Belki bir karşılaştırma yapmak çok anlamlı olmayabilir; zira, bu yarışmada oy kullanacak olan seçmenlerin önemli bir kısmı, tercihlerini yaparken, partilerin yerel yönetimlerde neler yapacağından ziyade, kafalarında oluşmuş kendi politik tercihleri ile oy kullanıyorlar. Ama yine de bir karşılaştırma denemesinden zarar gelmez* .
CHP ve bağlaşığı kimi kesimler için, ellerindeki belediyeleri kaptırmadan, özellikle Ankara ve İstanbul belediyelerini elde etmek, neredeyse yaşamsal bir durum. Bu nedenle, Ankara ve İstanbul’u daha milliyetçi ve muhafazakar * Politik partiler için seçim bildirgelerinin karşılaştırılması işini Boğaziçi Üniversitesinden Ayşen Candaş da, 2011 seçimleri öncesinde yapmış ve Bianet’de yayınlanmış. kesimlerden kendilerine akacak oylarla almayı planlıyorlar ve mesela Ankara’da MHP’den devşirme Mansur Yavaş gibi, bu stratejiye uygun adaylarla giriyorlar.
Aynı güçlü istek, AKP tarafı için de geçerli; oylarının inişe geçtiği söylenen şu zamanlarda, hedefi 2009 yerel seçimlerinde aldığı oy oranını korumak (ya da artırmak) olarak koyuyorlar. İstanbul’u ve Ankara’yı kaybetmek istemiyorlar. Ve hatta kendi ellerinde olmayan “İzmir, Hatay vb.” ile Kürt illerini de kazanmayı da hedefliyorlar. MHP tarafında ise hedef, o kadar büyük değil. CHP gibi, AKP’nin elini zayıflatmak üzerine kurulmuş bir senaryoları var; Ancak Ankara ve İstanbul’da çok da ses getirmeyecek adaylarla seçimlere girmeyi tercih ettiler.
Bu yerel seçimlerde, daha önce olduğundan çok daha büyük hedeflerle giren dördüncü bir taraf var: Kürt illerinde BDP, Batı illerinde BDP ile ittifak halindeki HDP. BDP (ve HDP) bu dönemin yükselen siyasi hareketini oluşturuyorlar. Özellikle BDP’nin, “Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamla Demokratik Yarınlara” kavuşmak için, “Demokratik Özerklikle Demokratik Kentler” kurmak için, “Özgür Kadın ile Demokratik Ulusa” ulaşmak için oldukça net, berrak bir yerel seçim beyannamesi var. Koydukları hedef: kimliklerinden vazgeçmeden toplumun kurumsallaşmasını sağlamak; hem de bunu, anti-kapitalist yoldan, komüncü bir anlayışla yapmak. HDP’nin seçim bildirgesi de BDP’nin üzerinde çok düşünülmüş, oldukça çalışılmış beyannamesinin kısa bir özeti. HDP’nin yol ve yordamları, BDP’nin seçim beyannamesinde olduğu gibi çok net, somut değil. Ama hedefler, gayet açık ve berrak. Mevcut seçim bildirgelerinde aynı berraklık olmasa da, CHP’nin 2009 için hazırladığı yerel seçim bildirgesi de oldukça detaylı hazırlanmış. Belli ki üzerinde uzun uzun düşünülmüş.
Her şeyden once, CHP’nin de yerel seçimleri amaçlayarak bir yerel seçim bildirgesi yazması değer taşıyor. Ancak sıra AKP ve MHP’ye geldiğinde, “yerel” seçimler için hazırlanmış bir seçim bildirgelerinin olmadığı görülüyor. Karşılaştırma yapmak için hazırlamış oldukları “genel amaçlı” seçim bildirgelerindeki yerel yönetimlere bakışlarını bulmak ve incelemek gerekiyor.
