Yine de, kitlesel eylemlere hiç dönüşememiş olsa da, duyarlı yurttaşlar ve sivil örgütlerce Soma’da yitirilen madencileri anmaya ve adalet talep etmeye yönelik etkinliklerse devam ediyor. Bunlardan biri de Soma Katliamı’nın ikinci ayının ardından Parklar Bizim Ankara’nın çağrısıyla, 13 Temmuz Pazar günü Ankara’da yapıldı. Madenci Anıtı’nda başlayan yürüyüş, Karanfil Sokak boyunca devam etti. Yürüyüş boyunca, sloganlar eşliğinde yapılan anonslarla, Ankaralılara 61 gündür sürüncemede bırakılan adalet ve hak ihlalleri hatırlatıldı.
Eylem, Güvenpark’ta yapılan basın açıklaması ile son buldu. Parklar Bizim Ankara, Soma için Acil Yurttaş Girişimi ve Ankara Sine-i Sanat Atölyesi’nin ortak basın açıklaması şöyle: Bugün Soma Katliamı’nın üstünden tam 61 gün geçti. Bu 61 günde, Soma Katliamı sayesinde maskesi bir kere daha düşen “sistem”i tüm çıplaklığıyla gördük. Bu 61 günde öyle şeyler duyduk ki, tarihe kömür karası harflerle yazılacak. Bu 61 günde öyle şeyler öğrendik ki, Soma gibi bir katliamın her an, her sektörde, hepimizin başına gelebileceğini kavradık. Kapitalist sistem için ve bugün Türkiye’de onun başrol oyuncuları olan AKP iktidarı ve yandaş sermaye için insan yaşamının hiçbir değeri olmadığını bir kez daha anladık. Bu 61 günde:
GÖRDÜK…
- Halkından kaçıp markete sığınan bir lideri, yurttaşını yumruklayan bir başbakanı, - Aynı Başbakanın, yere düşen göstericiye tekmeyle saldıran müşavirini,
- Hükümet içinde faciaya dair sorumluluğun kimse tarafından üstlenilmediğini; ne Enerji Bakanının, ne Çalışma Bakanının, ne sorumlu TKİ yöneticilerinin istifa etmediğini, haklarında soruşturma açılmadığını,
- Soma A.Ş.’nin hiçbir patronunun, üst düzey yöneticisinin tutuklanmadığını, sorumluluğun birkaç alt düzey teknik insanın üstüne yıkılmaya çalışıldığını,
- Sadece iki ay önce, Enerji Bakanınca, ülkede “en güvenilir maden işletmesi” ilan edilen Soma Maden İşletmelerinin, geçen yüzyıldan kalma altyapısını,
- 21 yıllık, son kullanım tarihi geçmiş ve küflenmiş gaz maskelerini,
- Faciadan hemen sonra, hâlâ hiçbir güvenlik önlemi alınmadığı halde işçilerin şirket ve sendikacılar tarafından tekrar madene inmeye zorlandığını,
- Madenciler ve kamuoyu ayaktayken verilen vaatlerin, (madenler denetleninceye kadar üretimin durdurulacağı), - madencilerin çalışma saatlerinin azaltılacağı, maaşların arttırılacağı, taşeron sisteminin kaldırılacağı sözlerinin, gündem değişince hızla geri çekildiğini…
DUYDUK…
- 21. Yüzyılda, dünyanın ilk 20 ekonomisinde yer almakla övünen bir ülkenin başbakanının, “ölüm madenciliğin fıtratında var” dediğini ve utanmadan 19. Yüzyıldan örnekler verebildiğini,
- Facia sırasında vardiyadaki işçi, yeraltındaki madenci, çıkarılan cenaze, sağ ve yaralı kurtulan işçi ve kayıp sayılarının bir türlü birbirini tutmadığı bir ortamda, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın “299-300-302 işçi kardeşimizi kaybetmiş olarak burayı kapatırız diye düşünüyorum” dediğini,
- Hükümet temsilcisinin “Fakirlere dağıtılan kömürü zenginler mi çıkarsın?” diye sorduğunu,
- Soma A.Ş.’nin bir yıl önce 338 milyon 48 bin 668 TL’lik ciro yaptığını, en büyük şirketler sıralamasında 34 basamak birden atladığını, Ama katlettiği yaşama karşılık istenen 400 bin TL tazminatı “uçuk” bulduğunu, “felaketi özlenir hale getirecek kadar çok” dediğini, “batarsak tazminat alamazlar” diyerek mahkemede ailelere aba altından sopa gösterdiğini...
ÖĞRENDİK…
- Madencilerin 1200 TL maaş için ayda 30 gün, günde en az 8 saat çalışmaya zorlandığını, iş güvencelerinin olmadığını, madenlerin “taşeronun da taşeronları” tarafından işletildiğini,
- Faciadan günler önce gaz sensörlerinin alarm verdiğini, ama üretim hırsıyla sıfırlandığını, başka yangınların da çıktığını, yeraltında çalışırken baygınlık geçiren madenciler olduğunu,
- yaklaşan facianın tüm bu göstergelerine rağmen üretimin durdurulmadığını ve önlem alınmadığını, işletmenin kayıt defterlerinde ise facia sırasında bile tüm gaz ölçüm değerlerinin “normal” gösterildiğini,
- Sendika temsilcilerinin şirket tarafından belirlendiğini,
- iş güvenliği denetimine gelenlerin el üstünde ağırlanıp madene inmeden Ankara’ya geri gönderildiğini,
- faciadan sonra incelemeye giden bilirkişilerin şirket sahiplerinin hımsı/akrabası/tanıdığı olduğunu,
- Madenlerde başta yaşam odaları olmak üzere pek çok işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini zorunlu hale getiren ILO’nun 176 no’lu sözleşmesini Türkiye’nin 19 yıldır imzalamaya direndiğini,
- “madenlerde yaşam odası zorunlu olsun” diyen kanun maddesi önergesinin AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedildiğini,
- Oysa Soma’da facia sırasında yeraltında bulunan 800 işçiyi, 20 gün boyunca hayatta tutabilecek 20 ‘yaşam odası’nın toplam maliyeti olan 5 milyon dolarla, Soma A.Ş.’nin İstanbul Maslak’ta inşa ettiği gökdelende 4 daire bile alamayacağımızı,
- Soma’da faciaya dek, devletle yapılan anlaşmada planlananın iki katı üretim yapıldığını, üretilen kömürün tamamının devlet tarafından satın alındığını, yoksul halka oy karşılığı “sadaka” olarak dağıtıldığını,
- Özelleştirilen, taşerona verilen, kiralanan tüm madenlerde, yıllık üretim üst sınırının kanundan kaldırılarak, madenin teknik koşullarına ve işçilerin çalışma haddine bakmadan, kâr için sınırsız üretimin devlet eliyle teşvik edildiğini,
- Gerekli hiçbir işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemi alınmadan, minimum maaşlarla güvencesiz işçi çalıştırılarak kesintisiz üretim yapıldığında, devletin 130- 140 dolara mal ettiği bir ton kömürü özel şirketin 24 dolara mal edebildiğini, devlete 44 dolara satıp zengin olabileceğini…
UMUTLANDIK…
Ama direnişin, mücadelenin, dayanışmanın, örgütlenmenin, dik durmanın da zamanıydı bu iki ay. Somalı emekçiler, katliamdan sonra sürekli eylemdeydi; özgürce kendi seçtikleri sendikalarda örgütlenebilmek, kendilerine verilen sözlerin takipçisi olmak, emeklerinin karşılığını alabilmek, güvenli bir işte çalışabilmek, kaybettikleri arkadaşlarının hesabını sormak için sürekli sokaktaydı. Avukatı, psikologu, öğrencisi, her kesimden yurttaş Soma emekçisinin ve halkının yanındaydı.
NE İLK NE TEK; AMA “SOMA” SON OLACAK!
Soma’dan sonra, sadece iki ayda, ülkenin dört ayrı şehrinde, altı ayrı madende yaşanan “kaza”larda 9 işçi daha katledildi. Başta “Yeni Türkiye’nin lokomotifi” inşaat sektöründe olmak üzere, sadece Haziran ayında en az 141 işçi çalışırken yaşamını yitirdi.
Bu yılın ilk 6 ayında resmi kayıtlara göre 951 işçi iş cinayetlerine kurban gitti. Her geçen gün artan sayıda, farklı farklı sektörlerde, işçilerin maaşlarını ödemeyen, sorgusuz sualsiz işten çıkaran, sosyal güvencesiz çalışmaya zorlayan, sendikaya üye olmalarını engelleyen şirketlerin ve taşeronlarının haberlerini alıyoruz. Özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın tüm sabıkasına ve işçilerin uzun direnişine rağmen, son iki ayda, Kemerköy, Yeniköy, Yatağan santralleri ve kömür madenleri de özelleştirildi. Yatağanlı işçiler, Somalı meslektaşlarıyla aynı “kadere” mahkum edilmek isteniyor. Geçen yıl özelleştirilen Seyitömer’de işten çıkarmalar devam ediyor. Yani biliyoruz ki Soma Katliamı ne ilk ne tek “kâr için cinayeti”dir sistemin, ne ilk emek sömürüsü girişimidir, ne tek. Ama inanıyoruz ki, bu sömürü ve cinayet düzeni, biz mücadele edersek sonlanacak! Son iki aydır Somalı emekçilerin yılmadan sürdürdükleri mücadelelerine omuz vererek, seslerine ses katarak, taleplerini hep bir ağızdan haykırarak çoğalacağız, kazanacağız:
TALEBİMİZDİR!
- Başta Enerji Bakanı ve Çalışma Bakanı olmak üzere katliamdan sorumlu tüm hükümet yetkilileri derhal istifa etsin, görevden alınsın!
- Gerek Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. sahipleri ve işletme yöneticileri, gerekse hükümet kanadından tüm sorumluların yargılanması halkın adalet duygusunu tatmin edecek şeffaflıkta ve hızda işletilsin!
- Soma katliamında ve diğer tüm iş cinayetlerinde yaşamını yitiren emekçilerin ailelerinin maddi ve manevi tazminatları en üst düzeyde ve bir an önce ödensin. Aile bireylerine söz verilen istihdam, eğitim bursu gibi haklar eksiksiz yerine getirilsin.
- Madenci maaşlarında, çalışma saatlerinde, tatil, tazminat ve diğer özlük haklarında bir an önce işçilerin talepleri doğrultusunda hakça düzenlemeler yapılsın. Madencilik sektöründe iş güvencesi garanti altına alınsın.
- Türkiye ILO C176 Sözleşmesi’ni derhal imzalasın ve buna göre ulusal mevzuat ve idari/teknik altyapı yeniden düzenlensin.
- Acilen, ülkedeki tüm madenler, işçiler, sendikalar,
Yorumlar (0)