmli bireylerin de onları yapabildiği bir yer... Bu gözetim, denetim altında yapılırsa rahat ederler. Bizim yaptığımız aslında bir model sunmak ve yaygınlaşmasını sağlamak. Temel felsefemiz, misyonumuz bu aslında. Öncelikle yaz okulu ile başladı sonrasında mesleki eğitim bölümü ile gelişti. Mesela pastacılık eğitimi ile kafe denk geldi. Burada üretip kafede satış yapar hale geldik. Sloganımız “Otizm Vakfı Hayata Hazırlar!” yapmaya çalıştığımız şey tam da bu. Günlük Yaşam Merkezi diğer kurumlardan farklı olarak sürekli eğitim veriyor. Günlük Yaşam Merkezini gezdikten sonra kafeye geçiyoruz.
Z.: Kafeye gelmişken buradan bahsetmemek olmaz...
H.S.: Otizm, aileleri de eve kapatır bir hale getiriyor. Dışarıdaki tepkiler bir biçimiyle içe kapanık bir dünya oluşmasına yol açıyor. Bu kafe, bu anlamda bir sosyalleşme biçimi oluşturmak maksadıyla açıldı aslında. Kafeye gelen insanlar belli bir bilinçle geliyor buraya. İnsanlar otizmlilerle karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını öğreniyor burada. Otizmliler de burada sosyalleşmeyi, çalışmayı vs. deneyimliyor. Aralık ayında açtık. Vakfın bir kuruluşu bu kafe. Bir sosyal sorumluluk projesinin ürünü oldu burası. Kafenin dizaynı da otizmli çocuklara uygun bir biçimde hazırlandı.
M.O.: Devlet kurumlarından yeterli desteği görebiliyor musunuz?
Aydın Çayan (Vakıf Başkanı): Biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım tek başına bizim yapmamız zor. Bizden sonra da devam edebilmesi, sürekliliği için devlet ve kamu arkasında olmalı bu tür kurumların. Devlet bir şekilde kaynak ayırmalı bu projelere. Yasal düzenlemeler yapılmalı: Vergi muhalefeti, çalışanın sigortası vs. Ticari amaç gütmeyen kuruluşlara destek olmalı ki yaygınlaşsın bu tip kurumlar. Eğitim merkezlerinin temel olayı dikkat çekmek aslında. STK’ların en önemli sorunu koltuk ve ego savaşı. Bütçesi olmayan, yasası olmayan eylem planları yapılıyor. Dolayısıyla pek bir şey olmuyor. Bunun yanı sıra çekiştirilmeler de oluyor. İşin ticareti yapılıyor çünkü. Alternatif tedavi denilen yöntemler, bu işin eğitimini veren kurumların çoğunun bunu rant haline getirmiş olması vs. Türkiye’de özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri eğitimleri seans üzerinden veriyor. Fakat bu çocuğun durumunda çok etki etmiyor. Bazı çocuklar aileden ayrılınca daha çok ilerleme gösterebiliyor. Seanslı işten bizim vazgeçmemiz lazım. Çocuğun ihtiyacına göre belirlemek gerekir zamanı. Fakat bu kurumlar daha kalabalık oldukları için lobi yapabiliyorlar. Bu işin en iyi örnekleri Avrupa’da. Bu örneklere bakmak lazım.
M.O.: Sizin gördüğünüz yurtdışı örnekleri ve ihtiyaçlarınız üzerinden bakarsak yerel yönetimler ne yapabilir?
A.Ç.: Kurumla Milli Eğitim, Aile ve Sağlık Bakanlıkları ilgilense de esasen yerel yönetimlerin de bir bütçesi var. Sınırlı bir bütçesi olsa da belediyeler meclisi toplanıp karar alıp uygulamada bakanlıklardan daha hızlı ve güçlüler. Önemli olan işin yapılmasından ziyade sürekliliğinin sağlanması ki bunu sağlayacak olan belediyeler olacaktır.
Yorumlar (0)