AKP, yerel yönetimlerle ilgili neler söylüyor:
AKP’nin yerel yönetimlere bakışını öğrenmek amacıyla, “Herşey Türkiye için AK Parti Seçim Beyannamesi”ne göz atmak gerekiyor. Beyannamenin 11. ve 12. sayfalarında once “Merkezi İdare Reformu” başlığı altında “Bilgi toplumuna geçiş sürecinde, teknolojideki gelişmeler ve toplumun değişen ihtiyaçları, hizmetlerin merkezden yerele doğru kaymasına sebep olmaktadır. Merkezi yönetim, mümkün olduğu ölçüde az sayıda bakanlık ve yine az sayıda personel ile dinamik bir yapıya kavuşturulurken, yerel yönetimler güçlendirilmiştir” denilerek AKP’nin yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için verdiği çabalardan söz ediliyor? Aynı başlık altında bir ifade de özerk yönetimlere dair: “Makro politikaları oluşturma yetkisi hükümetlerde kalmak şartıyla, bağımsız, özerk kurumlar ve kurullar düzenleme ve denetleme işlevini sürdürecek; özerk kurumların kamuoyuna, hükümete ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne düzenli bilgi vermeleri sağlanacaktır” deniliyor?
Geçmişe dair icraatlarında, aksine fiilleri görülse de; geleceğe dönük ifadeler, AKP için, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gereği üzerine bir niyetin olduğuna işaret ediyor?
“Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi” başlığı altında: “Demokrasi sadece seçme ve seçilme rejimi değil, aynı zamanda katılma ve işbirliği rejimidir. Kamu hizmetlerine katılım ve işbirliği yerel yönetimlerden başlar. Katılımcı ve çoğulcu demokrasi ilkeleri doğrultusunda, yeni kamu yönetimi anlayışlarını mahalli idareler alanına taşımak zorunlu hale gelmiştir. Artık mahalli hizmetler, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak mahalli idarelerce, ulusal düzeydeki hizmetler ise merkezi idarelerce yürütülmektedir” deniliyor. Ayrıca Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına atıflarda bulunularak, Merkezi İdarenin görev ve yetkilerinin tek tek tanımlanacağı ve bu tanımlar dışında her şeyin yerel yönetimlere bırakılacağı; karar alma süreçlerinde STK’ların katılımının sağlanacağı; yine Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının hazırlanacak Anayasa’da yer alacağı sözü de veriliyor. Yerel yönetimlerin bürokratik yapılarının düzeltileceğine, belediyelerin mali yapılarının güçlendirileceğine, birkaç belediyenin koordineli biçimde birleştirilerek en azından ölçek ekonomisi temelinde yarar sağlamak üzere hizmet bölgelerinin oluşturulması, İl Genel Meclislerinin Yerel Meclislere dönüştürüleceğine dair somut vaatler yer alıyor.
“Devlette Şeffaf Yönetim” başlığı altında ise “devlet ile halk arasında güven bunalımı”nı altetmek üzere, “rekabetçi bir piyasa”dan (kapitalizmden) vazgeçmeksizin, “merkeziyetçi ve hiyerarşik yapı”ya ve bu yapının “toplumsal denetime ve katılıma kapalı” olmasına, “hantallığa”, “bürokrasi”ye, “yolsuzluğa” açık yapısına karşı gerekli müdahalelerde bulunmayı öngürüyorlar? AKP seçim beyannamesinde “İlkeli Siyaset”, “Temel Hak ve Özgürlükler”, “Demokrasi ve Sivil Toplum”, “Hukuk ve Adalet Reformu” “Ekonomi” ve “Sosyal Politikalar” başlıklarında da oldukça detaylı çözümlemeler yer almakta. Bu üzerinde çokça çalışılmış ve iyi hazırlandığı görülen seçim beyannamesinde vaaz edilen niyetlere rağmen; beyannamenin indirildiği akp.org.tr isimli web sitesinden link verilerek ulaşılan akadaylar.com sitesinden indirilebilen ve 40 sayfalık seçim beyannamesinin neredeyse 2.5 misli sayfaya (toplam 106 sayfa) sahip, “30 Mart 2014 Yerel Seçimleri – Belediye Başkan Adayları için Seçim Kılavuzu” isimli AKP kitapçığı incelendiğinde ise: Tayyip Erdoğan’ın tekliği ve kurumun adaylarının kurum hiyerarşisine kesin biatı öne çıkıyor; Kılavuz, Başkan’ın büyük boy fotoğrafı ile başlıyor ve kurumun hiyerarşik yapısı hemen göze çarpıyor.*
* öyle ki: belediye başkan adaylarının kendi tanıtımları için kullanacağı sloganlarından, hazırlayacakları broşürlerin fontlarına varıncaya kadar hatta ve hatta kıyafetlerine ya da mimiklerine kadar kişisel inisiyatiflerine hiçbir şekilde cevaz vermeyen bir yapının dikte edildiği görülüyor!? 11 yıllık pratikte görüldüğü üzere bir kez daha niyet ile fiili durum çelişiyor!
MHP, yerel yönetimlerle ilgili neler söylüyor:,
MHP’nin “yerel yönetimler” için özel olarak hazırlanmış bir seçim beyannamesi yok. 2023’e doğru Yükselen Türkiye Sözleşmesi - MHP 2011 Seçim Beyannamesi Özeti’nde “Kamu yönetimi”, kentleşme ve konut, çevre, sağlık, eğitim vb. gibi başlıkların altında yazılanlara bakmak gerekiyor.
“Kamu Yönetimi” başlığı altında, “Demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde hakkaniyeti, verimliliği ve yeni gelişmeleri birlikte gözeten bir yönetim yapısı ve işleyişi oluşturulacaktır” diye başlamakta ancak yerel yönetime yönelik bir şey bulmak oldukça zor. “Bazı kamu hizmetlerinin; erişimini kolaylaştırmak, kalitesini ve etkinliğini artırmak suretiyle yerel düzeyde vatandaşa sunumu esas olacak, bu amaçla yerel yönetimlerin hizmet kapasitesi artırılacaktır”; ya da “Belde ve Köy Mülki İdare Temsilciliği oluşturulacaktır”; ya da “Köy ve mahalle muhtarlarının maaşları, yerleşim biriminin idari yapısı ve nüfusu gibi kriterler dikkate alınmak suretiyle, en az asgari ücret tutarına yükseltilecektir”den başka birşey bulabilmek mümkün değil. “
Kentleşme ve Konut” başlığı altında çağdaş donanımlı konut, gerekli altyapıya sahip sanayi ve ticari merkezler oluşturulması; kentlerin markalaştırılması; imar yetkisinin şehir rantları için kullanılmaması; dar gelirliler için sosyal konut ihtiyacı; deprem ve sel gibi afetlere karşı güvenliğn oluşturulması gibi konular işlenmiş?
“Çevre” başlığı altında ise “Ekonomik ve sosyal politikalar ile çevre politikası arasında uyum sağlanması”, “erezyonun önlenmesi”; “suların kirletilmemesi, kirli suların arıtılması” gibi gayet ‘çevreci’ politikalar(!?) tartışılmış.
Sonuç olarak MHP’nin derli toplu bir yerel yönetim politikası olduğunu söylemek pek mümkün görünmüyor.
CHP, yerel yönetimlerle ilgili neler söylüyor:
CHP’nin yerel yönetimlere ilişkin “CHP – PUSULA: Yerel Seçim 2009” başlıklı yerel seçim bildirgesinde 21 ilke sayılmış ve bu ilkeler detaylandırılmış:
- Kentlerde yaşam kalitesi yükselecek, yaşam daha kolay, daha güzel olacak.
- Barınma hakkı en temel insan haklarından biridir: konutsuz kimse kalmayacak.
- Çevre altyapı hizmetleri tamamlanacak, çevre hakkı korunacak.
- Kentler altyapılarından başlamak üzere yeniden kurulacak.
- Güvenli, hızlı ve ucuz kent içi ulaşım sistemleri geliştirilecek.
6.Deprem başta olmak üzere doğal afetlere karşı tedbirler güçlendirilecek.
- Yerel yönetimlerin ihmal ve gafletlerinden kaynaklanan kent kazalarını önlemeye dönük her türlü tedbir, duyarlılıkla uygulamaya geçirilecek.
- Yoksulluk kader olmaktan çıkacak. Herkesin aşı, işi olacak.
- Yerel yönetimler üreten ve üretimden yana olacak, kentsel istihdamı artırmaya odaklanacak.
- Esnaf ve tüketici dostu belediyecilik temel önceliklerden biri olacak.
- Kentlerin turizm potansiyeli en verimli şekilde değerlendirilecek.
- Kadınların ve gençlerin istihdamına ve korunmasına yönelik politikalara öncelik verilecek.
- Engelliler, yaşlılar ile şehit ailelerine ve gazilerimize sahip çıkılacak.
