Ancak sınır komşularımızda patlayan bombalar bizde duruma yabancılaşma yaratmaya başladı. Haberlerde izlediğimiz ölen ve ya öldüren on, yüz, bin kişi artık rakamsal bir çağrışımdan öteye geçemez bir hal aldı. Ekran başında olanlar için durum çoğu zaman bundan ibaretken, peki ya sahada gazeteciler nelere tanık oldu? Bu sorunun yanıtını 10 yıllık habercilik hayatında Suriye’de, Mısır’da, Irak’ta, Libya’da devrimlere, isyanlara tanıklık eden Can Ertuna “Arap İsyanları Güncesi” kitabıyla veriyor. IŞİD Musul’u ele geçirdikten sonra bölgeye giden NTV Muhabiri Can Ertuna döner dönmez, İstanbul’da buluştuk, iki Ankaralı olarak…
Ertuna, Ortadoğu’yu, IŞİD’i, Irak’tan gözlemlerini ve yeni kitabi “Arap İsyanları Güncesi”ni Solfasol’a anlattı. Can Ertuna siz sosyoloji kökenli bir gazetecisiniz. Genel yapı olarak, Ortadoğu’da insanların arasında bir çatışma var. Bu bölgede mezhepsel farklılık olsa da ortak nokta İslam. Sizce, bu çatışmanın sebebi ne olabilir?
Şimdi buna bir gazeteci olarak yanıt vereceğim. Dolayısıyla teolojik boyutlarına birikimim el vermediği için girmeyeceğim. Tarihsel perspektiften yanıt vermek gerekirse, Ortadoğu asrılar boyunca çeşitli mücadelelerin olduğu alan ola gelmiş. Bunun başında, bu bölgenin zengin enerji kaynaklarının yatağı olması var. Birinci Dünya Savaşının ortalarından itibaren İngiliz diplomat Sykes’la Fransız diplomat Picot’nun kendi ülkelerinin çıkarları doğrultusunda nasıl amansız bir savaş verdiklerine bakacak olursak, bu enerji savaşı yüz yılı aşkın süredir devam ediyor. Sadece enerjide değil, birçok noktanın birbirine bağlanmasında çok stratejik bir yerde. Ticaret yollarının bu noktadan geçtiğini düşünecek olursak, nasıl bir ticaret önemine sahip olduğu ortada. Ayrıca, bu bölge her zaman dünya üzerinde egemenlik kurmaya çalışmış güçlerin ilgi ve çıkar alanı. Batılılar bu bölgeyi ellerinde cetvelle çizerken, enerji ve ticaret ağları açısından nasıl paylaşılabilir buna bakmışlar.
Şuna bakmamışlar: Bölgedeki halkların etnik kökenleri… Aynı bölgede kalan halklar arasında da barış ve istikrarı sağlamak kolay olmamış. Dinsel olduğu kadar sosyo-ekonomik sebepleri de var. Bölgede genel bir geri kalmışlıktan da söz ediyoruz. Refahın adaletli paylaştırılamaması, aydınlanmanın ve aydınlanma sonrasında sosyal devlet uygulamalarının bu bölgeye gelememesinin de bu kaynayan kazanın ısısını daha da arttırdığını söyleyebiliriz. Halklar arasında da etnik mezhepsel bir gerilim var. Bu gerilimin şiddete dönüşmesini ve şiddetin boyutlarını arttırmasının da kültürel sosyo-ekonomik sebepleri de var. Tüm bunlara bir de dış müdahaleyi kattığınız zaman tam olarak kaynayan bir cadı kazanına dönüşüyor.
''Ortadoğu’daki zenginlik halkın refahına yansımıyor.'
' Ekonomi olarak güçlü bir coğrafya olduğunu söylediniz, ancak Batı’ya baktığımızda ekonomi güçlüyse, eğitim de üst seviyede… Burada neden bunu gözlemleyemiyoruz? Güncel bir örnek vereyim: Geçtiğimiz günlerde Irak’taydım. Irak güçlü bir petrol üreticisi… Musul ve Erbil arasında bir benzin istasyonun önünde, bir kilometreye yaklaşan bir kuyruk vardı. Orada birisiyle konuştuk, üç buçuk saattir beklediğini söyledi. “Daha ne kadar bekleyeceksiniz” diye sordum. “Belki de akşama kadar beklerim” yanıtını verdi. “Bir petrol ülkesinde, bu kuyruğu neye bağlıyorsunuz” diye sordum. “Benzin bizim benzinimiz değil.
Bunu size satıyoruz, başkasına satıyoruz. Bunun sahibi biz değiliz” diye yanıtladı. Bu abartılı bir örnektir belki. Çatışmanın olması rafinerilerin güvenliğinin sağlanamaması asıl sebep buydu. Ancak, coğrafyadaki zenginliğin halkın refahına yansıtılamadığı kesin. O bölgedeki refah onlar için fayda sağlamak bir yana başlarına bela olmuş durumda.
IŞİD’e gelecek olursak, son dönemde güç kazanan bir terör örgütünden bahsediyoruz. Irak’tayken sahada da gözlemleme fırsatınız oldu, nasıl ve neden bu kadar güçlü bir duruma geldiler? Irak-Şam İslam Devleti’nin doğuşuna bakmak lazım. Aslında Irak-Şam İslam Devleti, Amerikan işgalinin bir ürünüdür. Irak El-Kaidesi olarak 2004’te kuruluyor. Sünnilerin kurduğu bir örgüt... Hatırlanacağı üzere, Amerikan işgaline karşı Sünniler gibi Şii’lerinde mehdi ordusu vardı. Ancak biz burada Sünni örgütlerden bahsediyoruz. Felluce ve Ramadi’de Amerikan birliklerine karşı ciddi bir direniş gerçekleşti. Zerkavi’yi Amerikalılar öldürdükten sonra lider değişikliği oluyor. 2010 yılında Ebu-Bekir El Bağdadi başa geliyor.
IŞİD’in ve diğer cihatçı örgütlerin asıl sıçramasını yapması Suriye’deki savaşla gerçekleşiyor. 2012 yılında cihatçılar Suriye’ye akmaya başlayınca, Irak-Şam Devleti adını, Irak-Şam İslam Devletine çeviriyor. Vizyonunu genişletiyor. Kuzey Batı Afrika’dan İran’a kadar çok geniş bir coğrafyada bir İslam emirliği kurma vizyonuyla Suriye’ye de giriyorlar. Suriye’ye girdikten sonra El-Kaide’yle sorunlar başlıyor. Suriye’deki yegane İslam örgütü, Irak-Şam İslam Devleti Örgütü değil. Çok çeşitli örgütler var. Bunlardan belki adı en çok bilinen El-Nusra cephesi. El-Kaide önce El-Nusra’nın kendi uzantısı olduğunu söylüyor.
Irak-Şam İslam Devleti’ni kendinden itiyor. Bu tam tersine, Irak-Şam İslam Devleti Örgütü’nün popülaritesinin artmasına sebep oluyor. Çok ciddi sayıda yabancı savaşçı var. Peki nerelerden bunlar? Amerika’dan, İngiltere’den, Fransa’dan, Bosna’dan, Türkiye’den, aklınıza gelebilecek her yerden… Suriye’den de çok sayıda cihatçının Irak-Şam İslam Devleti Örgütü’ne katılması söz konusu. Örgüt Rakka ve Azaz’ı ele geçiriyor. Orada ilk kez bir coğrafyanın sahibi oluyor. Kendini yeniden üretmeye başlıyor. Bölgeden devşirdiği savaşçılara da eğitim vererek insan gücünü de arttırma şansı kazanıyor. IŞİD’in Irak’a dönmesi doğmuş olduğu topraklara dönmesi demek. Bu Musul saldırısıyla olmadı. Geçtiğimiz şubat ayından itibaren Ramadi’de Irak-Şam İslam Devletiyle ciddi çatışmalara girdi.
Kontrolü önemli ölçüde eline aldı. Musul saldırısını kimse beklemiyordu ancak Musul’un şöyle bir özelliği var. Amerikan işgalinden sonra Irak’taki en güvensiz bölgelerden biri hep Musul oldu. Sünni çoğunluğun olduğu bir kent ve Irak-Şam İslam Devleti kendine toplumsal bir taban da bulabildi. Kısaca özetlemek gerekirse, kaynakları insan gücü ve cihat çevrelerindeki popülaritesi Suriye savaşıyla beraber artmış Irak Şam İslam Devleti, Irak’taki mezhep gerilimlerinden beslenerek, egemen olduğu coğrafyadaki hakimiyetini daha da genişletti. Türkiye’de insanlar beş altı bin kişilik bir örgütün militanlarının işgali olarak görüyor ama Irak’ta ciddi bir toplumsal destek de söz konusu. Örneğin o bölgedeki Sünni aşiretlerden, Saddam Hüseyin öldükten sonra yer altına çekilen Baas Partisi unsurlarından destek aldığı ortaya çıktı. Aslında bunun IŞİD önderliğindeki bir Sünni Koalisyon olduğu da açık. Ancak şöyle bir risk de var. Çatışma anında yapılan ittifakların ne zaman bozulacağı hiç belli olmaz. Aynı cephede savaşanların yarın namluları birbirine çevirip çevirmeyeceği net değil.
''Cihat örgütleri, Suriye’deki savaşla yükselişe geçti.'' Çatışmanın ve silahlanmanın oldukça maliyetli olduğunu düşünecek olursak, IŞİD tüm bunlar için nereden kaynak sağlıyor? Sadece çatışmak değil bir devlet vizyonu var. Kendi hukuklarını yürürlüğe koyuyorlar. Tabi ki burada katı kurallardan bahsediyoruz.
Hırsızlık yapanın elinin kesilmesi, kadınlara örtünme zorunluluğu, sigara içen veya alkol tüketen kişilerin ağır bir biçimde cezalandırılması gibi. Bu bir yüzü madalyonun. Bir de diğer yüzü var. Ciddi eğitim veren merkezlerin açılması, örgüte insan gücü yetiştirmek için. Çiftçilere verilen krediler… Kendi gıda denetim birimlerini bile oluşturdukları söyleniyor. Bozuk, sahte gıda satanların cezalandırılması gibi. Tam anlamıyla bir devlet gibi faaliyet göstermeye başlıyor. Dolayısıyla çok ciddi kaynak gerektiriyor. Peki bunu nasıl sağlıyorlar? Özellikle Suriye’de Esad rejimine karşı savaşan çok sayıda yönetimin desteğini aldılar. Para ve silah olarak… Türkiye her zaman, Suriye’de ılımlı muhaliflere yardım ettiğini söylüyor. ElNusra Cephesi ya da Irak Şam İslam Devleti gibi radikal örgütlere yardım etmediğini söyledi. Ancak basında yer aldığı üzere El-Nusra’ya destek sağladığı yönünde iddialar vardı. Bu doğrulanmadı.
Ancak Benim alandan şahit olduğum bir şey var. Bir bölgeye silah yolluyorsanız ve ya bunun aracısı haline geliyorsanız, silah Suriye’ye vardıktan sonra kimin elinde olacağı belli değil. Kuzey Suriye’deki çatışmalarda hep şunu biliyoruz: Sadece Esad rejimine karşı savaşmıyorlar. Oradaki Özgür Suriye Ordusu ve Irak Şam İslam Devleti de birbiriyle savaş halinde… Ve en önemli mühimmatı birbirlerinin cephaneliklerine el koyarak sağlıyorlar. Siz bir yeri cephaneliğe çevirirseniz o silahların kimin eline geçeceğini asla bilemezsiniz. Libya’da da öyleydi… Libya savaşında kullanılan silahların Suriye’de ortaya çıkması, küresel silah ticaretinin bir sonraki durağının neresi olacağının bilinmemesi bu durumu gözler önüne seriyor. Ayrıca şu da var: Mevzi kazandıktan sonra kendi ekonomisini de yaratıyor. Petrol kaynaklarının bulunduğu yerleri ele geçirerek… Yarın öbür gün IŞİD’in içerisinde bulunduğu bir petrol akışı olmayacağını kimse garanti edemez. Dolayısıyla, sadece dışardan değil, içerden de bunu sağlayacak ekonomiyi kazanmış durumda. Irak’ın Sünni, Şii ve Kürt Bölgesi olarak üçe bölünme ihtimali çok konuşuldu. Hatta fiziken olmasa da fiilen şu an bölünmüş olduğuna dair iddialarda var. Sizin öngörünüz nedir bu duruma? Ayrılması çok muhtemel gözüküyor. Benim oradayken konuştuğum insanlar da genelde bu yönde düşünüyor. Ancak şuna bakmak lazım: Bu ayrılma tüm sorunların çözümü anlamına mı gelecek? Hiç sanmıyorum.
Çünkü Irak’ta mezhep derseniz etnik kökeni nereye koyacaksınız. Örneğin Türkmenler... Birleşmiş Milletler Irak’ta iki milyon Türkmen olduğunu söylüyor. Hatta Türkmenler bu sayının daha yüksek olduğunu iddia ediyorlar. Irak üçe bölündüğünde Türkmenler nerede var olacaklar? Irak Türkmen Cephesi Lideri Erşad Salihi, biz de özerk bölge istiyoruz diyor. Kerkük kentine bakacak olursak üzerinde anlaşılamayan, bir türlü kime ait olacağına karar verilemeyen çok önemli bir petrol kenti. Türkmenler de tarihsel olarak Türklerin Kudüsü’dür diyorlar. Bundan sonra gerilim nasıl aşılacak… Kürt Bölgesine dahil edilmiş bir Kerkük’e Türkmenlerin razı olmayacakları yönünde açıklamaları var. Tabii nüfuslar da iç içe geçmiş durumda… Tüm bunlar ülke bölünse bile oradaki ateşin sönmeyeceğini ortaya koyan veriler aslında.
''Irak’ın üçe bölünmesi muhtemel ve Irak’a Amerikan müdahalesi sorunu daha da derinleştirebilir'' Amerika’nın Irak’a müdahale hazırlıklarına dair iddialar basında yer aldı. Bölgeye olası bir Amerika müdahalesi olayları nereye sürükler?
Bunun için kahin olmaya gerek yok, geçmişteki örneklere bakmak lazım. Kara birliklerinin dahil olduğu iki tane büyük savaş var: Bir tanesi Afganistan diğeri Irak… Ve Afganistan’ın bugün geldiği nokta ortada. Kara birliklerini bırakın insansız hava araçlarıyla müdahale edilebileceği söyleniyor. Bu da Afganistan’da bize gösterdi ki, yanlış uygulanırsa sorunu daha da derinleştirebilir. Çünkü sivil kayıplar tepkiyi daha büyütüyor ve radikal örgütlenmenin tabanını daha da genişletiyor. Dolayısıyla, faydadan çok zarar getireceği kesin. Peki, müdahale olacağını düşünüyor musunuz? Belki göstermelik bir müdahale olacaktır. Ancak uzun dönemde bir çare olabileceğini kesinlikle düşünmüyorum. Tam tersi, sorunun derinleşmesine sebep olabilir… ''Türkiye’nin El-Nusra’ya destek sağladığı iddiaları var.'' Musul’da kaçırılan Türklerin sayısına dair bir çelişki var mı? Çünkü birçok kaynaktan doğrulatamayan bilgiler geliyor. Hatta bugün 15 Türk İşçinin daha kaçırıldığını okudum Şu aşamada bunu bilmek çok güç.
15 Türk İşçisinin kaçırıldığını Dış İşleri kaynakları doğrulamadı. 80 kişi kaçırıldı diye biliyorduk. Başbakan konuşmasında “yaklaşık 100 Türk vatandaşı IŞİD’in elinde” dedi. Buna şaşırmamak lazım. Çünkü SOMA faciasında bir madende çalışan kaç işçi olduğunu kaç işçinin hayatını kaybetmiş olabileceğini biz günler sonra öğrendik. Türklerin çok sık faaliyet gösterdiği bir yerde insanların başına neler gelmiş olabileceğini kestirmek çok güç. Kestirilmiş de olabilir ancak Başbakan’ın medyadan istediği gibi “olası bir müzakere sürecine halel gelmemesi için” açıklanmıyor olması da pek muhtemel. ''Bahar kelimesini kullanmak için çok erken... Savaşı gördükten sonra gündelik hayatın rutinine dönmek kolay değil...'' Neden Bahar değil de İsyan? Bahar kelimesi peşin hüküm olarak olumlu anlamlar taşıyan bir kelime. Doğanın uyanışı, doğum anlamına geliyor. Ama yaşadığımız süreç bize gösterdi ki, bahar kelimesini kullanmak için çok erken. Bahar kelimesini ender olarak kullanabileceğimiz yer Tunus belki. Hatta orada bile belirsizlikler var. Uzun süren teokratik bir yönetimi yıktıktan sonra demokrasi arayışını en diri tutabilen coğrafya Tunus… Libya’ya baktığımız zaman aşiretler arası bir çatışmaya dönüşmüş durumda.
Mısır’da yaşanan süreç darbeydi ama ciddi bir toplumsal desteği olduğunu da unutmamak lazım. Müslüman kardeşler gittikten sonra da çok ciddi can kayıpları yaşandı. Suriye için hiçbir şekilde bahar denemez. Çünkü uluslar arası güçlerin ve o güçlerin vekalet verdikleri örgütlerin denetiminde bir savaş devam ediyor. Yüz altmış bin kişi hayatını kaybetti. Şu an Türkiye’de bir milyondan fazla Suriyeli yaşıyor. Bunu nasıl bahar olarak nitelendirebiliriz… Kitap 2010 ve 2014 arasında sahada yaptığınız tanıklıklardan derlendi. Sizin deyiminizde dört yılın fotoğrafını çektiniz…
Peki onca savaşa tanıklık edip döndükten sonra burada bıraktığınız yerden devam etmek nasıl mümkün oldu?
Gelir gelmez içine düştüğün bir boşluk oluyor ister istemez. İçinde bulunduğun bölge en uç bölge. İnsanların ölümle yaşam arasındaki uzun ama aslında çok kısa olan öykülerine tanıklık ettiğin nokta. Onları gördükten sonra gündelik hayatın rutinine dönmek kolay olmuyor. Elbette her şey bir takım izler bırakıyor. Onca yıkım, onca acı, onca ölüm… Onlarla yaşamaya alışıyorsun, unutmak diye bir şey söz konusu değil… Hiç beklemediğin anda, bazen uykuya dalarken, bazen yolda yürürken öykülerine tanıklık ettiğin insanlar gelip sana dokunuyor…
Onlarla beraber yaşamaya çalışıyorsun. Sayfada gördüğünüz tüm fotoğraflar Can Ertuna imzasını taşıyor. Bazen tek bir karenin kelimelerden daha fazla şey anlattığını düşünerek kitabında da görsellere de yer vermeyi ihmal etmemiş…
Daha fazlası için Can Ertuna’nın gözlemlerini aktardığı ve geniş bir fotoğraf arşivi içeren www.canertuna.com adresine bakılabilir.
Yorumlar (0)