Direnişin ve 1922’ye doğru şiddetlenen savaşın örgütlenmesi için gösterilen çabaların yoğunlaşması ve kurumsal yapıların oluşturulması bu dönemde başlanmıştır. Meclis, eskinin devamı olmayan bir ad almıştır: “Büyük Millet Meclisi”. Meclisin yasama işlevini yerine getirmeye başlamasıyla birlikte, yeni bir hükümet de kurulmuştur. Bakanlar kurulu ve bakanlık işlevlerinin yapılabilmesi, bunlara uygun bir hukuksal çerçevenin belirlenmesi, kamuoyunu bilgilendirmek ve İstanbul basınında devam eden eleştiri ve küçümsemeleri yanıtlamak için iletişim mekanizmalarının örgütlenmesi, Anadolu Ajansı ve Ankara’da yayına başlayan gazeteler, bu dönemde Ankara’da gerçekleşmeye başlamıştır.
Meclis, demokratik bir mekanizma tanımlamaktadır. Bu mekanizma, dünyanın her yerinde geçerli olan standartlara uygun olabildiği kadar, kurumsal yapılar ve demokratik yönetim geleneklerine göre, tartışmacı ve muhalefetleri de içeren bir işleyiş içinde, ülke yönetimini derleyip toparlamaya ve aynı zamanda, savaşı yönetmeye çalışmaktadır. Aslında ilk meclisin yapısı ve meclis hükümeti ile savaşan bir ülkenin başarılı ve demokratik işleyiş göstermesi, Ankara ve ülke için, gerçekten özgün bir politik yasama ve yönetme deneyimidir.
Meclisin varlığı, kenti önemli ve biricik kılmaktadır; ancak bunun kalıcı bir durum olup olmayacağı konusundaki kuşkular ve Ankara’nın bir merkez olarak belirlenmesine karşı çıkışlar da güçlenerek devam etmektedir.
Bu belirsizliklerden dolayı, kentin fiziksel özelliklerinde fazla bir değişme yoktur. En önemli gelişme, meclis için ihtiyaç duyulan yeni yapının mimari programının hazırlanması ve inşaatına başlanmasıdır. Meclis için, İstasyon caddesinde, eğimli bir arazi sağlanmıştır. Mimari projeler için, dönemin en önemli mimarlarından Vedat Tek seçilmiştir. Meclis binası, 1924’te tamamlanmış ve çalışmaya başlamıştır. Mimari özellikler bakımından, gerçekten içinde bulunduğu dönemin bütün özelliklerini samimiyetle yansıtan ve işlevini de tam olarak ama ekonomik bir biçimde yerine getiren bir yapı ortaya çıkmıştır. İkinci Meclis binası, bir anlamda, Ankara’nın yeni mekânsal ve fiziksel yapısını nasıl kurmak istediğinin habercisi gibidir.
İkinci Meclis, çok sade, Ankara taşından yapılmış, cephedeki düz mavi çiniler dışında süsleme içermeyen, ama estetik olarak seçkin, işlevsel olarak gerekli her şeyi yerli yerinde bulunduran kunt bir yapıdır. Yoksul bir ülkenin ve yoksul bir halkın, içinde övünerek bulunmak isteyeceği, ama gösterişçi olmayan ve hiçbir fazlalığa yer vermeyen, “milli” olduğu kadar “yerel” mimari özellikler taşıyan bir yapıdır. Ülkenin karakterinden mimari ögelere yansıyan geleneksel ögeleri, tutumlu bir biçimde, modern bir işlevin yerine getirilmesini sağlayacak mekânların kurulması için birleştirmiş ve sadeliği ile içinde bulunduğu koşulların fedakârlıkla sağlanmış kazanımını, dürüstçe yansıtmayı başarmıştır.
Gerçekte bu yapı ve yansıttığı mimari özellikler, yeni cumhuriyetin içinde bulunduğu ülkeye, batıya ve her ikisinin bağlı olduğu ya da ilişkilendiği uygarlıklara göre, nasıl bir millilik, millicilik ya da milliyetçilik anlayışına sahip olacağına dair tartışmaların ve anlayışın, gelişmeye başlamasının da başlangıcı sayılabilir.
Meclisin tam karşısındaki Ankara Palas için inşaat (1924-1928), gerçi bir sonraki dönemde başlanmıştır, ama bu ihtiyacın nasıl karşılanacağı ve programı ile ilgili düşünce ve arayışlar, bir önceki dönemde başlamıştı. Vedat Tek, bu projeyi de üstlendi (her ne kadar inşaatın bitişi, Kemalettin Bey tarafından yapılmış olsa da) artık Ankara için, öncelikle prestijli / seçkin misafirler için, kalacak yer sorunu çözülmüş oluyordu. Daha önce diplomatik ilişkiler için Ankara’ya gelenler, geldikleri yataklı vagonlarda konaklıyordu. Burası aynı zamanda, milletvekilleri için de bir kulis gibi çalışacaktı.
Mimari üslupla ilgili, milli ve muhafazakâr, Osmanlı ve İstanbul üslubundan kopmamış, düşüncenin gelişmesi ve Ankara’nın geleceği bakımından, belki en acil ihtiyaç olan, kalacak yer / otel sorununun çözülmesi arayışı da bu dönem bakımından, geleceği etkileyecek arayışlar / tartışma kategorisi içinde düşünülmelidir.
Bunun dışında, 1920-1923 arası, Ankara için hâlâ birçok belirsizliklerle dolu bir dönemdir. Gerçi Ankara, savaşı yöneten meclis ve kadrolar için politik bir mekân olmuştur ama fiziksel mekân olarak, albeniden yoksun, birçok olanaksızlarla dolu, bir “mahrumiyet şehri”dir. Ankara’nın 1923’teki fiziksel yapısı ve mekânlarıyla, İstanbul’la hatta Eskişehir’le, Kastamonu’yla, Kayseri’yle bile yarışması, güçtür.
Ancak Ankara, artık arkasına çok güçlü bir ideolojik avantaj almıştır. Bu avantaj “boyun eğmeyen ve her işe elindeki olanaklarla, neredeyse hiç yoktan başlayarak ve bir başarı yaratabilme özgüveniyle oluşmuş, bir meydan okuma istekliliği ve iradesidir”, denilebilir. 1923’te, Ankara’dan başka hiçbir kent, gelecek için böylesine dinamik ve güçlü bir meydan okuma öneremez.
• Emiroğlu K. Yüksel A. Türkoğlu Ö. Coşkun E. hz. (1995), Ankara Vilayeti Salname-i Resmisi 1325 1907, Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları, Ankara
• Şimşir N. Bilal (206), Ankara Ankara Bir Başkentin Doğuşu, Bilgi Yayınevi, Ankara
Yorumlar (0)