Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Solfasol, Ankara Sanat Ve Nüzhet İslimyeli Ressam

Günümüzde, Solfasol Ankara’nın Gayriresmi Gazetesi ve 9 yıldır bizimle. Geçmişte Ankara’nın bir “sanat” dergisi vardı: Ankara Sanat. 22 yıl boyunca aralıksız yayımlandı. İlk sayısının basım yılı 1966; kurucusu ve yayıncısı ressam Nüzhet İslimyeli (1913-2005) idi. Solfasol gazetesi ve Ankara Sanat dergisinin ortak özelliği birer özveri ürünü olmaları.

Solfasol, Ankara Sanat Ve Nüzhet İslimyeli Ressam

Ankara Sanat’ın henüz 4. Yaşına basarken, yâni 1969 yılında ressam Nurullah Berk aşağıdaki görüşünü iletir yayımcıya: “Ankara Sanat’ın gösterdiği devamlılığı tebrik etmek isterim. Üçüncü yolınızı doldurmuşsunuz. Tecrübeyle biliyorum ki, bu bir rekordur Türkiye için. ‘Güzel Sanatlar’, sonra bizim ‘Ar’, daha sonra yine bizim ‘Yaşayan Sanat’, ‘Esi’, son olarak ‘Akademi’, koskoca Güzel Sanatlar Akademisi’nin o güpgüzel ve lüks dergisi hepsi birer birer ölmediler mi? Bir dergi güzel sanatlara, resime, heykele vermeye görsündü kendini. Ölümü mukadderdi.

 Bu kaderi sizin ‘Ankara Sanat’ınız kırmış görünüyor. Üç yıl dile kolay, kimbilir ne zorluklar atlattınız, bu üç yılı aşıp bugüne gelmek için. Bu üç yıl derinize kusur bulanları susuturacak, kötümserlere gem vuracak, iyimserlere umut verecek bir prova devresidir.” Adı Ankara kentiyle özdeşleşmiş ressam Eşref Üren’in aynı yılki değerlendirmesi: “Zaman-I evailde Ankara’da bir dergi çıkarmıştık ‘Ar’ adlı, battı. Tekrar yaşatmak istedik, zorla değil, yaşamadı. Göz değmesin, Allah nazardan saklasın, sayın Nüzhet İslimyeli, Ankara Sanat’ı delikanlılık çağına kadar getirdi.” Dergi 4. yaşına basarken Nurullah Berk’e göre bir prova devresi sona ermekte, Eşref Üren’e göre delikanlılık çağına girmektedir. Daha enaz 18 yıl (belki de daha uzun bir süre) yaşayacağını aklında geçiren yoktur.

Nüzhet İslimyeli yalnızca Ankara Sanat’ı 22 yıl (belki de daha uzun süre) yaşatma tansığını göstermekle yetinmemiş, dergi kapsamında ödüllü resim, yonut (heykel), grafik, fotoğraf, seramik, şiir yarışmaları da düzenlemiştir. Eşref Üren 1973 yılında yazar ki: “…şu sayın Nüzhet İSLİMYELİ devlet gibi adam. Biz ödüllerin sadece Devlet Resim ve Heykel sergilerinde verilmesine alışığız da…” “Devlet gibi adam”lığına yanı sıra on parmağında on becerisi olan bir sanatçıdır İslimyeli. 92 yıllık ömrüne resim, yonut yapımı, karikatür, şiir, tiyatro oyunu ve roman yazarlığı sığdırmıştır. İstanbul Harp Okulundan mezun İslimyeli Karikatürist Cemal Nadir Güler’in öğrencisi olmuştur. 1951 yılında Ulus gazetesinin düzenlediği karikatür yarışmasında Birincilik Ödülünü alır. 1948 yılında ise “Anasının Biricik Kızı” adlı komedi oyununu yazmıştır. İki günbölük (tefrika) romanı olduğu biliniyor.

1960 yılında kendi isteğiyle ve albay rütbesiyle emekli olduktan sonra Asker Ressamlar Derneğine katılır ve derneğin başkanlığını üstlenir bir süre. Daha sonra, 1970 yılında Celal Esat Arseven, Malik Aksel, Numan Kemal Pura, Ferit Apa, Cafer Bater, Cemal Güvenç ve Hikmet Duruer ile birlikte kurduğu “Suluboya Ressamlar Grubu”nun organizatörlüğünü yaşamının sonuna kadar sürdürmüştür. 1971-1978 yılları arasında Kültür Bakanlığı Danışma Kurulu Üyesi olarak görev yapan İslimyeli, 1965 yılında yazdığı “Asker Ressamlar ve Ekoller” başlıklı kitabından sonra üç ciltlik “Türk Plastik Sanatçıları Ansiklopedisi”ni 1973 yılında iki ciltlik “Bir Geziden İzlenimler”i yazar.

 Bu yapıtlarından başka “Ülkemize Onur Kazandıran Sanatçılar” (1970), “Sanat Terimleri Ansiklopedisi” (1973), “Türk Resim Sanatından Desenler” (1977), , “Suluboya Resim Sanatı Tarihi” (1982), “Türk Resim Sanatından Örnekler” (1985), “Nüzhet İslimyeli”(1990), “Sanatta Her Tükenişi Bir Coşku İzler” (1996), “Sanatın Doğuşu” (1996), “Yaşam Öyküm”(1999), vb. başlıklı kitapları izler. Gerek Ankara Sanat dergilerinin tek tek sayıları, gerekse İslimyeli’nin anılan kitapları günümüzde “on-line sahaflarda” bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu sayfalarda yer alan dergi ve kitap görsellerinin üzerinde belirtilen sahaf sitelerinin logoları görülmektedir. Kişisel kitaplığımda “Nüzhet İslimyeli” başlığıyla yayımladığı 1990 tarihli kitabı var. Yazının başında yer alan Nurullah Berk ve Eşref Üren’den alıntılar bu kitaptan. Bu kitap benim için özel bir önem taşıyor.

Öncelikle, kitabın bir kopyasını 12.9.1991 tarihini düşerek adıma imzalamıştır İslimyeli. Kitapta hakkında görüşlerine yer verdiği kişiler arasına beni de katmıştır. 1985 yılının Nisan ayında “İslimyeli’nin Suluboyaları” başlıklı kısacık bir yazım yayımlanmıştı Ulus gazetesinde: “Doğa güzelliklerini elbirliğiyle bitiremediğimiz Türkiyemizin bu güzelliklerini ölümsüzleştirmek istemiş sanki Nüzhet İslimyeli. Son yıllarda ‘Turistik’ diye bir sözcükle anılmaya başlanan yurt köşelerini fırçasına konu edinmiş. Ağaçları, genç dağları, yeşili, denizi, denizin maviden laciverte uzanan renkleriyle ve de tarihsel kültür mirası varlıklarıyla Türkiye’nin özlem duyulan yörelerinden görünümler usta bir fırçadan çıkmış olarak dolduruyor Doku Sanat Galerisinin duvarlarını.”

Hepsi bu! Bu satırlarıma yer vermek için telefonla arayıp son kertede nazik ve sizli bizli bir dille, “kitabında yer vermek için izin” istediğini anımsıyorum. Çok şaşırmıştım. Elbette olumluydu yanıtım. “İzin istemeye ne gerek var”dı. İslimyeli ile 1980’li yılların ikinci yarısında Ihlamur sokaktaki işliğinde yüz yüze ilk kez görüştüğümüzü anımsıyorsam da, Ihlamur Sokakta AST (Ankara Sanat Tiyatrosu) karşısındaki yapıda Ferit Apa’nın “Doğuş” adlı sanat galerisi o sıralar varlığını sürdürüyor muydu anımsamıyorum. Aradan neredeyse 35 yıl geçmiş! Galerinin başkentin sanat yaşamında unutulmaz bir yeri olduğu kesin. Dönemin ünlü sanatçılarının kurucuları arasında yer aldığı bir sanat galerisi olduğuna Ayşe Kulin’in “Dürbünümde Kırk Sene 1941-1983” başlıklı anılarında anlattıkları kanıt gösterilebilir.

 Eşinden ayrılıp İstanbul’dan Ankara’ya (iki küçük çocuğuyla birlikte) dönüp baba evine yerleşen Ayşe Kulin, kendi deyimiyle “deliler gibi” iş aramaktadır. “Hem sefaretlerde, hem iş yerlerinde”. Umudunu yitirmek üzereyken bir telefon gelir: “Ankara’da tam da Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) karşısında bir resim galerisi açılmak üzereydi. Sponsoru Ferit Apa olan galeriyi, ressam Orhan Peker ve heykeltıraş Dündar Elbruz birlikte açıyorlardı. Galeriye bir müdür lazımdı, (...) uçarak gittim randevuya ve işe alındım. (...) Babam, Ferit Apa’nın adını duyunca memnun olmuştu. Ankara’da saygın bir matbaacıydı Ferit Bey. Babamla tanışırlardı. Ben de babamın içi rahat diye memnundum.

 Sonra annemi de memnun edecek bir durum ortaya çıktı, işim saat ikide başlayacaktı. Sabahları galeride ressam ve yazar Fahir Aksoy bekleyecekti. Fahir Aksoy da annemin yuvayı, ilk ve ortaokulu okuduğu Gedikpaşa Amerikan Mektebi’ndendi.” (s. 380) Ayşe Kulin’in Doğuş Galerisi anıları o yılların sanat dünyası hakkında da somut ipuçları sunar: “Evden galeriye ulaşmak en fazla yirmi dakika sürüyordu. ‘Hoş geldin, kız!’ diyordu Fahir Aksoy, derinden gelen sesiyle. Biraz oturuyordu benimle, sonra akşam yedi sularında geri dönmek üzere gidiyordu. Saat yediye kadar sergiyi bekliyordum, çok kişi gelip sergiyi geziyordu ama kimse resim almıyordu. Resimleri ancak annemin, babamın resimsever olduğunu bildiğim dostlarına, bir de yabancı diplomatlara satabiliyordum. Annemin beni zamanında sefaretlere sürüklemesinin faydasını görmeye başlamıştım.

Tanıdığım sefirler, sefir eşleri vardı. Çoğu, görev yaptıkları ülkenin ressamlarından bir eser almayı içtenlikle istiyordu. Onlara adeta danışmanlık yapıyor, tavsiyelerde bulunuyordum. Resmin öneminin kavranmaya başladığı bir dönemdi.” (s. 382) Hangi sergilerin yoğun ilgi gördüğünü, hangilerinin prim yaptığını, galeriye gelip gidenlerin kimler olduğunu, galeri kapandıktan sonra nerelere gidildiğini de anlatır Ayşe Kulin: “Özellikle Orhan Peker’in atlarıyla kuşlarının, Fahir Aksoy’un nahif tablolarının, Nuri İyem’in köylü kadın portrelerinin prim yaptığı bir yıldı. En sükseli açılışlar ise Dündar Elbruz’un zincirlerle, demirlerle, hatta kaporta parçalarıyla yaptığı heykellerin ve Aliye Berger’in gravürlerinin sergilendiği sergilerde yaşanmıştı. Ankara’nın hatta İstanbul’un tüm sanatçıları, yazarları, sosyetenin kalburüstü insanları akın akın gelmişlerdi. (...) Doğuş’taki hayatım bir rutine oturmuştu. Akşamüstleri saat altıya doğru, başta Dündar Elbruz ve Orhan Peker olmak üzere sanatçılar birer ikişer buluşma yerleri olan galeriye gelmeye başlarlardı.

Ressamlar, özellikle AST’ın oyuncuları, şairler, yazarlar, eşleri, sevgilileriyle gelirlerdi Ben galeriye leblebi ve fındık fıstık tedarik ederdim, onlar konyak getirir, yediden itibaren yavaş yavaş demlenmeye başlarlardı.

 Saat sekizden sonra, galeriyi kapatır, yemeğe giderdik. Ben her gece katılmazdım ama genellikle, Cinnah Caddesi’ndeki Sanat Evi isimli lokale veya Karadeniz Balık Lokantası’na gidilirdi.” (s.383) Türkiye’nin güzelliklerini yansıttığını yazmıştım. Oysa İslimyeli dünyanın güzelliklerini de aktarmıştır. Münih’den, Göttingen’den, Chalones (Fr.)’dan, St. Gohtar–İsviçre’den, Treuyes – Fransa’dan, Alexandre Köprüsü- Paris, Zug-İsviçre’den, Porte Fino, Venedik’ten adlı tabloları, (yukarda andığım kitabında yer alan) örnekler. Daha niceleri var kuşkusuz. Elbette Ankara görünüleri de var. “Nüzhet İslimyeli – 1995” kitabında bulunan “Bahçeli’de Kar”, “Ankara Bozkırı”, “Bahçeli’de Kış” yaşadığı kente nasıl baktığını gösteren örnekler. Her şeyin ötesinde İslimyeli’yi yaşadığı kente canlılık getiren, Ankara sanat yaşamını hareketlendiren, yayınlarıyla sanata katkıda bulunan, özellikle bir sanat dergisini 22 yıl özveriyle yaşatan biri olarak anmalıyım.

 Anmalıyız. Solfasol’u yayımlayanların bir anlamda İslimyeli’nin anısını taze tuttuklarını düşünüyorum.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış

İlginizi Çekebilir