Aşotu… Kinzi veya kişniş de deniyor. Maydanozu andıran yaprakları salatalarda, kökü ve meyveleri baharat olarak kullanılıyor, pek de güzel çorbası yapılıyor ama Ankara Aşotu farklı. Minik… Adını aldığı aşotunun en kısası bile daha uzun. Nadir… Sadece bir yamaçta bulduk! Tehlikede!
Kaç tane olduğuna ilişkin bilgiyi yazıda bulacaksınız, uyarıyorum, bulduğunuzda küçük dilinizi yutabilirsiniz!
Sınıflandırma
Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN-International Union for Conservation of Nature) bakmış dünya üzerindeki türlerin bir kısmı yok oluyor, kalanların bir kısmı da artan oranda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya, duruma dikkat çekmek hatta dur demek için ortaya bir kıstas tablosu koymuş. Belirlenemeyen (NE) veya yetersiz veriyle (DD) başlamış, tükenmiş (EX) veya doğal ortamında tükenmiş (EW) sınıflandırmalarıyla bitirmiş. Kırmızı yani tehlikeli alanda 4 sınıf var:
CR Kritik tehlikede
EN Tehlikede
VU Hassas
NT Neredeyse tehdit altında
Bilin bakalım, Ankara adıyla anılan 12 çiçekten biri, Ankara Aşotu (Cymbocarpum alinihatii) hangi sınıflandırmaya giriyor?
Yanıtı çiçekle ilgili en bilimsel ve kapsamlısından alalım. Yusuf Menemen, Burçin Çıngay, Aşkın Öykü Çimen ve Şeref Ertaş tarafından çiçeğin bilim dünyasına sunulduğu makaleden: 30-40 tane(cik)!
Biz de bulduk, bulunca da çocuklar gibi sevindik ama…
Umuyorum daha çok vardır ve görememişizdir ama biz sadece 5 tanecik bulabildik!
Çiçek, maalesef, Doğal ortamında tükenmişin, yani yok olmanın hemen yanı başındaki Kritik tehlikede (CR) sınıfında.
Yaprak Dede’ye selam!
Bilimsel adı Cymbocarpum alinihatii. Fark ettiniz mutlaka, çiçeğin adında Ali Nihat var. Ali Nihat Gökyiğit yani. Toprak Dede’yle (Hayrettin Karaca) TEMA’yı kuran değerli insan. Yaprak Dede olarak anılıyor. Ali Nihat Gökyiğit Botanik Bahçesi Uygulama ve Araştırma Merkezi, bugün ülkemizin çok ihtiyacı olan bir açığı kapatmak için çok değerli bir konumda. Çiçeğin bilimsel adı, bir vefa örneği olarak, işte bu güzel insandan geliyor…
Fotoğraftaki Rakamlarla Ankara Aşotu
Bizim Ankara Aşotu, hem minik, hem nadir, hem de yok olma tehlikesi yaşıyor. Fotoğrafta rakamlar var, açıklamaya çalışayım.
Yaşadığı zorlu arazi
Öylesine zorlu bir arazide yaşıyor ki, şaşırmamak elde değil. İrili, ufaklı çakıllar içinde. Yamaçta, her yağmurda yukarıdan gelen azgın suların, suların taşıdığı toprak ve taşların hışmına rağmen yaşam mücadelesi verdiğini tahmin etmek güç değil (1). Kendi gibi minik komşusu: Farekulağı Bunca zorluk arasında kendi gibi minik ve sevimli komşuları da yok değil! Farekulağı onlardan biri. Güzelliklerine bayılmamak, nasıl yaşadıklarına şaşırmamak elde değil. (2)
Çiçeği
Kendi minik (on santimden küçük), minicik çiçeklerini çoklu açıyor, kendi içinde gruplar oluşturuyor. Gruplar çember düzeninde ve şemsiyenin alttan görüntüsünü hatırlatır biçimde dizili. (3)
Tohumu
Hayati önem taşıyor. Gruplar açma sırasına göre tohuma dönüşüyor ve zorlu yaşam mücadelesi için gelecek seneyi beklemeye başlıyor. Mücadelesinde yapması, olması ve olmaması gerekenler listesi var!
İşte o liste!
Tohumların önce olgunlaşması, sonra toprakla buluşması gerek. Böceklere, kuşlara yem olmadan. Rüzgârla yanlış yerlere savrulmadan.
Yetiştiği yer taş dolu. Aralarından yer bulup toprağa kadar bir yol kat etmeli. Hemen her yerde, her koşulda açan o güzelim gelincikler gibi değil ki, her toprakta yetişmiyor, hatta bilindiği kadarıyla daracık bir alanda yetiştiğinden, habitatı çok sınırlı, uygun toprağı bulması gerek.
Uygun toprağa girdi ve yetişmeye başladı diyelim. Bir insan veya hayvanın üzerine basmaması, basarsa kırılmaması, gördüklerimiz yol kenarındaydı, bir aracın taş fırlatmasıyla ezilmemesi gerek.
Arada yağmur görse iyi olur, yoksa kuruyabilir. Evde, bahçede çiçek, ağaç diktiniz, nemli de olsa ‘can suyu’ gerekmez mi?
Yağmurun fazlasının zararı olmaz mı? Olur elbet! Fazla yağar, birikinti içinde kalırsa çürüyebilir, yamaçtan veya yolun yukarısından toprakla, taşla gelen azgın sularla kökünden söküp atılmaması söz konusu olabilir.
Bir insan tarafından koparılmamalı, büyük veya küçükbaş tarafından ham diye yenilmemeli. Zaten sınırlı alanı yol, tarla veya herhangi bir yapılaşmaya kurban edilmemeli…
Düşününce bu minicik varlığın, varlığını sürdürmesinin mucize olduğunu düşünmeden edemiyorum! (4)
Prof.Dr. Mecit Vural
Bir bilim insanı, Prof.Dr. Mecit Vural. Anadolu Çiçeklerinin Babası. Tüm çiçeklere yetişmeye çalışıyor, tehlikede olanları korumak için, ‘emekliye ayrıldım’ demiyor. Maddi bir kazanç beklemiyor. Bu iş için para alanlardan hiç aşağıda kalmayarak (bence epeyce geçerek) dağları-dereleri aşıyor, çiçekleri bulmaya çalışıyor. Onları anlatıyor. Birlikte de anlatıyoruz. Beni de götürüyor çünkü.
Tür koruma planı yapılsa daha geniş alanda aranacak ve belki daha çok bulunacak ama biz saatlerce dolaştık, toplam 5 tane bulduk! Minik demiştim ya hani, bir de yamacın çakılları arasında, Mecit Hoca fotoğrafını çekebilmek için epeyce uğraştı. (5)
Dilerim…
Yerinde korunmasını ve çoğalmasını diliyorum. İkisi içinde adımlar atılması gerek.
Öncelik Tür Eylem Planının çıkarılması. Sonra çoğaltılabilir ve yok olma tehlikesinden kurtulabilir.
Plan çıkarılana dek, alan çitle çevrilebilir, tohumlar toplanıp çimlendirilerek alana dikilebilir. Yoksa her geçen gün alanı daralacak ve koşulları daha da zorlaşacak.
Çoğalsa, tükenmese… ‘Neye yarayacak ki?’ diye soracak olan çıkacak mutlaka. Unutmamalıyız ki bizim bozmaya çalıştığımız eko sistemde yaşam döngüsü hakkında bilmediklerimiz çok fazla, bu birincisi.
İkincisiyse, o minik çiçek üzerinde çalışmalar yapılacak kadar çoğaltıldığında da kim bilir, belki de ölümcül bir hastalığın ilacı olur.
Ankara aşotu.
Minnacık!
Bence, tam anlamıyla taşlıktaki mucize
Yorumlar (0)