Faşizmin imge rejimi karşısında bu refleksin nasıl çalıştığını anlamak için fotoğraf üzerine yazılmış politik olarak en ufuk açıcı kitaplardan birine, Roland Barthes’ın 1980 tarihli Camera Lucida’sına dönmek faydalı olabilir. Barthes bu metinde fotoğrafı yalnızca estetik bir nesne olarak değil, anlam üretim biçimi olarak ele alır. Fotoğrafın nasıl okunabileceğini tartışmak için iki kavram önerir: studium ve punctum.
Studium, Latince “çaba, öğrenim, ilgi” kökünden gelir; bir fotoğrafın kültürel olarak paylaşılabilir, genel anlam katmanıdır. Studium yalnızca “ne görüldüğü” değil, “bu sahnenin nasıl mümkün kılındığı”dır. Yani fotoğrafın tarihsel bağlamı, güç ilişkileri, komisyon görüşmeleri — kısacası kareyi doğuran siyasal moment studium’un içindedir. Meclis açılışındaki fotoğrafta studium, sadece protokolün icrası değildir; DEM Partili temsilcilerin açılışa katılımı ve iktidarla aynı mekânsal düzlemde belirmesi, müzakere hattının ürettiği politik zeminin kaydıdır.
Buna karşılık punctum (Latince pungere: delmek, iğnelemek), izleyenin gözünü delip geçen, yaralayan küçük ayrıntıdır. Bu karede punctum, Erdoğan’a yönelmiş bakışlar ve yüzlerdeki gülümsemedir. İşte siyasal okumanın kırılma anı burada belirir: Punctum, fotoğrafı hızla faşist lidere hayranlıkla bakışın “kanıtına” çevirir ve kareyi bir protokol kaydı olmaktan çıkarıp “ihanet” anlatısına sabitler. Geriye, mimiklerden türetilen moralist hüküm kalır.
Bu işleyiş aslında siyasette sözün kaderine çok benzer. Çoğu zaman bir konuşma ya da metin bağlamından koparılır; içinden tek bir cümle çekilip dolaşıma sokulur ve o cümle, siyasal bir “kanıt” işlevi görür. Fotoğraf da aynı mantıkla kırpılır: akışın yalnızca küçük bir anı alınır, bütünden ayrıştırılır ve mutlak anlamın taşıyıcısı haline gelir.
Burada fotoğraf fetişleşir. Birkaç saniyelik mimikler, bütün bir siyasal hattın özetiymiş gibi işlev görür. Oysa siyasal konjonktür çok daha karmaşık ve çokludur. Aynı gün CHP, TİP, EMEP ve TÖP meclise girmeyerek protesto etmiş, farklı aktörler toplumsal mücadelede farklı taktikler izlemiştir. Bu çoğulluk, tek bir karedeki punctum’a saplanarak silinir.
Faşist iktidarlar açısından bu işleyiş tesadüf değildir. Faşizm yalnızca zorla değil, aynı zamanda bir imge rejimi ile yönetir. Liderin yüzü, jestleri, tokalaşmaları, muhalefetin de içine çekildiği bir rıza sahnesine dönüşür. Muhalefet kendini “fotoğraf vermeme” stratejisine yöneltse de, tartışma bütünüyle “kim kime nasıl baktı”ya sıkıştığında faşizmin kurduğu imge rejiminin içine hapsolmuş olur.
Solun öfkesi anlaşılırdır. Çünkü faşizm koşullarında semboller ve jestler olağanüstü yoğun anlam taşır. Bir bakış artık yalnızca nezaket değil, meşruiyetin işareti gibi algılanır. Ancak bu tepki çoğu kez siyasal stratejilerin eleştirisine değil, görsel-moralist hükümlere yaslanır. Barthes’ın punctum’u burada yanlış bilinçle birleşir: Gözümüzü delen ayrıntıya saplanırız, ama bu saplanma siyasal bağlamı siler.
Bu yanlış bilincin en çarpıcı ifadesi fotoğrafın altına düşülen notta açığa çıkar: “Ama Demirtaş hâlâ içeride.” Bu cümlenin duygusal ağırlığı büyüktür; fakat siyasal işlevi paradoksaldır. Çünkü bu tür temasların ve rahatsız edici karelerin esas hedeflerinden biri tam da Selahattin Demirtaş’ın ve diğer siyasi tutsakların özgürlüğüdür. Fotoğrafı “hayranlık kanıtı” olarak okumak, bu motivasyonu görünmez kılar.
Sonuç olarak fotoğraf küçümsenemez; çünkü faşizmin imge rejimi görüntüleri siyasal araçlara dönüştürür. Ama ona mutlak temsil gücü de bahşedilemez. Tek bir kare üzerinden hüküm vermek, siyaseti punctum’un etkisine teslim etmek demektir. Studium’u, yani siyasal momenti yeniden kurmadan bu etkinin baskısından kurtulamayız. Üstelik unutulmamalıdır ki, bu kareler çoğu kez özel olarak planlanır ya da en azından iradi biçimde aranır. Hedef, muhalefeti bölmek ve özellikle DEM Parti’yi diğer sol güçlerden yalıtmak, CHP ve sosyalistlerle arasına mesafe koymaktır. Elbette, punctum’un yarattığı ayrıntılar izleyeni yaralayabilir. DEM Parti vekillerinin de bu hassasiyetleri gözetmesi önemlidir, ancak bu tür eleştiriler dostça yapılmalıdır. Rejimin bu karelerden meşruiyet devşirmesine izin vermemek ancak hızla akıp giden sözleri ve imgeleri konjonktürel bütünlük içinde kavramakla mümkündür.
Fotoğraf: Camera Lucida - Fotoğraf Üzerine Düşünceler (Roland Barthes) kitap kapağından alınmıştır .
Yorumlar (0)