Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Selam Olsun Umudu Yeryüzüne İndiren Kız kardeşlere...

Selam Olsun Umudu Yeryüzüne İndiren Kız kardeşlere...

“Barbarlığa karşı insanlığın zaferini kutlamak istiyorsak bizim silah tutan ellerimizden, günlerdir bir an bile kapanmayan gözlerimizden, birbirimizin nefesiyle ısınmaya çalışan taşlaşmış asker bedenlerimizden fazlasına ihtiyaç var. Biz buradayız, savaşıyoruz. Ama bu savaşın cephesi sadece yıkılmış binaların, ölüm kokan sokakların olduğu bu kent değil. Bu cephe insanlığın en büyük tehdidi olan faşizme karşı, bütün kadınların kendi ülkelerinde barbarlığı destekleyen hükümetlerine karşı cephe açmasıyla başarıya ulaşacaktır. Dileğim tüm kadınlarının bizim yanımızda olduğunu haykırması. “ YPJ’li bir kadın direnişçinin kız kardeşine yazdığı mektuptan…

25 Ekim Cumartesi günü, Ankara Kadın Platformu’nun çağrısıyla,”Kadın Dayanışmasında Sınır Yok” adlı bir panel düzenlendi. Kadınlar, Kobanê direnişinin 40. gününde Şengal’i, Rojava’yı, IŞID’i, direnişi ve direnişteki kadının rolünü konuştu. Gazeteci Pınar Öğünç, HDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, yazar Hüda Kaya, Barış için Kadın Girişimi Aktivisti feminist Seher Kalkan gibi panelistlerin yanında, direnişin ortasından kopup gelen Kobanê Halk Meclis’i eş başkanı Ayşe Efendi, Kobanê Kadın Meclisinden Narin Temu ve Rojava Kadın Meclisi’nden Gülistan Alhussein’i ağırlayan panel sınırları, etnik kökeni, dili, dini, coğrafyayı yok eden bir kadın dayanışmasının, kadın devriminin ve kadın özgürlüğünün altının çizildiği bir buluşmaya ev sahipliği etti. “Kendi hayatında devrim yapmayanların devrimiyle ilgilenmek istemiyorum” diye bir cümle kurdu Pınar Öğünç konuşması sırasında. Belki de Rojava Devrimi’nden bahsederken ya da Kobanê Direnişi’nden söz ederken bu kadar çok ‘kadın’ vurgusu yapıyor oluşumuzun nedeni buydu; Kürt kadınlarının kendi hayatlarında yaptıkları devrim...

 Devletin ve erkek egemen anlayışın tüm gücüyle evde, sokakta, okulda, iş yerinde baskı halinde tutmaya çalıştığı kadınlar, ellerine silah alıp kendilerini, ailelerini, topraklarını korumaya başladı. Kapitalist sistemin kadın bedenini kâr anlayışı üzerinden piyasalaştırdığı, sömürdüğü bir düzene karşı Kobanê direnişi, Arin Mirkan gibi bedenini çetelerin saldırılarına karşı silah olarak kullanan kadınları ortaya çıkardı. Tüm panelistlerin konuşmaları sırasında vurguladıkları ortak nokta da bu çizgide ilerledi; Kobanê direnişinde direnen kadınlar, yalnızca Kürt coğrafyasındaki kadınlar için değil, kapitalist sistemin, erkek egemen anlayışın üzerine basıp geçmeye çalıştığı tüm dünya kadınları adına direniyor. Ve panelistlerden biri... Ayşe Efendi. Kobanê Halk Mesclisinin eş başkanı, ama o aynı zamanda oğlunu direniş sırasında kaybeden bir anne. Kürt özgürlük hareketinin felsefesine, Apocu felsefeye olan bağlılığını, konuşmasında minnetle vurguluyor, “Kadınlar devrimle yeşerdi. (...) devlet, erkek, aile tarafından sağır, kör, dilsiz edilmiş kadınlar, Apocu felsefeyle dirildi.”

Ve o da ısrarla tüm dünya kadınlarının direnişi sahiplenmesi gerektiğinden bahsetti, “Kadınlar bir, kadınların acıları bir. Kadınlar doğururken bile aynı acıyı çekiyor. (...) Bu direniş yalnızca kürt halkı adına, kürt kadını adına yapılan bir direniş değildir. Tüm dünya kadınları adına yapılan bir direniştir.” Konuşmasını bitirirken Ayşe Efendi, tüm kaybettikleri ve tüm kazanacakları için bir söz verdi, “Başımızdaki örtüleri yaralarımıza bağlayarak, bedenimizi çetelere karşı siper edeceğiz.” Ayşe Efendinin konuşması bittiğinde biraz durup kendime gelmem gerekti. Çünkü karşınızda kadın devriminin somut hali duruyor gibiydi. Konuşmasını da oturarak yapmak yerine kürsüye geçip yaptı. İnancı, inatçılığı, dik duruşu ve ses tonundaki gürlük, direnişin damarlarında gezinen ruhunu yansıtıyordu.

Narin Temu da direnişin coğrafyasından gelenlerin o coşkuyla konuştu. “Kadınlar nasıl ki bir evi yönetebiliyorsa, bir toplumu, bir devleti de aynı rahatlıkta yönetebilirler. Kadınların hakim olduğu toplumlarda eşitlik ve barış vardır. Kadınlar şuan yaşamın her alanında etkin durumda. Çünkü kadınlar artık köle olmak istemiyorlar. (...) Özgürlüğü yalnızca kadın bedeni üzerinden tanımladı kapitalizm. Oysaki kadın yalnızca bedeninden ibaret değildir, kadın iradedir. (...) Kadınlar birleşirse yalnızca Ortadoğu’da değil, tüm dünyada bir şeyleri değiştirebilirler.” Önlerinde saygıyla eğildiğim bu direniş kadınlarının her cümlesinden sonra, bir süredir içine girdiğim umutsuzluk ve eylemsizlik halinden nasıl büyük bir utanç duyduğumu anlatamam. Ve beraberinde hâlâ utanç duyuyor olmamın farkettirdiği tükenmemişlik halinin getirdiği coşkuyu. Bu duyguyu benimle birlikte paylaşan başka kadınların da varoluşunu...

Evet, Rojava 3 yıldır kuşatma altında. Paneli gerçekleştirdiğimiz gün itibariyle de (25 ekim) Kobanê, IŞİD saldırılarının 40. gününde. Ama işte, yanıbaşımızda kadınlar, direnişin ön saflarında destan yazıyor. Umut oluyor. Biliyorlar ki IŞİD kazanırsa en çok kadınlar kaybedecek. Kürt, Laz, Fransız, Ermeni ya da Suriyeli, Filistinli, Nikaragualı ... Tüm dünya kadınları, erkek egemen, köleci, baskıcı, yok edici bir zihniyete karşı yenilecek. Ya da yeşerecek. Zaferle sonuçlanan bu direnişle beraber, dünyanın her yerinde, özgürlük ve barış istenen her yerde koca bir meşe gibi yeşerip dikilmeye devam edecek tüm baskıcı rejimlerin karşısına. Bu yüzden, Selam olsun umudu yeryüzüne indiren tüm kızkardeşlere…

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış