Sivil Toplum Kuruluşları için yol gösterici bir kaynak halini alan Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) 2019 Araştırma Raporu yayınlandı. Yayınlanan rapor incelendiğinde her Sivil Toplum Kuruluşunun yararlanacağı önemli ipuçlarını içinde barındırdığı görülmektedir.
Bu araştırmada ilk yapılan tespitler;
- Genel olarak sivil toplum kuruluşlarının belirli başlıklardaki görevleri ve etkileri, genel sivil toplum algısı çerçevesinde değerlendirildiğinde, 2015 yılına göre artmıştır.
- STK'ların şeffaflığı ve hesap verebilirliği konusu araştırmanın pek çok noktasında bireylerin bağışlarını STK'lar aracılığıyla yaparken göz önünde bulundurdukları bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireyler arasında bağışlarının nasıl kullanıldığını görmek için kuruluşlardan herhangi bir raporlama talep etmemeleri de devam eden eğilimler arasındadır.
- 2015 yılındaki araştırma sonucunda Türkiye'de bireylerin bir sene içinde yaptığı bağış ve yardımların 228 TL olarak hesaplanan toplamı, 2019 yılında 303 TL olarak hesaplanmıştır. Aradan geçen üç yıldaki enflasyon göz önünde bulundurulduğuna, 2015 yılı ile aynı kalabilmesi için bu miktarın en az 360 TL olması gerekirdi. Bu durum aradan geçen 4 yılda, bireysel bağışlarda bir düşüş gözlendiğini göstermektedir. Bu veriyi yorumlarken Türkiye'nin içinden geçtiği ekonomik dalgalanmaları her zaman göz önünde bulundurmak gerekir.
- Türkiye'de yoksullara yardım öncelikli olarak devletin görevi olarak görülmektedir. Bu bulgu 2004'ten bu yana değişmemekle birlikte 2019 araştırmasında yoksullara yardımı "hali vakti yerinde vatandaşların" görevi olarak görenlerin oranında düşüş gözlenmiştir. Yoksullara yardımı "tüm vatandaşların" ve "sivil toplum kuruluşlarının" görevi olarak görenlerin oranı ise artmıştır. Bu çerçevede sivil toplum kuruluşlarına ülke gündeminin önemli bir maddesi olarak öne çıkan yoksullukla mücadelede eskiye oranla artan bir rol verildiği gözlenmektedir.
- 2004'ten bu yana gözlenen bir başka bulgu da vatandaşların ihtiyaç sahiplerine yardımlarını bir kuruluş aracılığıyla değil, doğrudan kendileri gerçekleştirmeyi tercih etmeleridir. Bu tür yardımlara karşın kurumsal aracılık yoluyla seçtiği hedef kitleye erişmeye gayret eden ve yardımlarını ilgili kuruluşlara bağış yoluyla gerçekleştirmeyi isteyenlerin oranı sadece %12'dir. Buna rağmen yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasında kamu kuruluşları yerine STK'ları tercih edenlerin oranı da artmaktadır. Bu bulguyu bir öncekiyle birlikte değerlendirdiğimizde STK'ların rolünde en azından halk genelinde bir yükseliş gözlenmektedir diye değerlendirilebilir.
- Vatandaşların toplam yardımları içinde dilencilere yapılan yardımlar 2004'ten bu yana önemini korumaktadır. Sokak dilencilerine para verenlerin oranı bir miktar azalsa da her 10 vatandaştan 4'ü dilencilere para vermektedir. Dilencilere para vermekte dini inançlar ve acıma duyguları önemli rol oynamaktadır. Dilencilere verilen paraların ülkedeki doğrudan yardımlaşma eğiliminin ayakta kalmasına destek verdiği söylenebilir. Vatandaşların çoğunluğu dilencilerin durumu için devleti veya başkalarını sorumlu görmemektedir. Dilencilerin içinde bulundukları durumdan öncelikle dilencilerin kendileri, tembellik ve kader sorumlu tutulmaktadır. Kamu politikalarının dilencilere gitmekte olan bu kaynağı daha anlamlı ve kamu yararına bir şekilde kullanıma dönüştürebilecekleri bir toplumsal temel olduğu değerlendirilmiştir.
- Dini vecibelerle ilgili yardımlar vatandaşların toplam yardımları içinde önemini korumakla birlikte 2004'ten bu yana bu tür yardımlarda düşüş devam etmektedir. Ramazan Bayramı'nda fitre verenlerin oranı 2004'te %79'dan 2019'da %58'e gerilemiştir. Yine geçen yıl içerisinde zekât verenlerin oranı aynı dönemde %40'tan %23'e gerilemiştir. Kurban kesenlerin oranı da %57'den %39'a inmiştir. Her ne kadar dini vecibeler de olsa bu tür yardımların ekonomik zorluklar sonucu gerilemiş olduklarını düşünebiliriz. Ekonomik şartların değişip iyileşmesi ile daha önceki düzeye ve doğrudan yapılan fitre, zekât yardımlarına geri dönülecek midir?
- Son 12 ayda kişileri bağış yapmaya teşvik eden nedenler arasında "zor durumda olanlara yardım isteği", "kendini iyi hissetme" ve "bağış yapılan konunun önemi" öne çıkmaktadır.
- Türkiye'de yaşanan ekonomik zorluklar kişileri bağış yapmaktan alıkoymaktadır. Ancak insanların kendilerini iyi hissetme ihtiyaçları da bağışçılığın artmasında göze çarpan bir etmendir.
- Her 10 bağışçıdan 4'ü bağışlarının nasıl kullanılacağına dair görüş bildirmemektedir, ancak bu oranda az da olsa bir düşüş gözlenmektedir. Bir amaca yönelik bağış yapma oranı artmaktadır.
Sonuç olarak; STK'lar aldıkları bağışları amacına uygun olarak kullandıklarını ispatlamak için faaliyet raporu gibi raporlamalarını düzenli şekilde yapmaları önemlidir. Ayrıca bu raporların iletişimini yapmaları, bağışçıları ve kamuoyunu sürekli bilgilendirmeleri gerekmektedir.
Türkiye'de kişileri önümüzdeki 12 ayda daha çok bağış yapmaya teşvik edecek etmenler arasında da "daha fazla para sahibi olmak", "bağışın nasıl harcanacağından emin olmak" ve "STK'ların daha şeffaf olması" öne çıkmaktadır. Burada da göze çarpan durum bir önceki kurumsal harcamaların israf ve amaca hizmet etmeme kaygılarının öne çıkmasıdır. STK'lar yapılan bağışları nasıl harcadıklarını en ince ayrıntısına kadar anlatmalı, mali şeffaflık en önemli politikaları olmalıdır.
STK'ların bağış yoluyla yarattığı kaynakların artmasında bağışçılarının kendilerini yaptıklarından dolayı iyi hissetmelerini sağlamaları kritik bir etmen olarak ortaya çıkmaktadır. Bağışçılar dönem dönem yaptıkları bağış konusunda bilgilendirilmeli, bağış için bir anı hediyesi/belgesi verilmelidir. Ayrıca bağış toplanan proje ile ilgili bilgilendirme toplantılarına/yemeklerine davet edilmeli, bağışların sürdürülebilirliği STK'lar için önem taşımalıdır.
Son yıllarda sivil toplum faaliyetlerinde spesifik bir amaca yönelik olarak bağış isteme eğiliminin artmakta olduğu bu sektörü gözleyenlerin sık sık karşılaştığı bir durumdur. Bunun için STK'lar bağış kampanyalarını spesifik projelere yönlendirmelidirler.
Yorumlar (0)