“Bakur” filminin gösterimi öncesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nden İKSV’ye gönderilen yazıyla “5224 sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun ve ona bağlı yönetmeliğin 15. maddesi uyarınca festivallerde gösterilecek Türkiye’de üretilen filmlerin kayıt tescil belgesi almış olması zorunluluğu”nun hatırlatıldığı belirtildi.
Yönetmeliğin söz konusu maddesi 2004’ten o güne kadar işletilmemişti. Tam da Bakur’un gösterimi öncesinde İKSV’nin böyle bir uyarı almış olmasını nasıl açıklarsınız? Sinema Genel Müdürlüğü var
olan yönetmeliğin işletilmeye çalışıldığı, aslında
tüm festivallere Ocak ayında bununla ilgili bir yazı gönderildiğini – ki doğruydu- belirtirken “Bakur” filminin de PKK propagandası yaptığını vurguladı. Sansür uygulamadığını iddia eden bir kurumun filmin içeriğinden dem vurması ilginç tabii ki...
Sonuçta, bütün söz konusu kanun ‘yürütme’ye geçmişin sansür kurumlarının geniş yetkilerini vermese de; gösterim engelleri oluşturabilecek yetki ve gücü veriyor.
Propaganda yapmak yasal mı?
Bazı zihniyetlerin takıldığı bu sorunun yanıtı basit aslında... Bir eserde ‘suç unsuru’, yargının ilgilenmesi gereken bir konudur. Yasayla tanımlanmış bir suçun kendisini göstermek, nefret suçlarını övmek, özendirmek vb. durumlar yargının konusu olur. Yasalar, yargıçlar, bilirkişiler, savunma hakları vb. çerçevesinde incelenerek karar verilir. Yoksa kimine göre bir sevişme sahnesi örf
ve ananelerimizi yerle bir eder; şeyh hayatı anlatmak laik devleti yıkar, bir lgbt filmi sapıklığın, dağdaki gerillanın hayatı terörün propagandasıdır; yasaklanmalıdır!
Bu arada yasakçı zihniyet fark etmiş olmalı ki propaganda filmi denerek engellenen Bakur, daha çok ilgi çektiği
gibi yaptığı primle pek çok uluslararası festivalin de
baş davetlisi olacak. Olan izleyici ile buluşamayan, yarışamayan diğer filmlere oldu.
“Kayıt Tescil Belgesi”‘tüü kaka’ bir belge mi?
Festivallerin ulusal ayaklarını felç eden meşhur “Kayıt Tescil Belgesi” bu sektör için önemli ve gerekli bir
belge aslında. Örneğin bu belgeyi almış bir filmin telif haklarının sözleşmelerle düzenlenmiş olması gerekir. Ancak bugünkü Kayıt Tescil Belgesi sayesinde günümüz filmlerinin, eski Yeşilçam filmlerinin akıbetinden kurtulmuş durumda olduğunu söyleyebiliriz. Bugün pek çok Yeşilçam filminin telif haklarındaki belirsizlik, sözleşmelerinin olmaması vb. durumlar nedeniyle TV kanalları tarafından bedeli ödenerek gösterilemiyor, DVD’leri çıkarılamıyor. Bu eserler anonimleşene ya da hak sahipleri bir şekilde tekrar bir araya gelip de hakları bir yapımcıya devredene kadar da bu problem çözülebilir gibi gözükmüyor.
Kayıt Tescil Belgesi ayrıca, yapımcının filmi temsil edecek ve vergi verecek düzeyde bir tüzel kişilik kazanmasını
dolayısı ile filmin ticari dolaşıma girmesini sağlarken sinema endüstrisine dair ilkel de olsa istatistiki veri de sağlamaktadır. “Bu yıl ülkemizde şu kadar film üretildi.” derken kullandığımız bu kaynak dışında ‘resmi’ bir veri kaynağından pek söz edilemez.
Yönetmelik bugüne kadar neden işletilmemişti?
Ticari dolaşımı hedef almayan ‘sinema eserleri’; örneğin öğrenci/amatör filmler nasıl kayıt tescil belgesi alacak?
İşte yasanın neden sanatsal etkinlik ve faaliyetler için bugüne kadar işletilmediğinin yanıtı burada. Cep telefonuyla bile bütçesiz ancak sanatsal yeterlikte bir film çekmek mümkünken, ticari amaç güdülmeyen bir filmi kayıt ettirmek için şirket kurup onlarca belge toplayıp masraf yapmak anlamlı olabilir mi?
Protestolar neden bağdakini dövdü?
Krizin ilk çıktığı İFF, ilk şokun etkisiyle sarsılmakla birlikte oldukça hasarsız şekilde süreci tamamladı. Ve bütün gözler Ankara Uluslararası Film Festivali’ne çevrildi. Bakalım festival bir direnişçi gibi davranıp Bakur’u gösterebilecek mi? Bu romantik beklenti kimi sanatçılar arasında o kadar güçlüydü ki, festivali eğer Bakur’un gösterimi gerçekleşmezse jüriden çekilmekle, yarışma dışı gösterimlerden dahi filmleri çekmekle,festivali yalnız bırakmakla tehdit ettiler; yaptılar da...
Bakur’un yapımcıları ise bir o kadar hayalperestti. Filmin gösterimini gerçekleştirirse bakanlıktan aldığı kaynak ve verilecek ceza kadar parayı toplayıp festivale vermek gibi öneriler geldi. (Yönetmeliğin uygulanması halinde valilik tarafından festivallere kesilebilecek idari para cezası şu şekildedir: Belgesi olmayan ‘her bir’ film için 10.000 TL, ticari dolaşıma ve gösterime sunulamaz” kararı olan bir filmi gösterirlerse de 50.000 TL ... Ayrıca her filmin yapımcısı için de ayrıca 50.000 TL’lik bir ceza söz konusu... )
Festivallerin kırılgan yapısından pek çok kişinin haberdar olmadığı anlaşıldı böylece. Dernek, vakıf vb. kurumlarla yasal olarak bakanlık denetimine, maddi kaynak olarak yine bakanlık ve iktidarla ilişkisine önem veren banka gibi kurumların desteğine tabi olan festivallerden külhanbeyliği bekleyenler; festivallere saldırmanın izleyici ile buluşabilecekleri yegane organizasyonları daha da zayıflattıklarını oldukça geç anladılar...
Peki şimdi ne olacak?
Hayattan bezdiren bu soru Türkiye’de sürekli karşımıza çıkar: Peki şimdi ne olacak? Fırsat bulduğunda birbirinin kuyusunu kazan ‘bizim çocuklar’; sinemacılar, sanatçılar, festivaller, meslek birlikleri... acaba ‘sadece günü kurtarmayan’, sistemi dönüştüren bir çözüm için ne kadar
uğraşacaklar?
Belki aşağıdaki sorular bu bezgin soruya yanıt olacak bazı noktaları aydınlatabilir:
- Yasa değişmediği sürece yapılacak her şey sadece geçici çözümler yaratmaz mı?
- Hem 5224 sayılı kanun hem de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (Kısaca FSEK) daha pek çok sorunun çözülmesi için değiştirilmesi gereken kanunlar değil midir?
- En son, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay zamanında bu yasaların değişmesi için çalıştaylar düzenlenmiş, taslak yasa oluşturulmuştu. Bu yasa taslağının son hali neden bakanlık tarafından kamuoyu ile paylaşılmıyor?
- Yeni yasa tasarısının çalışılması ve değişikliği ile ilgili sektör,hükümet ya da bakanlığa baskı yapabiliyor mu? Bu alanda lobi yürüten sivil toplum kuruluşları var mı?
- Sinema sanatçılarının haklarını korumaya yönelik STK’ların bakanlık ile organik ilişkileri ve kurumsal yapıları nasıl?
- Bakanlıktan kira yardımı alan, bazılarında sadece
bir başkan ve bir sekreter olan, nitelikli personel çalıştırmayan meslek birlikleri bu yasanın çözümü için nasıl bir katkı sağlayabilir?
- Bakanlığın sektöre verdiği desteğin kaynağı neden şeffaf değil? Örneğin, normalde meslek birlikleri üzerinden sektöre dağıtılması gereken ama şu an bakanlık tarafından toplanan ‘şahsi kopyalama harcı ’ yıllık olarak ne kadar toplanıyor, ne kadarı sektöre aktarılıyor?
- Pek çok konuda anlaşmazlık yaşayan sektör ve STK temsilcileri en azından bu yasa değişimi üzerine odaklanan bir platform kuramazlar mı?
- Kayıt Tescil Belgesi, sınıflandırma vb. işlemler sektörün bağımsız kurumlarına devredilemez mi?
- Sanatçıların yoğun katılımı ile görünürlüğünü ve baskı gücünü arttırma kolaylığına sahip başka bir sektör var mı?
- İzleyicilerin de dahil edileceği bir kampanya yasa değişikliğinin gündeme alınmasını sağlayacak bir baskı unsuru oluşturmaz mı?
- TV, reklam, sinema alanındaki üretimleri de düşünürsek yasa değişikliği için yapılacak bir kampanyaya sektör kendi içinde bir fon yaratamaz mı?
- Vb..
Yorumlar (0)