Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Ankara’yı Sarsan Bir Gün: 3 Mayıs 1962

Ankara’nın yakın geçmişinde yaşadığı unutulmaması gereken bazı önemli olaylar vardır. Kent, daha sonra Türkiye’de yaşanacakların öncülü durumundaki bu olaylara tanıklık yapmıştır. Ne yazık ki bu konular pek sık hatırlanmaz, bu olaylara ilişkin arşiv belgeleri pek fazla geliştirilmemiştir.

Ankara’yı Sarsan Bir Gün: 3 Mayıs 1962

Ankara’yı sarsan ve etkileri Türkiye’yi de sarsacak olan toplumsal olaylardan biri 5.000 işsizin Ulus’tan başlattığı ve Bulvar üzerindeki polis barikatlarını aşarak Meclisi kuşattığı uzun koşudur. Olay 3 Mayıs 1962 günü yaşanmıştır ve bir anlamda daha sonra yaşanacak işçi direnişlerinin ve 15-16 Haziran 1970 ayaklanmasının habercisidir.

27 Mayıs askeri darbesi sonrası, 9 Temmuz 1961 günü yapılan halk oylamasında biraz da zorlanarak, %62 oyla kabul edilen Anayasa, işçi sınıfına ve ilerici hareketlere yeni olanaklar tanımıştı. Kitleler bu kazanımları hayata geçirmek istiyorlardı. Daha sonra Türkiye’ye bol geldiği söylenecek olan 1961 Anayasasında şunlar yazılıydı:

“Devlet, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için, sosyal iktisadi ve mali tedbirlerle çalışanları korur ve çalışmayı destekler; işsizliği önleyici tedbirleri alır.” (Madde 42)

“Herkes, önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız toplanma veya gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahiptir. Bu hak, ancak kamu düzenini korumak için kanunla sınırlanabilir.” (Madde 28)

İşçiler Seslerini Yükseltiyor

Anayasada böyle yazıyordu ama bu temel hak ve özgürlüklerle ilgili yasal düzenlemeler henüz yapılmamıştı. Ancak, askeri darbenin gölgesi altında kurulan hükümetler, darbecilerin getirdiği Anayasada yazılanları ciddiye almak zorundaydı. O sırada iktidarda CHP – AP koalisyon hükümeti vardı. İsmet İnönü Başbakandı ve Süleyman Demirel henüz sahneye çıkmamıştı.

Sesini duyurmaya başlayan işçi sınıfı, iktidarı Anayasanın öngördüğü politikaları gerçekleştirmeye, yasaları çıkartmaya zorluyordu. Zamanın Çalışma Bakanının Bülent Ecevit olduğunu da hemen ekleyelim.

31 Aralık 1961 günü İstanbul’da Saraçhanebaşı’nda yapılan miting, işçi sınıfının kitlesel varlığını göstermişti. Bayram havasındageçenomitingden4aysonraAnkara’daişçilerin Meclisikuşatmasıisesınıfıneylemgücünükanıtlıyordu. İşçilerine Ankara Valisi Nuri Teoman, ne polis gücü engelleyebilmişti. 5.000 işsiz inşaat işçisi Ulus’tan koşar adımlarla yola çıkmış, Opera’da, Kızılay’da, Bakanlıklar’da polis barikatlarını dağıtarak geçmişler

ve Meclisi kuşatmışlardı. Sonunda Meclis ve Senato Başkanları,
o günlerde gündemlerinde olan 27 Mayıs’ta iktidardan devrilen DP’lileri nasıl yeniden siyasete döndürebilecekleri tartışmasına ara vererek işçilerle masaya oturmak zorunda kalmıştı.

Polis barikatı diyorsak aklınıza günümüzün robocoplu, tomalı polisleri gelmesin. DP iktidarının son günlerinde ayaklanan gençlerin üzerine saldığı polisler, 27 Mayıs’la birlikte ortalıktan yok olmuşlardı. Her ne kadar olağanüstü olaylarda “hazır kuvvet” ekipleri görevlendirilse de biraz karışık günlerde iş karakollardan toplanan polislere düşüyordu. Yani toplumsal eylemler açısından oldukça“kibar”bir ortam vardı diyebiliriz.

“Fukara Tahir” ve İsmet Demir

3 Mayıs 1962 sabahı, işsiz inşaat işçileri erken saatlerde Yapı- İşçileri Sendikasının Ulus Rüzgârlı Sokak’taki binasının önünde toplanmaya başlamışlardı. Bu öyle kendiliğinden gelişen bir hareket değildi. Sendika Başkanı “Fukara Tahir” diye tanınan Tahir Öztürk işçiler arasında sevilen bir liderdir. Daha sonraki yıllarda inşaat isçilerinin aktif mücadelesinde önemli bir yeri olan İsmet Demir’in de bu yürüyüşün örgütleyicilerinden biri olduğu bilinir.

İlk görünüşte sendika binasının önünde bir miting gibi başlayaneylem, sendika yöneticilerinin
planladığının ötesine geçmiştir
denilebilir. Zira gazetelerin
yazdığına göre Başkan Tahir Öztürk,
Rüzgârlı Sokaktan “Allahını seven
yürüsün”
diyerek yürüyüşe geçen
işçileri, “Arkadaşlar biz bir imtihan
karşısındayız, yapmayın, etmeyin”
diye durdurmaya çalışmıştır. Büyük
bir olasılıkla “Fukara Tahir”in böyle
konuşması, iş yargıya yansıdığında
sendikanın yasal olmayan bir
hareketle suçlanmasını önlemeye
yönelikti. Yoksa en azından işçilerin
ellerindeki pankartlar eylemin son
derece hazırlıklı düzenlendiğini gösteriyor. Bu işlerde deneyimli olanlar, eylemin Rüzgârlı Sokak’la sınırlı kalmayacağını mutlaka biliyorlardı.

Pankartlarda yazılanlar da eylemi örgütleyenlerin tedbiri elden bırakmadığını gösteriyor. Örneğin pankartlarda; “Türk işçisi aç ve işsiz olabilir, ancak komünist olamaz”, “Niçin bu sefalet, solculara fırsat için mi?”, “İşçiyi komünistlikle itham edenler, özünden

emin olmayanlardır”, “Atatürk her şeyimizdir” deniliyordu. Ceza Kanununda sınıf mücadelesini yasaklayan 141 - 142. maddelerin bütün haşmetiyle yer aldığı ve soğuk savaş koşullarının hala geçerli olduğu o yıllarda böyle bir kalkışma kolayca ağır cezalık bir suç halini alabilirdi. Eylemciler, o dönemin egemen söylemi ile “yanlış anlamayın biz ekmek kavgası veriyoruz, komünist değiliz” der gibidirler.

“Çalışın, çok çalışın... Nerede?”

27 Mayıs’ın lideri ve sonrasının Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in, “ulusa sesleniş”türünden yaptığı konuşmalarda söylediği “Çalışın, çok çalışın.” sözü ünlüdür. Bu söz 27 Mayısçılar’ın sosyal gerçekler karşısındaki naifliğini yansıtır bir anlamda. Sanki ortalıkta yeteri kadar iş vardır da halkımız tembel olduğundan çalışmıyordur. Meclisekoşaninşaatişçileritaşıdıkları“Çalışın,çok çalışın... Nerede?” pankartıyla Cemal Aga ’nın o sözüne de yanıt vermektedirler.

İşçilerin Meclise yürümesi kamuoyunda, basında geniş ilgiyle karşılanmıştı.Eylemden,“AçlarınYürüyüşü”, “Çıplakayaklarıyla Meclise koştular” diye söz ediliyordu. Bu yönüyle eylem, ülkedegelişen sol toplumsal uyanışın önemli bir parçası olmuştur. Gelişen işçi hareketleri, o tarihlere kadar sol tarafı literatürden izleyen aydınların ve gençlerin önüne gerçekliğin ta kendisini getirip koymuştur.

3 Mayıs 1962 eylemi sendikal mücadeleler açısından önemli
bir olaydır. İnşaat işçileri örgütlenmenin en güç olduğu kesimlerden biridir. İnşaat işçisi fabrika işçilerinden farklıdır. Örneğin, fabrikalardaki sürekli çalışma koşullarına karşı inşaatlar kısa sürelidir. İnşaatlarda çalışanların önemli bir bölümü daha köylerinden, tarımdan kopmamışlardır. Öte yandan taşeronluğun en yaygın olduğu iş kolu inşaatlardır. Bütün bu olumsuzluklara karşın Ankara’da 5.000 inşaat işçisinin katıldığı bir eylemin örgütlenmesi, üzerinde ayrıca durulması gereken boyutta bir sosyal olaydır. “Fukara Tahir” ile İsmet Demir ve arkadaşları bunu başarmışlardır.

İnönü, Ecevit ve Ankara Valisi

Başbakan İsmet İnönü’nün ve daha sonra CHP’yi sola çekecek olan Çalışma Bakanı Bülent Ecevit’in bu eylemin oldukça uzağında kalmaları ilgi çekici bir konudur. İktidara yönelttikleri taleplerle Ankara’yı bir günlüğüne de olsa sarsan işçilerin karşısına çıkmaktan adeta kaçınmışlardır. Kendilerini bu konuda muhatap görmemiş, işi koalisyonun sağ kanadından ortaklarına havale etmiş gibidirler. Ecevit yaptığı açıklamada, işçilerin yasal sınırlar içinde kalması gerektiğini hatırlatmış, gerekli çalışmaları yapmakta olduklarını söylemekle yetinmiştir.