14.“Sağlıklı yaşam hakkı” doğuştan kazanılan bir haktır: sağlıklı yaşam politikaları öncelik olacak.
- Sahipsiz çocuk bırakılmayacak.
- Kentler demokratik yaşamın, hoşgörünün, toplumsal bütünleşmenin ve dayanışmanın merkezleri olacak.
- Kentler sosyal demokrat belediyeciliğin katılımcılık ve şeffaflık ilkeleri çerçevesinde yönetilecek.
- E-belediye uygulamaları yaygınlaştırılacak.
- Kentler sanat ve kültürle yeniden buluşturulacak.
20.Herkes için spor ve sağlıklı yaşam olanakları sağlanacak.
- Kentler doğal yaşamla buluşturulacak, kent bitkileri ve hayvanları korunacak.
Yine “Özgürlüğün ve Umudun Ülkesi, Herkesin Türkiyesi - CHP 2011 Seçim Bildirgesi”nde,
Yerel Yönetimler‘ başlığı altında: ‚Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartı‘na konulan çekinceleri kaldıracak, yerel yönetimler reformu yapacağız,‘ deniliyor. Metnin bu bölümü, CHP‘nin muhalefet partisi olarak yerel yönetimlerin işleyişine dair şikayetlerinin neler olduğunu da yansıtır şekilde ele alınmış: ‚Merkezi hükümet kuruluşlarının belediyeler arasında ayrımcılık yapmasına kesinlikle izin vermeyecek, bu tarafsızlık halini yasalarla güvence altına alacağız, yerel yönetimleri, üniter devlet içinde daha güçlü idari ve mali yapıya kavuşturacağız, yerel yönetimleri mali yönden merkeze bağımlılıktan büyük ölçüde kurtararak öz kaynağa dayanan yeni bir mali yapı oluşturacağız, merkezi yönetimlerin sorumluluktan kaçmak için değil kamu hizmetlerinde etkinliği sağlamak amacıyla yerel idarelerle hizmetleri bölüşeceği bir yapı kuracağız, merkezi-yerel yönetimler arasında hizmet bütünlüğünü sağlayacağız, yerel yönetimlerle vatandaşlar arasında ortaya çıkacak ihtilafların yargıya intikal etmeden çözüme kavuşturulacağı,‘ söylenmekte. Saydam yapılarda işlev görecek kent uzlaşma kurulları oluşturacağız, planlama mevzuatı ile yerel yönetimler mevzuatı arasında bütünlük ve uyum sağlayacak, imar mevzuatında kapsamlı bir reform gerçekleştireceğiz, daha derin bağımlılık ilişkileri yaratan „borçlanmacı belediyecilik“ anlayışına son vereceğiz, güçsüz yerel yönetimleri, güçlü çok uluslu şirketler ve finans kuruluşlarıyla karşı karşıya getiren mali bağımlılık süreçlerine müdahil olacağız,‘ diye belirtiliyor.
Daha Güçlü Belediyeler‘ başlığı altında da ‚ilk kademe belediyesi olduğu veya nüfusu 2 binin altında kaldığı gerekçesiyle kapatılan belediyeleri yeniden açacağız, Belediyelerin görevli olduğu sınırları genişletecek, belediye sayısını artıracağız, Belediye kurulmasında ve kaynak paylaşımında nüfus göstergesini tek ölçüt olmaktan çıkaracak, yörelerin tarihi ve coğrafi durumu, ekonomik ve sosyal yapısı ile yerleşim birimleri arasındaki işlevleri de dikkate alacağız, Yerel yönetimlerin gelirlerini kendilerine verilen görevleri yerine getirmelerine olanak verecek şekilde artıracağız‘ deniyor. Yine ekonomik işleyişten sözederken ‚CHP iktidarında tüm Türkiye‘ye yayılan kentsel büyüme merkezleri kurulacak ve bu merkezlerin alt merkezlerle ekonomik işbirliği sağlanacaktır.
CHP, Türkiye‘nin farklı coğrafi bölgelerinde yirmi kenti ekonomik çekim merkezleri haline getirecektir. Dolayısıyla nüfusu bir milyonu bulan bu kentleri, sahip oldukları zenginliklere göre belirli etkinliklerde yoğunlaştırarak, ulusal ve uluslararası ekonominin önemli aktörleri haline getirecektir. Söz konusu atılımın bir başka amacı Anadolu‘nun sağlıklı kentleşmesini sağlamaktır,‘ denilerek; AKP’nin hizmet bölgeleri olarak adlandırdığına benzer bir yapıdan da sözetmektedir.*
* BDP’nin de bölgesel yönetimleri, bölgesel meclis vaatleri var. Aslında Hem AKP, hem CHP ve hem de BDP bir şekilde benzer bölgesel yönetim mekanizmalarının kurulmasından söz ediyor. Ancak ne CHP ve ne de AKP’nin bildirgelerinde, BDP’nin kesinliği ve netliği yok.
HDP ve BDP, yerel yönetimlerle ilgili neler söylüyor:
HDP‘ninyerel yönetimlerdehedefleri:
- ‚Yerellik hakkını garantiye almak ve demokrasiyi güçlendirmek,
- Halkların bölgesel ve yerel meclisler yoluyla yönetime doğrudan katılmasını sağlamak, • Merkezle yerel arasındaki ilişkiyi, yerinden yönetimin güçlendirilmesi yönünde geliştirmek,
- Yerel yönetimi toplumsal ihtiyaçlar temelinde geliştirmek,
- Yerel kaynakların adil, etkin kullanımını sağlamak,
- Yerelde ortak kamusal alanların çoğaltılmasını sağlayarak, toplumsal dayanışmayı desteklemek,
- Yerellerdeki dil, kültür, inanç, hafıza ve ihtiyaç farklılıklarını gözeten çoğulcu yaklaşımlar geliştirmek ve farklı grupların birbirleriyle ilişkilenmesini ve müzakeresini desteklemek,
- Yerel hafızayı canlı tutmak,
- Doğayı, suyu, ormanı, dereleri, meraları, sahilleri, tarım alanlarını, su ekosistemini korumak; bunların sermaye değerlendirme alanı olarak kullanımını ve suyun metalaştırılmasını önlemek olarak’ sıralanıyor.
HDP, kendini tanımlarken, “Yerel mücadeleleri siyasi alanda daha görünür kılacak ve dayandıkları düşünceleri, politikaları ve birikimi yerel iktidara taşıyacak demokratik halk seçeneğidir” diyerek tarifliyor ve dayandığı kesimleri, farklı dil, inanç, kültür ve kimlikler, işçiler, işsizler, engelliler, LGBT bireyler, köylüler, gençler, kadınlar, çocuklar... dünyadaki tüm canlılar olarak gösteriyor. Aldığı referans noktası olarak, Gezi Direnişi, HES karşıtı mücadeleler, Kentsel dönüşüm adı altındaki yağmacılığa karşı kent hareketleri gibi hak ve özgürlük mücadelelerini öne çıkartıyor...
HDP, mahalleden merkeze ulaşan yeni bir yönetim seçeneği yaratmak için birlikte mücadelenin tek çıkış yolu olduğunu savunuyor. “Demokrasinin kazanılması yerelden başlar” diyerek “demokratik ve özerk yerel ve bölgesel yönetimlerin önemi”ni daha ilk baştan vurguluyor. Kurulacak yönetimlerin en küçük yerel birimden, mahalleden merkeze doğru inşa edilecek toplumsal ağlar, meclisler, her türlü örgütlenme araçları, platformlar ve kurumlarla oluşturulması gerektiğini savunuyor. HDP, yerel yönetimleri, yaşamı ilgilendiren kararların doğrudan demokrasi ile alınacağı ve uygulanacağı özyönetimler olarak görüyor. BDP’nin bağlaşığı olan HDP, doğal olarak, Kürt sorununun çözümünün demokrasinin olmazsa olmazı olduğunu da en baştan belirtiyor. Özyönetim kavramı, aslında, BDP’nin Kürt illerinde geliştirdiği belediyecilik anlayışı ve özellikle Suriyeli Kürtlerin Rojava’da kurdukları kapitalizm karşıtı yerinden yönetim modelleriyle daha fazla anlam kazanıyor.
HDP, yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesinin karikatürize edilmesine de karşı çıkıyor: “Demokrasi, yönetimi kimin ya da kimlerin ele alacağının seçimi olmadığı gibi, bugün yerel yönetimlerde uygulandığı gibi halkın taleplerinin şikayet veya memnuniyet kutularına, kamuoyu araştırmalarına sığdırılması da değildir. Yerellerde alınan kararlarda meslek kuruluşlarının, sendikaların, kitle örgütlerinin, kadınların ve diğer yerel aktörlerin dışlanması veya ülkenin boydan boya merkezi kararlarla yönetilmeye kalkışılması ise hiç değildir” diyor.
HDP, yerel yönetimleri, sadece bir yönetim meselesi olarak değerlendirmiyor. Yerel yönetimler aynı zamanda bir varlık sorunu olduğuna işaret ediyor. Halklar ve toplumlar yerellerde var olur; farklı kimlikler, kültürler, toplumsal ilişkiler ve hafızalar yerellerde biçimlenir ve hayata geçer. yerellerde yaşayanların ‚kent hakkı‘ vardır diyerek, kent hakkı tanımında bulunuyor. HDP, kent ve kentli haklarının yanı sıra kırsal alanları da kapsayacak şekilde ‘yerellik hakkı’nı da savunuyor.
HDP‘nin demokratik yerel yönetimler anlayışının hedeflerini ise:
1) Temsili değil, (Doğrudan) Yerel demokrasi,
2) Ekolojik denge ile mesela herkesin (ücretsiz) su ve orman hakkına vurgu yapılıyor,
3) Toplumsal kamu hizmeti,
4) Cinsiyet eşitlikçi ve kadın özgürlükçü yaklaşımlar, oluşturuyor.
Cinsiyet eşitliğine ilk adımı da yerel yönetimlerde daha en baştan kadın ve erkek eş başkanlık sistemini taahhüt ederek bu seçimle birlikte başlatıyorlar.
BDP SeçimBeyannamesinde, Yerel Yönetim şiarını: Özgür Belediyecilik ve Özgür Komün Hareketi olarak sunuyor.
BDP de tıpkı HDP gibi, kapitalist moderniteyi sorunların ana nedeni olarak görüyor. Rojava’da geliştirilen, kent ve mahalle meclislerinde halkın doğrudan katılımıyla oluşturulan kendi kendine yeterli öz yönetim sistemini demokratik ulus inşaasının bir aracı olarak sunuyor. Kapitalist moderniteye karşı, demokratik moderniteyi(?), demokratik toplum ve demokratik konfederalizmi dile getiriyor.
BDP’de yeniolanÖzgürKömünHareketi: Beyannamede kırsal yaşam alanları, neolitik toplumsal kültüre yakın, devletli sistemden daha az etkilenen yaşam alanları olarak tanımlanıyor. Köylerde bu avantaj, ortak yaşamı örgütlemede kolaylaştırıcı bir rol model olarak görülüyor ve komünler ve ocaklar biçiminde örgütlenerek herkesi üretime ve yönetime ortak etme olanağından yararlanmak istiyorlar. Ekolojik toplumsal yaşamı, doğainsan, insan-doğa dengesini kurarak alternatif yaşam örgütlenmelerinin mümkün olduğunu savunuyorlar.
Demokratik ve gönüllü katılıma dayanan kömünal örgütlenmeyi önemsiyorlar. Birbirini yıkan değil, birbirini besleyen eko sistemlere vurgu yapıyorlar. Komün ekonomisini Demokratik Ulusun temel ekonomik anlayışı olarak görüyorlar. Ekonomiyi elinde bulunduran güçler ve tekeller nasıl ulus-devletin temel ekonomik sömürü birimleriyse, komünal ekonomik örgütlenmelerin de Demokratik Ulusun temel ekonomik yaşam örgütlenmesi olduğuna vurgu yapıyorlar. Kentlerde de uygulanabilecek olan çağdaş komün ekonomisinin ağırlıklı olarak bir köy-kent ekonomisi olduğunu söylüyorlar. Ne köylerin şehirleştirilmesi, ne de kentin köye dönüşümüne gerek kalmadan, köykent ilişkisinin doğru tanımlanması ile ekonomide üretim, tekellerin sınırsız kar etmesi için değil, toplumun ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayacağını savunuyorlar. Yerel seçim beyannamelerinde, kadınlar kadar, çocuklar, gençler ya da dezavantajlı gruplar (yaşlı ya da engelliler) da yer alıyor. Eğitim kadar, sağlık, spor, sanat için de politika üretiyorlar.
Yorumlar (0)