“İlk akla gelen, Avrupa’dan bir Frenk şehirci çağırarak plân yaptırmak ve hükûmetle dışarıdan gelen memurları yerleştirmekti. Gerçi bir aralık bir Alman geldi. Yenişehir’in çekirdeğini kurdu. Fakat bu da ancak çok parası
olanların alabilecekleri bir pahalı evler mahallesi idi. Saracoğlu apartmanları yapılıncaya kadar, az ve orta maaşlı memurlar, eski evlerde tahtakurulu birer odaya sığınmışlardır. Bir matematik hocasının böyle bir odada iki çocuğu, karısı ve kaynanası ile oturduğunu biliyorum. Hâlbuki yeni Ankara köşkler ve apartmanlarla hemen hemen donanmıştı. Ankara Belediyesinin emrine verilmek üzere, Yenişehir tarafında, geniş topraklar aldığımız vakit kanuna bir tek madde koymağı hatıra getirmemiştik: ‘Bu arsalar, bina yaptıracak olanlara, yaptıracakları binaya lâzım olduğu kadar ve alındığı yıl kullanılmak şartı ile satılacaktır.’”
Çünkü, hemen toprak spekülâsyonu başlamıştır. Herkes ‘yatırım’ amaçlı toprak, -- arsa satın alımına koyulmuştur. Atay, bir kentin kuruluşunda, sağlıklı biçimde oluşturulmasında başta gelen engelin arsa spekülâsyon olduğunu düşünememenin deneyimsizliği sonucu olduğunu vurgular ve 1924 yılında nelerin ne denli bilinmediği anlaşılmadıkça Cumhuriyetin başardıkları hakkında sağlıklı bir görüş edinilemeyeceğini belirtir.
Sonuçta Ankara Nazım Planının uluslararası bir yarışmayla elde edilmesi kararı verilir.
Ankara Belediyesi 1928 yılında, Berlin Kent Planlama Yarışması’nı kazanmış Prof. Dr. Herman Jansen, bir
öteki Alman kent plâncısı Prof. Joseph Brix ve Fransız Hükümetinin baş mimarı Prof. Leon Jausseley arasında Ankara Nazım İmar Planı için sınırlı bir yarışma açar. Kentin 50 yıl sonraki nüfusunun 300.000 olacağı varsayılır ve yarışmacılardan bu varsayıma uygun bir plan hazırlamaları istenir. Yarışma sonucunda Jansen Planının uygulanmasına karar verilir. Plan 28 Temmuz 1932 günü onaylanarak yürürlüğe girer.
Herman Jansen ve Jansen’in 2 Ankara eskizi:
(en üstte) Cumhuriyet Bahçesinden Kaleye bakış; (üstte) Samanpazarı Meydanı
Falih Rıfkı Atay, Jansen’in planını yaparken/hazırlarken gözettiği ilkeleri ve planı hakkındaki açıklamalarını ayrıntılı olarak anlatır.
“Profesör Yansen Atatürk’le ilk buluştuğu zaman masasının üstüne belediye mühendislerinin bir proje taslağını
koydu. Bu taslak Ankara Palas oteli ile Belvü oteli ve Ziraat Bankası arkasındaki üçgeni ana caddeye bağlayan yolları gösteriyordu:
-Bu yolların vazifesi nedir, dedi, bu binaları caddeye çıkarmak, değil mi?
Hepsini silerek kendisi bir tek yol çizdi:
- Bu tek yol aynı vazifeyi yapar. Eski yollardan artan arsa
parçalarını etrafındaki bina ve bahçelere katacaksınız. Bugünkü arsa fiyatı ile bu satacak olduklarınız ve bugünkü yol maliyeti ile yapmaktan vazgeçecek olduklarınız yüz yirmi bin liradan fazla tutar. Hâlbuki siz şehir plânının bütün teferruatı ile hazırlanması için 120 bin lira harcayacaksınız. Sadece şu küçük mahalle parçasındaki tasarrufunuzla bu parayı kazanmış oluyorsunuz. (...)
Yepyeni bir şehir kuracaksınız. Size şehircilik sanatının
son sözlerini getiriyorum. Dünyaya bir örnek vereceksiniz. Biliyorsunuz, Avrupa şehirleri motörden önce yapılmıştır. Motör eski anlayışları ve nizamları altüst etti. Eskiden otelleri, anıtyapıları ve devlet dairelerini büyük caddeler üstüne dizmek âdetti. Hâlbuki, biliyorsunuz, Paris’teki Champs Elysés Caddesindeki ağaçlar benzin zehrine dayanmadığı için sökülmüş ve yerlerine daha tahammüllü yeni ağaçlar dikilmiştir. (İki cins ağacın ismini şimdi hatırlamıyorum.) Dünyanın en dar yolu hangisidir?
Bir metre yirmi santim genişliğindeki demir yolu.Hâlbuki trenler bu yoldan yüz elli kilometre hızla gider. Çünkü insanlar gürültülü ve dumanlı lokomotife hususî bir yol vermek, kendileri ya üstünden ya altından köprü ile geçerek onu rahatsız etmemek lâzım olduğunu görmüşlerdir.
Paris de Champs Elysée dünya büyük şehirlerinin en geniş caddelerinden biridir. Bu caddede otomobillerin nasıl tıkandığını, bu tıkanışlarda süratlerin nasıl yedi kilometreye kadar düştüğünü biliyoruz. Yeni şehirler şimdi motör
için aynı şeyi yapmaktadırlar. (Plân taslağındaki Atatürk Bulvarını göstererek) Bu yola bakınız. Onu otomobillere ayırdım. Yan yollar bu caddeyi ancak yarım kilometrede bir kesecekler ve karşılıklı kesmiyecekler, her yan yolun köşesi, caddeye inen arabaları gösterecek gibi açık bırakılacak. Evler, daireler ve apartmanlar geriye doğru yapılacak ve hiçbirinin caddeye kapısı olmayacak. Bu cadde üzerine yaya kaldırımı yapılmıyacak. Yan yolların her biri caddeyi bir bloka bağlayacaktır. Siz istasyondan arabanıza binerek yüz kilometre hızla gideceğiniz yere doğrulacaksınız. Nasıl bir tren istasyona yaklaştığı zaman yavaşlarsa, arabanız gitmek istediğiniz bloka sapmak için süratini kesecek, sizi kapınıza bırakacak ve arka yolların hepsi blokların sonunda kapalıolduğundan, tekrar geri dönerek caddeye çıkacaktır. Tıpkı otomobil yolunuz gibi, blokların arkasında yayalar için bir de yeşil yolunuz olacaktır.
‘’Bu yolu ucuz ve gelişi güzel yapacaksınız. Ağaçlayacaksınız. Nasıl yayalar otomobil yolunu yarım kilometrede bir kesiyorsa, otomobiller de yeşil yolu yarım kilometrede
bir kesecekler. Çocuk arabası önünüzde, yalnız beş yüz metrede bir etrafınıza bakarak, yolun sonuna kadar rahatça gideceksiniz. Bu bloklar içindeki evlerinizde, otellerinizde hiçbir klâkson sesi duymadan rahat uyuyacak, dairelerinizde rahat çalışacaksınız. Sokakta benzin zehri teneffüs etmiyeceksiniz.”
Dönemin Ankara Valisi ve Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan
Ne var, başta dönemin Ankara Valisi ve Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan bir ‘yabancı’nın önerdiğini gerçekleştirmek, uygulamak istemez. Açıkça muhalefet de edemez ama, “âdet olduğu üzere”, uygulamayı sürekli baltalar.
Jansen’in “Tuhaf zat bu valiniz, evinde iki ampulü yanmasa bir elektrikçi çağırır. Tesisata el sürmez. Çünkü elektrikte ölüm vardır. Ölüm olmadığı için benim plânıma durmadan karışıyor. Hâlbuki şehircilik, elektrik tesisciliğinden çok daha ince bir sanattır,” diye söylendiğini de yazmıştır Falih Rıfkı Atay.
Jansen, “devlet daireleri”nin, -- bakanlıkların kentin bir kesiminde toplanmasını öngörür. “Devlet daireleri”nin hemen yanı başında “devlet memurları” için 3 bin konutluk bir yer ayrılmıştır. İmar Komisyonu gerekli alanı kamulaştırma karar verir. Başbakan İsmet İnönü dönemin kısıtlı olanakları dolayısıyla kamulaştırma için 100 bin liradan fazla ödenek ayıramayacağını bildirir. Bunun üzerine İmar Komisyonu, kamulaştırılacak alanda, arazinin metrekare bedelini 1 TL. olarak saptar. Bugünkü güvenlik Parkı ve anıtı dolaylarında arsa satın almış Atatürk’e yakın kişiler derhal karşı çıkarlar. Komisyon, Atatürk’e şikâyetçi olur. Atatürk Komisyonun saptadığı kamulaştırma bedeline karşı çıkılmasını yasaklar. Böylece alanın
toplam 118 bin TL’ye edinilmesi olanağı doğarsa da, bu kez, “Meclisteki spekülâtörler” devreye girerler, “devlet daireleri bir arada olursa, bir hava saldırısında hepsi yıkılır” gerekçesini öne sürerek kıyameti koparırlar. Sorunu
gene Atatürk çözer: “Hepsini ayrı ayrı müdafaa edeceğim yerde bir arada müdafaa ederim, bundan ne çıkar?” der. Spekülatörlere susmak düşer. Ne var, engellemelerin sonu
gelmez. Bugünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinin bulunduğu alanı kamulaştırmak için fazladan 20 bin TL dolayında bir ek ödeneğin verilmesini “TBMM’yi oraya yaptırmayacağız” diyerek engellerler.
Jansen’in devlet dairelerini bir bölgeye toplama önerisi uygulanmış, bugünkü Bakanlıklar ‘semti’ gerçekleşmiştir.
Bu gerçekleşme, TBMM yapısının da bugünkü yerine yapılması zorunluğunu doğurmuştur doğal olarak. Fakat “20
bin lira yerine iki buçuk milyon liradan fazla kamulaştırma parası harcanmıştır.” Dahası, “mahalleyi Millet Meclisi binası nihayetlendireceği yerde, İçişleri Bakanlığı binası nihayetlendirdiği için, bir anıtyapı olan Meclis geride ve önü kapalı kalmıştır. Gelecek nesiller İçişleri Bakanlığını bir gün yıkacaklardır.”
İçişleri Bakanlığının yıkılmasına henüz sıra gelmemiştir. Ama devlet memurları için yapılmış konutların (Saraçoğlu Mahallesi) yıkılması için girişimler başlamıştır. Şimdilik önü alınmış gibiyse de, akıbetinin ne olacağı belli değil!
Atay, gecekondulaşmanın başlamasına da Ankara Belediyesinin plânlı imar yaklaşım ve çabalarını “baltalaması”nın yol açtığını belirtir:
“Şehir plânında evsiz fakirlere verilmek üzere bir ucuz arsalar bölgesi ayrılmıştır. Bu arsalar her isteyene parasız da verilebilecek fakat yapılanlar ufak kulübeler de olsa bir mühendisin kontrolü altında bulunacaktı. Tam merkezde mektep, çarşı ve dispanser gibi umumî tesisler için bir yer ayrılacaktı. Belediye bu vazifesini de bir yana bıraktı. Dışarıdan gelenler Ankara Kalesi tarafındaki sırtlarda ilk gecekonduları tecrübe ettiler. İmar Komisyonu yıkılma kararı verdi, vilâyet ve belediye aldırış bile etmedi. Türkiye’de gecekondu faciası, işte o zamanlar Ankara Belediyesinin imar plâncılığını bu türlü baltalamasından aldı, yürüdü.”
Belediyeler, planlı imar yaklaşımını baltalamaktan vazgeçemediler! Gecekondular gitgide yok oluyor ama kentler gece gündüz “kondu”laşıyor. Bir belediye büyüğünün anlatımı uyarınca, “nokta planlama”yla kentin orasına-burasına- şurasına gece demeden gündüz demeden bir şeyler konduruluyor. Dolayısıyla ‘kondukent’ler oluşuyor.
Yorumlar (0)