Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Barcelona Yazıları II

İki meydan… İki büyük, tarihi meydan. Tarihçeleri internette var, o kısmı boş veriyorum.

Barcelona Yazıları II

Biri İspanya, diğeri Katalonya. İsimleri ile konumları, büyüklükleri, açıldıkları yollar, bir araya getirdikleri, gezinen insanların halleri, çeşmeleri, döşeme taşları, her şeyleri birbirinden farklı. Farklar, adlarının gereğiymiş gibi görünüyorlar. Değiştirseniz, ikisine de yakışmayacak yeni isimleri. Hak etmişler sanki o şekilde adlandırılmayı. Olumlu ve olumsuz biçimde. Büyük olandan başlayalım. Ağır başlı, kibirli, mesafeli olandan. Plaça Espanya. Havaalanı otobüslerinin ana duraklarından biri burada. Barcelona’da gördüğüm en büyük meydan.

Yaşadığım yere iki yüz metre uzaklıkta olduğu için sık karşılaşıyoruz. İrili ufaklı altı ana caddeyle birleşiyor. Her biri, şehrin diğer meydanlarına açılan ya da o meydanlara açılan caddeleri kesen, üç dört kilometre uzunluğunda yollar. Hepsi ağaçlıklı ama bunlardan biri yani ucu önce Barcelona Üniversitesi’ne -ki Üniversite Meydanı olarak adlandırılıyor- ardından kısa bir yürüyüşle Katalonya’ya varan, bizim Kumrular Sokağı’nın çok benzeri bir cadde. İki yanında çınar ağaçları.

Çok geniş. Tam ortasında yayalar ve bisikletliler için bir yol. Ayrıca araç yollarının yanında da yine geniş kaldırımlar. Hemen her caddede olduğu gibi, yürüyüş kısmı araç yolundan daha geniş. Kaldırımlar ferah ve böylesine güzel olunca, insanlar da yürüyor haliyle… Şu ana dek, ‘kaldırım değil konut istiyoruz, kahrolsun geniş kaldırımlar, bizim Ankaralı’lardan ne eksiğimiz var?’ diyerek nümayiş yapan bir Katalan gruba rastlamadım. İşte Kumrular’a benzeyen bu güzelim caddenin de açıldığı yer aynı meydan. Benim için biraz da bu nedenle anlamlı sanırım.

 Yani kendisi görkemli olduğu için değil de, Kumrular’ın Barça versiyonunun kendisine açılmasına izin verdiği için… Meydanın tam ortasında koca bir kavşak var. Trafiğin yoğun olduğu. Bir ucunda karakol, bir ucunda büyük ve meşhur bir otel, bir ucunda Arena adında ve Arena’yı andırır mimarisiyle (ki gerçekten aranaymış eskiden) alışveriş merkezi. Asıl önemli kısmı, iki devasa ve kırmızı briketli kulenin arasından başlayan geniş mi geniş yol. İki kenarında fıskiyeleri ve banklarıyla. Bu yolun sonu, onlarca basamaklı merdivenleri çıkıp nihai olarak varacağınız çok görkemli bir yapıya çıkıyor. Yaklaşık yüz yıl önce hali vakti yerinde bir burjuvanın inşa ettirdiği ve bugün Ulusal Müze olarak hizmet veren bina.

Aşağıdan bakıldığında tüm bu merdivenler ve yapı görünüyor, olanca görkemiyle. Yukarıdan bakıldığındaysa görünen, şehir. Ama her yerini görebildiğiniz bir açı değil bu. Her bir basamağında turistler oturmuş durumda. Merdivenlerden indiğinizde, meydanın tam orta yerinde devasa bir çeşme/havuz ki haftanın üç günü buradaki su ve müzik gösterisi en şamatalı turistik faaliyet. Güzel gerçekten ama sonuçta o kadar seyirciyi neden hak ettiğini anlamış değilim. Muhtemelen bütün rehber kitaplarında “kaçırmayın” yazdığı içindir. Akşam dokuz gibi başlıyor bu gösteri ve yaklaşık iki saat sürüyor. O saatteki kalabalığı anlatması hakikaten çok güç. İki kırmızı kulenin başından, Müze’nin önüne dek insan seli.