Ankara Valisi Nuri Teoman’ın olaylara müdahalesi de ilgi çekicidir. Eylemin başlangıcında işçilerle konuşmaya, onları yatıştırmaya gelen vali, deyim yerindeyse işçileri bir güzel fırçalamıştır.
Önce pankartlardan rahatsız olmuş, “Kaldırın şunları gözümün önünden” demiştir. Sonra da “Bu memleketi idare edenler, memleketin dertlerini iyi bilirler. Yürüyüp de elinize ne geçecek? Vazgeçin yürümekten.” diye konuşmuştur. Ankara valileri galiba birbirine benziyor. Burada, daha eski valilerden “Size ne oluyor? Bu memlekete komünizm gerekiyorsa onu da biz getiririz” diyen Nevzat

Tandoğan’ı hatırlamamak mümkün mü?

Sonrası... Aliağa, Erdemir ve Muktedirlerin İntikamı

3 Mayıs 1962 Ankara’sında “Açların Yürüyüşü” nün sonrasında neler oldu? Kuşkusuz bu yürüyüş ve Meclis önünde binlerce işçinin toplanması, saman alevi gibi parlayıp sönen bir günlük bir eylem gibi değerlendirilemez. Ankara bir daha böylesine etkili bir işçi eylemine tanıklık etmedi ama Yapı İşçileri Sendikası; Aliağa Rafinerisi, Ereğli ve İskenderun Demir Çelik gibi büyük ölçekli işyerlerinde etkin oldu, grevler örgütledi. “Fukara Tahir”in başlattığı hareket, İsmet Demir, Suat Şükrü Kundakçı, üniversiteli gençlik kesiminden gelen Bingöl Erdumlu ve Necmettin Giritlioğlu ile arkadaşları tarafından sürdürüldü.

Bu işin devamı öyle kansız da olmadı. Düzenin muktedirleri
bir süreliğine yenik de görülseler ayaklanan asi “fukaralardan” intikamlarını almaya çalışacaklardı. Bunun için 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü beklemeye sabırları yoktu. “Fukara”Tahir, Ankara’yı sarsan o yürüyüşten 6 ay sonra 17 Kasım 1962 günü İmrahor Vadisinde, yaptığı yolsuzluklar nedeniyle onur kuruluna verilen sendika genel sekreteri tarafından vurularak öldürülür. Olaya sendika içi bir çatışma süsü verilmeye çalışılır.

Yarım Kalan Bazı Yürüyüşler

Ankara bir daha böyle bir işçi eylemi görmedi dedik. Ancak
bu niyetle başlatılan ama tamamlanamayan eylemleri de hatırlayalım. 1991 yılı başında Zonguldak’tan Ankara’ya aileleri ile birlikte yürüyen on binlerce maden işçisi, sendika başkanı Şemsi Denizer’in hükümetle uzlaşması sonucu yarı yolda Mengen’den geri dönmüşlerdi. Denizer’in öyküsü de ilginçtir. Daha sonra kendisine jaguar otomobil almasıyla ünlüdür. Türk-İş’te genel sekreterliğe kadar yükselmiştir ama muktedirler ondan da intikam almayı unutmamışlardır. Denizer 1999’da evinin önünde bir tetikçi tarafından öldürülmüştür.

Ölümlü hatırlatmalarla içinizi karartmayalım. Ankara’da işçi sınıfı
mücadelesi içinde teşebbüs halinde kalmış bir başka eylem, gençlik kesiminden gelmiştir. İstanbul’da yaşanan 15-16 Haziran olaylarının ardından 18 Haziran 1970 günü Ankara’nın sol tarafı Meclise yürümek üzere yine Ulus’a yakın bir yerde Sanayi Çarşısında toplanmıştır. Ancak bu kez polis daha hazırlıklıdır ve aralarında İlber Ortaylı’nın da olduğu çok sayıda eylemci gözaltına alınarak yürüyüş daha başlamadan bitirilir. Olay Ankara’nın sol tarihine “Sanayi Çarşısı Bozgunu” olarak kaydedilse yeridir.

Ankara’yı sarsan başka bazı günlerden daha ayrıntılı söz edilebilir. Burada söylediklerimizi, meraklısı için kısaca değinmeler olarak değerlendirin. Önemli olan, zaman zaman yıldızın parladığı, örneğin işçinin kıt olduğu Ankara’da bile bir şeyler yapılabildiği unutulmasın.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış