Eski Ankara’nın izlerini taşıyan, bu mahalle Hacıbayram ile Çankırı Caddesi arasında Dışkapı’ya kadar uzanan bir yerleşim yeri. Pek çok Ankaralı gibi varlığını bilmediğimiz bu mahalleye mayıs ayının ortalarında, kentsel dönüşümün gazabına henüz uğramamış konakları fotoğraflamak için yolumuz düştü. Telgraf Caddesi boyunca dar yolun bir yanında İsmetpaşa ile özdeşleşmiş kıraathaneler diğer yanında pavyondan küçük, alt sosyo-ekonomik düzeydeki erkeklere hitap eden kafeler gözümüze çarpıp durdu. Özellikle Bentderesi’ndeki genelevlerin yıkılmasının ardından fuhuşun buraya doğru kaydığı söylentiler arasında. Bu eğlence merkezlerinden Hacı Bayram Camii yolu üzerindekilerin çoğu yıkıldı. Geriye kalanların ise önümüzdeki aylar içinde yıkılması bekleniyor. Akşam 5 sularında bu mekanlardan yükselen Ankara havaları, eğlencenin başladığının ve tüm gece süreceğinin işareti. Çok değil on beş, yirmi yıl önce ailelerin yaşadığı Telgraf Caddesi üzerinde bir aile dışında, aile yaşamıyor. Başka bir Yerde Yaşama Şansları Yok Telgraf Caddesi’nden uzaklaşıp İsmetpaşa’nın iç kısımlarına doğru ilerledikçe manzara bir mahalleye değil de bir gettoya gelindiği izlenimi uyandırıyor insanda. Terk edilmiş, yıkılmış evlerin arasında sağlam kalan evlerde doğma büyüme mahalleli olanı da var, iflas edip buraya taşınmak zorunda kalanı da, memleketinden göçüp yerleşeni de… Çeşitli sebeplerle Ankara’ya gelmiş bekar erkekler için kiraya verilen bekar odaları da bu mahallede… Mahalleli genelde gelir düzeyi çok düşük, başka bir yerde yaşama şansı olmayan insanlar, tıpkı Suriyeli sığınmacılar gibi. Kentsel Dönüşümün Yarattığı Güvensizlik Yabancı bir yerde bulunmanın bizim üzerimizde, yabancıların burada ne aradığını bilmemenin mahalleli üzerinde yarattığı baskının yüzlere gerginlik olarak yansıması kaçınılmazdı. “Niye geldiniz”, “ne iş yapıyorsunuz”, “niye evlerin fotoğrafını çekiyorsunuz” sorularına aynı dili konuşmanın rahatlığıyla verdiğimiz cevaplardan sonra mahalleli dile gelip dertlerini anlatmaya başladı.
O zaman mahallelinin yabancılara yönelik bu güvensiz tutumunun altında Ankara Büyükşehir Belediyesi ile süren davaları olduğu ortaya çıktı. İsmetpaşa Mahallesi Temmuz 2013’de Afet Yasası kapsamında “riskli alan” ilan edildi. Mahallenin bir kısmı da Hıdırlıktepe-Atıfbey-İsmetpaşa Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Projesi kapsamına giriyor. Değeri üzerinden bedel ödenmediği için mahalleli evlerini satmamak, Büyükşehir ise bu mahalleyi bir an evvel temizlemek(!) için uğraş veriyor.
''Çocuklar okulsuz kaldı''
Evlerinin yanı başındaki Yahya Galip Kargı İlköğretim Okulu’nun ilk yıkılan yerlerden biri olması ailelerin mahalleyi terk etmesinin sebebi olmuş. Mahallede kalan çocuklar ise farklı okullara dağılmış durumdalar. Bir kısmı servisle Seyranbağları’na gidiyor. Bu kadar sorunun içinde yetişen İsmetpaşa’nın çocuklarının yaşlarından büyük olgun duruşları ise insanı şaşırtıyor. “Bakmayın şimdi harabe olduğuna vaktiyle mebuslar burada otururmuş” Çocukları ilgiye, büyükleri konuşmaya hasret kalmış gibi bir hal var üzerlerinde. Belki bir el uzatırız umuduyla, belki sadece rahatlamak amacıyla neler yaşadıklarını bir çırpıda anlatıveriyorlar.
“Bakmayın şimdi harabe olduğuna vaktiyle mebuslar burada otururmuş”
diye övüyor bir kadın mahallesini. Bir başkası gururla, “Gelin bu evi de çekin. Tarihi… Satmadı kayınbiraderim” diye göğsünü gere gere anlatıyor verdikleri mücadeleyi. Mahalleye mafyanın musallat edildiğini ileri süren de var, moloz yığınlarının aylardır özellikle kaldırılmadığını ileri süren de…Boş ama davası devam eden evlerde, tıpkı Suriyelilerin yaşadığı üç evdeki gibi, sebebi bilinmeyen yangınlar çıktığını söyleyen de…Tüm bunlar mahallelinin gözünde kendilerini yıldırarak mahalleyi boşaltmaları için uygulanan baskı yöntemleri…
"IŞİD de buraya el attı"
Bu ziyaretin ardından 27 Haziran’da Cumhuriyet gazetesinde, “ IŞİD Başkent Ankara’da bu Mahalleden Militan Topluyor” başlıklı bir haber çıktı. Bir mahalleli gidenlerden birinin yeğeni olduğunu söyleyerek doğruladı yazılanları. Haberde İsmetpaşa adı geçmesine karşın, İsmetpaşa’yı da içine alan bölgenin asıl adı Hacıbayram Mahallesi olarak biliniyor. Bundan iki yıl kadar önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek Hıdırlıktepe, Atıfbey, İsmetpaşa Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Projesi ile bölgede İslami İlimler ve İnanç Müzesi, Gök Bilimleri ve Doğa Müzesi kurulacağını ve bölgenin komşusu olan Hacı Bayram Veli’ye yakışır bir hale getirileceğini duyurmuştu. Hacı Bayram Camii etrafında yapılan çalışmalar sonunda, değişik adlar altındaki İslami dernek ve vakıflar restore edilen binalarda faaliyetlerini sürdürmeye başladılar. Pencerelerde üzerlerinde cübbe, başlarında takkeleriyle yedi, sekiz yaşlarında çocuklar görmek mümkün. Bu durumda militan olarak bu yerlerle bağlantılı gençlerin seçilmiş olabileceğini düşünmek akla daha yakın geliyor. Gökçek’in hedeflerine ulaşması halinde şimdi nasıl Telgraf Caddesi’nden İsmetpaşa’ya rahat rahat yürümek mümkün değilse, kazandırılmak istenen görünüm de rahat rahat yürünebileceğine dair bir umut vermiyor. Tehlikenin İlk Sinyali Mahalleye son gidişimiz Ramazan bayramının ikinci gününe denk geldi ancak mahallede bayram havasından eser yoktu. Evlerinin önünde oturan bir grup kadınla giriştiğimiz sohbet o gün Suriyeli sığınmacılara yönelik yaklaşan tehlikenin ilk sinyalini verdi. İki ay önce kentsel dönüşüme dair dile getirilen kaygılar yerini Suriyeli sığınmacıların varlığının yarattığı huzursuzluğa bırakmıştı . İlk gelişimizden bu yana mahallede Suriyeli sayısında önemli ölçüde artış olmuştu. Terk edilmiş evlerin çoğu sığınmacılar tarafından doldurulmuş, yıkık kapı ve pencerelerin yerine battaniye gererek barınma ihtiyaçları için çözüm üretmişti aileler. Ankaralıların bile yerini tam olarak bilmediği bu mahalleye Suriyelilerin artan sayıda gelmesi, özellikle yerleştirilmiş olabileceklerini düşündürmüyor değil.
“Gidersem evimi işgal ederler”
Yıkılan okulun çevresindeki metruk evler Suriyeli bekar erkeklerin barınma alanı haline gelmiş. Tuvalet ihtiyaçlarını dışarıda gördüklerinden, kokudan durulmadığından dert yanıyordu kadınlar. Mahalleden bıktığını, fırsat bulursa kaçıp gideceğini söyleyen bir adama, karısının “Gidersek gelir yerleşirler, bir daha da çıkaramayız. Sen git, ben evimi bırakmam, beklerim” karşı çıkışı, sığınmacıların işgalci gözüyle görüldüğünün kanıtı sanki. Üç torunuyla hiçbir geliri olmadan yaşamaya çalışan yaşlı bir kadını göstererek, “Bu kadına yardım etmiyorlar, Suriyelilere yardım ediyorlar” cümlesini kuran kadın, daha iyi durumda olmadıkları halde Suriyelilere yardım edilip kendilerinin görmezden gelinmesine olan tepkisini dile getiriyordu.
"Suriyelileri özellikle getirdiler."
Mahallelinin tepkisi sadece yetişkinlere değil çocuklara da yöneliyor. Suriyeli çocukların laftan anlamadığı, sürekli kavga çıkardıkları anlatılıp durdu. İsmetpaşalılar ile Suriyelileri karşı karşıya getiren temel sorunun altından yine kentsel dönüşüm çıkıyor. Mahalleli arasında tıpkı moloz yığınlarının kaldırılmayışı gibi Suriyelilerin de kendilerini yıldırmak için özellikle mahalleye getirildiği düşüncesi hakim. Hal böyle olunca kentsel dönüşüme karşı verilen mücadele Suriyeliler üzerinde somutlaşıp “ya onlar gidecek ya biz” hesabına dönmüş durumda. Oysa ki burası ne İsmetpaşalılara ne Suriyeli sığınmacılara kalacak. Bu gerçeğe rağmen, gidecek başka yerleri olmayan hem mahalleli hem sığınmacılar açısından çıkan yangının, daha büyük yangınların fitilini ateşlemesinden korkmaktan başka şu an için elden bir şey gelmiyor. Dipnot: Bu yazı Funda Şenol Cantek, Besim Can Zırh, Fahri Aksırt ve İlker Yavuz ile mahalleye yapılan geziler sonucunda ortaya çıktı.
Yorumlar (0)