Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Pembe Hayat, KuirFest 4. Yılında Bizi Salonlara Çağırıyor

Türkiye’nin ilk Kuir festivali Pembe Hayat KuirFest, yine şehre geldi. Hem de bu yıl, Ankara’dan İstanbul’a da kolunu uzatıyor. Festival Yönetmeni Bilge Taş ile Pembe Hayat 4. KuirFest üzerine biraz lafladık.

Pembe Hayat, KuirFest 4. Yılında Bizi Salonlara Çağırıyor

Tanju: Öncelikle böyle bir festival düzenleme fikri kimden, ne zaman ve nasıl çıktı?

 Bilge: Uçan Süpürge’de Uğur Yüksel ile beraber çalışırken, “pembesiz mavisiz” diye bir bölüm hazırlıyorduk. Bu bölümde LGBT temalı filmler oluyordu genelde. Bu kapsamda Kaos GL ve Pembe Hayat ile beraber sözel bölümler de organize etmiştik. 2011 yılında !f Ankara kapsamında gösterilen bir filmden sonra Pembe Hayat’tan arkadaşlarla üniversite öğrencilerinin buluştuğu bir söyleşi düzenledik. Bu arada aklımızda kendi festivalimizi organize etme fikri vardı. “Neden Pembe Hayat ile birlikte başlamayalım” dedik. Pembe Hayat’daki arkadaşlarımız Buse Kılıçkaya ve Kemal Ördek teklifimize sıcak baktılar ve başladık. Sonra ekibimiz de değişiklikler oldu. Şu an Gizem Bayıksel ve Esra Özban ile beraber devam ediyoruz yolculuğumuza. Biraz içerik verebilir misiniz bu yılın programı ile ilgili… Programımızda bu sene Berlin, Cannes, Venedik, Tribeca ve Sundance gibi önemli festivallerde de gösterilmiş 57 filme yer vererek; dayanışma, direniş, trans ebeveynlik, büyüme/keşfetme, spor ve aşk gibi temaları mercek altına alıyoruz.

 Seçkide en dikkat çeken filmse, aynı zamanda festivalin açılışını da yapacak olan Onur (Pride). Cannes Film Festivali’nde Kuir Palmiye Ödülü’ne layık görülen ve geçtiğimiz ay Komedi/Müzikal kategorisinde En İyi Film dalında Altın Küre’ye aday gösterilen Onur, İstanbul Film Festivali’nin katkılarıyla Türkiye’de ilk kez KuirFest’te gösterilecek. Festival bu önemli filmin gösterimini; ülkemizde taşeronlaşma, yetersiz çalışma koşulları ve ihmaller sebebiyle hayatını kaybeden maden işçilerine, aynı zamanda homofobi ve transfobi yüzünden kaybettiğimiz bütün LGBTQ bireylerin anısına gerçekleştiriyor. Festival ile ilgili detaylı programa: http://www. pembehayatkuirfest.org sitesinden ulaşabilirsiniz. KuirFest’in bu yılki programındaki önemli bir keşif se Türkiye sinemasından geliyor.

Canan Gerede’nin 1990 yapımı ilk uzun metraj filmi Robert’ın Filmi (Robert’s Movie), uzun bir aradan sonra ilk kez seyirciyle buluşacak. İçeriği kadar biçimiyle de ülkemiz sinema tarihinde ayrıksı bir noktada duran Robert’ın Filmi, genç sinemaseverler tarafından keşfedilince külte dönüşebilecek bir potansiyele sahip. Canan Gerede filmin gösterimine de konuk olarak katılacak. Festival her sene olduğu gibi yurtdışındaki festivallerden programcıları da konuk etmeye devam ediyor. Atina Avant-Garde Film Festivali’nden Nina Veligradi ve Queer Lisboa’dan Ana David, KuirFest için hazırladıkları programlarla Ankara ve İstanbul’da olacaklar. Bunun dışında; Rotterdam’dan Kaplan Ödülü ile dönen İnceldiği Yerden Kopsun’un (Nånting måste gå sönder) yönetmeni Ester Martin Bergsmark, ilk gösterimi Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde gerçekleşen Xenia’nın yönetmeni Panos H. Koutras, Tribeca Film Festivali’nde En İyi Belgesel ödülü için yarışan Mala Mala’nın yönetmenlerinden Dan Sickles, Lesbian Avengers Eating Fire belgeseline adını veren kolektifin kurucusu aktivist, yazar ve sanatçı Kelly Cogswell, kısa filmlerinin toplu gösterimiyle Daniel McIntyre ve ödüllü kısa filmi Kırık Beyaz Laleler (Off-White Tulips) ile Aykan Safoğlu 4. KuirFest’in bu yıl ağırlayacağı isimler arasında. KuirFest, önceki yıllarda olduğu gibi, film gösterimleri dışında başka sanat dallarından performanslara da yer veriyor.

Bu kapsamda Esmeray yeni oyunu Kestirmeden Hikâyeler’i festival çerçevesinde sahneleyecek. Açılış törenini oyuncu-trans-aktivist Ayta Sözeri’nin sunacağı bu yılki festivali, verdikleri özgürlük ve eşit hak mücadelesiyle bizlere ilham verenlere, bu mücadelede hayatını kaybedenlere, özellikle de 16 Aralık günü hayatını kaybeden Pembe Hayat üyesi Ayda Yıldırım’a ithaf ediyoruz.

 Festival izleyicisi nasıl sizce..? Kent insanının LGBTQ bireyin yaşadıklarını izlemesi mi ana amaç, yoksa..?

Birçok festival genelde aynı şehirde yılda bir veya iki yılda bir yapılırlar ve yapıldıkları kentle özel bir bağ kurarlar. Kent ve festival karşılıklı olarak birbirlerinin imajlarını beslerler. Yine festivallerin amaçlarından biri de kendi seyircisini yaratmaktır. Biz festival olarak, kendi seyircimizi yaratmaya çalışıyoruz diyebiliriz. Festival izleyicisi nasıl zor bir soru. Çünkü sabit bir unsur değil seyirci. Değişiyor. Keza bizim biletli izleyicimizle ücretsiz gösterimlere ve panellere gelen seyircimiz de farklılaşıyor. O nedenle sinema gösterimleri kadar ücretsiz gösterimlerimize ve etkinliklerimize de özen göstermeye çalışıyoruz.  Ayrıca LGBTİK gruplar özellikle gençler,  değişen, dönüşen, kendini yeniden ve yeniden inşa eden  bir kitle. Böyle bir kitleye festival yapmak  sizi de dinamik olmaya zorluyor. Biz asla kitlemizi LGBTİK bireylerin yaşadıklarını izletmeyi amaçlayarak kurgulamadık. Bir festivali egemenleri ikna etmek için kurgulamanın doğru olduğunu düşünmüyoruz. Tiyatro oyunları ve sergiler gibi şehirdeki diğer kuir etkinliklerle dayanışmak da ayrı bir çabamız. Biz Ankara’da festivali düzenlerken şehrin sıradana övgü gibi olan varoluşuna dokunmadan onun alttan alta kaynayan sanatsal, cinsel, kültürel ve politik hayatına bir katkı sunmak isteriz.

KuirFest 4. yılına girmişken, geldiğimiz noktada  “evet işte bu olması gereken” diyebiliyor musunuz. Süreç ve sonuç sizi tatmin ediyor mu..? 

Genel olarak bu şekilde düşünen bir ekip değiliz. Süreç bizim aynı zamanda boğulduğumuz, çaresizleştiğimiz, ne yaptığımızı fark edemeyecek kadar sıkıştığımız bir alan. Bir yandan bir heyecan var, renk var, yaratıcılık var, gelişmeler var. Bir yandan kısıtlarımız bizi o kadar sıkıştırıyor ve kazanımlarımız o kadar kaygan ki. Ama bu hepimizin tanıdık olduğu bir his. Ne verdiyse kepçeyle alabilecek bir coğrafyada yaşıyoruz ne de olsa. Olması gereken ve beklediğimiz kısmı bir trans derneği olarak kapasitemizi oturtma sürecinde kat ettiğimiz yollar.

Festival ve kent (Ankara) üzerine az biraz atıp tutabilir miyiz?

 Festival ve kent, ikircikli bir mesele. Kentin bize ne verdiği meselesi biraz meçhul. Bütün festival mekanlarına Ankara’da para ödüyoruz. Bu sene ilk defa gittiğimiz İstanbul’da ise ödemiyoruz. Çünkü siz oraya bir içerik getiriyor ve kitlenize sunuyorsunuz (bir kitle olduğunu varsayarak). Bunun o mekana ve kente bir katkısı var ama bu biraz hiçe sayılıyor Ankara’da. Siz yurtdışından konuk getirip bir mekanda panel örüyorsunuz veya bir filmin gösterim haklarını satın alıp, altyazısını para karşılığı çevirttiriyorsunuz, uluslararası taşıma bedelini karşılıyorsunuz ama ücretsiz de gösterseniz yine de o filmin gösterildiği mekana para ödüyorsunuz. Logosu var, insanlar geliyor. Ne otel parası ne yol parasını ödememiş mekan. Bu katkı hiçe sayılıyor. Para da ödeseniz o mekan da biraz eğretisiniz. Gani Met olsa “Napcan kuzum! Bu da ibneliğin boynu büküklüğü” derdi sanırım.  Bunun üzerine susup, teşekkür ediyorum tüm festival ekibi olarak sizlere, Pembe Hayat’a ve Gani Met’e. Açılışta görüşmek üzere.

Söyleşi Tanju Gündüzalp

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış

İlginizi Çekebilir