 Orta yerde bir de küçük büfe var. Meşrubat, bira vs. satıyor. Her yerde karşınıza çıkan metal sandalyeler ve banklar sayesinde konfor da sunuyor insana. Yaşlılar pencere kenarında oturup sokağı seyretmeyi sever ya; onun gibi, bir köşeye kaykılıp gelen geçene bakmak, yalnızlığın sıkıntısını gidermek için ideal bir yer. Eylül sonunda Katalan festivallerinden biri (en büyüğü) burada da yapılıyor ve yüz binlerce insan geliyor. Tabii deliye her gün festival! Her Allah’ın günü şehrin bir caddesinde şenlik var. En matrağı Gracia mahallesindeydi. Merkeze yakın meşhur mahallelerden biri Gracia. Mahallenin her bir sokağı, mahalli örgütleyiciler tarafından süsleniyor ve bir iki akşam muhtelif konserlere de misafirlik ediyor. Sokakların gökyüzüne bakan kısmı, duvarları, köşeleri, her bir noktasında bir başka yaratıcı çalışma.

 Çok şenlikli. Sonunda da birinci (en süslüsü!) seçiliyor. Tabii kalabalığı tahmin edersiniz. Neyse, buranın şenliği anlatmakla bitmez. Geçenlerde bir mağaza vitrininde t-shirt gördüm. Önündeki baskıda, gözlüklü ve elinde içkisiyle bir kurbağa şezlonga uzanmış keyif çatıyordu. Altında da şöyle yazıyordu: “kriz mi, boş versene…” Buradaki ruh halini özetliyor olabilir. Ya da belki de turistlere caka satmanın bir yoludur, bilemiyorum. Ama bildiğim, şu ana dek hiç kimsenin bana, ‘milli gelirinizdeki artışınıza ve üç çocuk siyasetine çok imreniyoruz, keşke Tayyip bizde...’ gibi bir ifade sarf etmediği. Sokak şenliklerini geçelim. İşte İspanya meydanı böyle bir yer. Söyleyebileceğim, belirgin bir görkem. Bu kadar. Merdivenleri çok güzel. Çok. En üst basamağı değil ama. Oradan şehri görüyorsunuz, bir özelliği yok. Ancak ortalarda bir kaç basamakta oturup yani o görkemin zirvesine tenezzül etmeyip arada bir yerlerde dinlenir, şehre bakarsanız; bu kez ağaçların arasından şehrin vaatlerini fark ediyorsunuz.

 Her şeyini görmenize izin vermiyor. Yalnızca göz kırpıyor. İşte o basamaklar pek güzel; itirazım yok. Bir de tabii, sigara içmek kaydıyla. İçmeyen boşu boşuna bakmış olur, tadı çıkmaz. Ama ‘dumanın’ en yakıştığı yeri sonra anlatacağım, şimdi değil. Adlarını hak etmişlerdi ya… İşte bu meydanın adı İspanya. Devlet’in ta kendisi; görkemi, organizasyon yeteneği, polisi, şusu busu. Biraz soğuk yüzü ama biraz da konforu. İşi biten hiç kimse kalmıyor meydanda.

 Devlete işi düşenler gibi. Havuz gösterisi yoksa o akşam, bomboş, bana kalırsa hak ettiği de bu; tüm güzelliğine ve sadeliğine karşın. Eh, güzelliğin on par etmez, şu bendeki aşk olmasa… Ama Katalonya Meydanı öyle değil. O da adını hak ediyor. Hem de nasıl. Adı için kanını dökmüş, haliyle tadını çıkarıyor. Çatır çatır… Çok da yakışıyor. Bir sonraki yazıda…

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış