Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Cebeci Pazarı ve Yoksulluğun Görünmezliği

Her pazar olduğu gibi bu Pazar da arkadaşımla Cebeci Pazarı’na gittik, fakat yerinde yeller esiyordu. Kışın çok soğuk günlerinde pazarın kurulmadığı günler de olmuştu. Bizim gibi pazara gelen ve ortalıkta dolanan birkaç kişiye pazarın neden açılmadığını sorduk. “Mahallelinin şikayeti üzerine Çankaya Belediyesi pazarı tamamen kapatmış ve pazar artık Gölbaşı’nda kurulacakmış(!)”.

Cebeci Pazarı ve Yoksulluğun Görünmezliği

Önceleri belki sadece antika pazarı olarak düşünülmüş olsa da sonraları antika değeri olan veya olmayan her
tür eski eşyanın, hatta çoğunlukla evin sahibi ölünce yakınlarının çöpe attığı eşyaların içinden en değerlileri ayıklandıktan sonra geriye kalan kitapların, fotoğrafların, giysilerin ve bilimum döküntünün, bir evden kurtulup
ilk kez yeniden gün yüzüne çıktığı kült bir bitpazarı özelliği vardı. Artık bilinen anlamda, hiç bir değeri olmadığı düşünüldüğü için kullanılmayan, işe yaramayan veya çöpe atılan nesneler, çok farklı insanları bir araya getiriyordu bu pazarda. Günlük hayatta bir araya gelmeyen ya da nadiren buluşan farklı gruptan insanları, aynı nesneleri ilginç bulup incelerken görebilirdiniz. Pazar sayesinde Cebeci Stadyumunun ve tren raylarının dibindeki mahalle Cumartesi ve Pazar günleri canlanıyor, evine eşya bakmaya gelen pek çok yoksul insan ve eski eşya meraklıları aynı yerde buluşuyordu.

Stadyum çevresi ve içinden banliyö treni geçen semtteki bu pazarın kült özelliği, yoksulluğun içinden gelen ölü eski nesnelerle, yaşayan insanların kasvetli ve renkli bir karışımından ibaretti. Bu karışım öyle hüzünlü, öyle isyancı ve öyle yeraltıydı ki orada insan hem kendini kaybeder hem de aynı anda bulabilirdi.

Pazarın karşı köşesinden yükselen bir Neşet Ertaş türküsü ya da bir Cem Karaca şarkısı, Plakçı Hüseyin’in tezgahının önündeki pikapta dönerken yüzlerce plak, bazen bir televizyonlu kasetçalar seti ya da bir eski bir bant kayıt aleti oradaki tuhaflıklar içindeki meraklısını beklerdi. Pazarın bir yanında 70’lerden 80’lerden 90’lardan

kalma eski fotoğraf makineleri her türden alet edevat, kitaplar, plaklar, kasetler, kasetçalarlar, ses kayıt cihazları film makineleri, diğer yanında kullanılabilirliğine göre askıda, ya da olduğu gibi yerlere saçılmış halde giysiler, ayakkabılar, oyuncaklar, bilgisayar ve cep telefonu parçaları, bozuk bilgisayar, televizyonlar bulunabiliyordu.

Bu nesnelere yalnızca çöp ya da hurda gözüyle de bakabilirsiniz ya da bir zamanlar parası olanların alıp kullandığı ama hala kullanılabildiği sürece hala değeri olan nesneler olarak da. Bu tamamen nesnelerle nasıl bir bağ kurduğunuza göre değişen bir değer ilişkisi.

Buradaki şeyler geçmişte değerli olup şimdi çöpleşen bütün nesneler gibi olsa da aslında işe yaradığı sürece veya amaca uygun olduğu sürece hala Ankara Çankaya bölgesinde veya Altındağ’da yaşayan en alttaki yoksulların, öğrencilerin, hatta son zamanlarda Suriyeli göçmenlerin en ucuz fiyata ikinci el ev eşyası, çeyiz malzemesi, elektronik parçası ya da eşyası ve çocuklarına oyuncak bulabildiği yerdi. Zira ben defalarca pazarda yeni evli çiftleri, genç kadınları, ev eşyası, çeyiz için, erkeklerin eski cep telefonu veya tv parçası ya da mutfak eşyası aradıklarını, küçücük paralar için pazarlıklarını, babasından 3 liralık uyduruk bir oyuncağı almasını isteyen çocuğa babasının “biraz bakalım alırız “ dediğini izledim.

Şimdi bu insanlar sanki Cebeci Çankaya’nın en zengin mahallesiymiş gibi, sanki Çankaya’da yoksullar yaşamıyormuş gibi, onlara ait olan bu alışveriş alanından sessizce kenara itilmiş oldular.

Çankaya Belediyesi’nin pazarı kapatma kararının tek nedeni, şehir merkezinde artık yoksulların ve yoksulluğun görünür olmasını engellemek olsa gerektir. O pazarda çalıntı eşya satıldığına dair mahalleden şikayetler üzerine kapatıldığını gerekçe gösteren Çankaya Belediyesi’ne pazar esnafı karşı çıkıyor ve esnaf olarak birbirlerini tanıdıklarını ve kendi kendilerini denetlediklerini belirtiyorlar. Çankaya Belediyesi’nin bu bellek-mekana
bir kaç asılsız şikayet üzerine sahip çıkmaması, halkın taleplerini hiç dikkate almaması kimin tarafını tercih ettiğini de göstermekte.

Pazarın şehir dışına, Gölbaşı’na gittiği söylentisi doğruysa bu daha da acı, çünkü Gölbaşı’na hiçbir yoksul esnafın ya da Ankaralı’nın gidemeyeceğini belediye yetkilileri biliyor olmalılar. Pazarın kapatılmasının nedeni belki de yakında yıkılacak olan Cebeci Stadyumu ve sonrasında çevresine yapılacak yeni apartman veya alışveriş merkezlerine, işyerlerine alan açmaktır. Bu pazarın kapatılması, Ulus semtinin dokusunu tamamen yok etmek istercesine

İtfaiye Meydanı’nın dibinde yükselen Büyükşehir planlı cami inşaatıyla pek yakında o bölgenin de kaderinin aynı olacağının habercisi. Çankaya Belediyesi’nin bir mekanın toplumla nasıl bağlantılı olduğunu görmeden nasıl bir oldu bittiyle saçma ve halkı yok sayan bir karar aldığını görmek de şaşırtmıyor elbette.

Ne yazık ki CHP’nin şimdiden ortak olduğu bu kapitalist zihniyet, şehrin belleğini ve her tür yükünü taşıyan pek çok yoksul insanı bir yandan yaşadıkları evleri yıkarak, bir yandan alışveriş yaptıkları pazarları kapatarak şehir içinde görünmez hatta barınamaz hale getiriyor.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış