AKP’nin bugün IŞİD karşısında takınmış olduğu tutum; Pakistan’ın Taliban’a aşk halini hatırlatıyor.. Diktatör Ziya ül Hak döneminde ABD ve Suudi Arabistan’ın teşviki ile Pakistan İstihbarat Servisi’nin Afganistan’da Sovyetlere karşı mücahitleri desteklemesi, Pakistan nüfusunun “devşirme cihatçılarla” radikalleştirilmesine neden oldu. Afgan mülteciler (3 milyon kişi) Pakistan’a akın etti. Pakistan Başbakanı Benazir Butto’nun sıkı bir şekilde hemhal olduğu Deobandi hareketinin stratejisi ise (hayali diyelim) dünya çapında halifelik ilan etmekti. Pek çok Afgan mülteci Deobandi medreselerinde eğitim gördü. Pakistan Başbakanı Benazir Butto bu medreselerde eğitim alan binlerce öğrenciden milisler kurdurup, Afganistan’ın Kandahar bölgesine gönderdi.
Deobandi’nin medreseli öğrencileri (Taliban), Afganistan’ı ele geçirip, liderleri Molla Ömer’i halife ilan ettiler. Bu hareketin 1. evresi sayılır. Hareketin gelişmesi kendi sınırlarını aştı ve Pakistan’da Şiilere amansız saldırılar başladı. Bu da hareketin 2. evresidir. Cihatçı radikallerin ve onların kontrolündeki para akışı Afganistan’dan Pakistan’a döndü. Ülkede var olan örgütler kontrolden çıktı. Bu da hareketin 3. evresidir. Toplumsal fay hatlarının karşı karşıya gelmesi ve iç savaş algısının güçlendiği bir iklimde, öyle görünüyor ki; Türkiye 2. evreye girdi. İstanbul da Şii Camii’ne ve topluluğuna yönelik saldırı (lar), Ömerli’de piknik adı altında yapılan toplu namaz seansları, bazı bölgelerde imamların IŞİD’e eleman gönderdiği iddiaları söz konusu.
Türkiye kendi vatandaşları ve dünya kamuoyu nazarında IŞİD’e sponsor olmadığını anlatmakla meşgul. Türkiye’de köklü, cihatçı bir yapılanmanın, Sünni radikallerin toplumun derinliklerine kök salmasının emareleri var. AKP ateşle oynuyor. Türkiye, tıpkı Pakistan›da olduğu gibi mezhepçi bir şiddetin esiri olabilir. Pakistan nüfusu nasıl ki devşirme cihatçılarla radikalleştirildiyse; IŞİD Türkiye’ye sığınan 1.3 milyon Suriyeli sığınmacı içinde “cihatcı devşirmelerle” temas kurabilir.
Bu durum Türkiye toplumsal fay hatlarının karşı karşıya gelmesine neden olur. IŞİD’in bir Türkiye şebekesi var ve bu şebeke varlığını devam ettirir ve bozulmazsa Suriye ve Irak savaşından dönen Türkiye doğumlu unsurların güçlendirilmesi söz konusu olabilir. Benazir Butto “cihatcı devşirme” unsurlardan aldığı vekâletle Afganistan’da kendisine muhtaç “müşteri” bir devlet oluşturmanın bedellerini çok ağır ödedi. AKP dış politika alanında (Irak, Suriye, Mısır, Libya, İran vb) Sünni /mezhepçi dış politikayı eksen alarak, kendisini “Sünni Devşirme Cihatçılar” dan koruyamayacağını bilmeli. AKP aklı, IŞİD’le PYD ve PKK’nin aynılaştırılarak “terörist!”leştirilmesi, sokakları terörize ediyor. PKK’yı “tedhişçi” gören bu akıl, örgütün lideriyle müzakere yürütüyor. Hem Kürt Özgürlük Hareketi’ne “terörist” diyeceksin, hem de onunla sorunu çözmek için müzakere edeceksin! Temcit pilavı bir retorikle karşı karşıyayız. IŞİD’e terörist demek sorunu nasıl ki çözmüyorsa, Kürt Hareketi’ni “tedhişci”likle itham etmek de sonunu çözmüyor. AKP Kobane’nin Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı için önemini gözardı etmiş, bu durum, devlete mesafeli olan Kürt yurttaşların barış sürecine, AKP’ye ve Ankara’nın merkezi aklına yönelik tepkisine neden oluyor/ olmuştur.
Suriyeli sığınmacılarla Türkiye’ye sokulan “cihatçı devşirmelerle” hücreler kurduğu düşünülen IŞİD’in, cihatçı saldırı olasılığı Türkiye’yi IŞİD karşısında hareketsiz bırakıyor. AKP’nin farklı yer ve zamanda farklı guruplara destek vermesi, Kürt sorununa bakışı, PYD karşıtlığı ve İslamcılık parametreleriyle ilgilidir. Örneğin, IŞİD’e karşı desteklediği Selefi Ahrar el-Şam’ın liderini ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ile müzakere yapması için Ankara’ya çağırdı. ÖSO’nun lideri zaten Türkiye’de yaşıyordu. Dışişleri Bakanlığı›yla ilişkiliydi. Esad ve YPG ile savaşan radikal İslamcı Faruk ve Tevhid Tugayları ve Sukur Ahrar el- Şam’ın ve Selefi Ahrar-el Şam’ın Türkiye’yle ilişkilerini sosyal medyadan izlemek mümkün.
Türkiye YPG’ye karşı savaşan IŞİD dahil tüm güçlere sağlık hizmeti, lojistik destek sundu, sınır geçişlerini kolaylaştırdı. Serakani’de (Resulayn) Kürtlere karşı savaşan Ahfad el-Resul grubu Türkiye’den destekle Urfa’da kuruldu. Bu durum Serakani çatışmasında Kürtlerle Araplar arasında büyük kırılmanın nedeni oldu. Yine Halep’de YPG ile radikal İslamcı Faruk ve Tevhid Tugaylarıyla yaşanan çatışmalar Arap-Kürt çatışmasına neden oldu. Bir gerçeği tüm dünya AKP’ye teslim ediyor. Bu gerçek şu; Türkiye Suriye’deki etnik ve dini çatışmanın derinleşmesinde önemli rol oynadı. Selefilerin toplumsal desteğinin ve güçlenmesinin arkasında siyasi ve iktisadi amaçları temelinde birlikte davranan Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Türkiye var.
Bu durum gerçeğin bir yüzü. Diğer yüzü ise; kanlı mezhepçi savaşa ve eşitsiz dünya düzenine karşı Rojava ciddi bir alternatif olma potansiyelini taşıyor. Vaat ediyor. Demokratik, özgüce dayanan, çoğulcu ve özerk bir model halkları sarmalıyor. Dini ve etnik çatışmalara dini ve etnik eşitlik temelinde bir zemin sunuyor, Rojava. Erdoğan’ın liderliğindeki İslamcı siyasi hareket olarak AKP, 1970’ te Milli Görüş Hareketi’nin Mısır ve Pakistanda “devletin toplumu İslamileştirmesi” doğrultusundaki uygulamalarını temel alıyor. Bu durumuyla AKP, “devleti” değil “toplumu” temel alan, (devlet merkezli değil, toplum merkezli) kendi memba-ı Halidi Nakşibendiliği’ne de ters düşmektedir. Rejim nazarında kabule şayan olmak adına, milliyetçiliğe de batan AKP, müzakere ve barış görüşmelerine kendi Kürt’üne “bir şey vermeden kurtulmak” şeklindeki bir zihin dünyası ile yaklaşıyor. Sadece çatışmanın durdurulması üzerine kurulu bir bezirgânlık söz konusu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan-Davutoğlu (Erdoğan’ın taklidi!) –AKP çatışma üzerine kurulu bir siyasi hat ile tüm demokratik talepleri ve kendisi gibi düşünmeyenleri “paralel” ve “darbe” ile tanımlıyor. Dini hareketler ve IŞİD bahsinde sözün özü: IŞID’in AKP’nin Taliban’ı olduğunu gösteren gelişmeler ve iddialar söz konusu. Eğer Türkiye IŞİD bahsinde kendi sokağını ve muhitini temizleyemez ise; Pakistanlaşma tehlikesiyle karşı karşıyadır. AKP ve Türkiye Suriye iç savaşına müdahalesi, Pakistan’ın Afgan iç savaşına etki etmek için Taliban’ı desteklemesine benziyor. Pakistan’ın sponsorluğundaki Taliban ve onun cihatçılığı Afganistan ile sınırlı kalmadı. Bugün için IŞID - AKP ve Türkiye ilişkisinde bir “geri tepme” potansiyelinden söz edilebilir.
Ülke meselesinde sözün özü: AKP kendine ve kesimine özgürlük alanı açıyor, farklı kesimlerin taleplerini dikkate almıyor. Toplumsal fay hatlarını karşı karşıya getiren yönelim içinde. Cumhuriyetin defolu yanlarına sarılan bir hükümet söz konusu. Kemalizm’e intibak ettikleri söylenebilir. Herkesin paralelci ve iç-dış düşman edilmesi, Kürtleri anlamayan ve barış bahsinde savaşan ve çatışmacı bir dil kullanan (gelişmeler barış adamı olamayacağını gösteriyor, Erdoğan’ın) toplumu umutsuzluğa iten, Alevilerin talepleri karşısında da (pek çok kesimlerin talepleri konusunda) “müzelik” açılımlar ve tutum sergiliyor AKP. Toplu maden ölümlerinde cenazesini toprağa veren insanlar, her ölüm de AKP ‘yi de mezara gömüyor. Bu durumu «kibir»inden ötürü göremeyen/ görmek istemeyen bir hükümet var karşımızda.
Doğanın tahribi ve talanı söz konusu. Kendi içinden çıkmadığı seçim sandıklarına dahi tahammül edemeyen, kendinden başkasına itibarı olmayan bir AKP ve onun hükümeti, toplumda bir arada yaşama umudunu zayıflatıyor. Kendisi için istediği hakları yurttaşlarından esirgeyen, yaşanan olaylarda yanlış teşhislerle yanlış tedavilere yönelen, yetkilerin tek elde toplandığı, medyayı, polis teşkilatını, bürokrasiyi ve kanunların uygulandığı kurumların tamamını kontrol etmek isteyen, 21 yy’da padişahî otoriter bir durumla karşı karşıya Türkiye. AKP, Polis Devleti ve Korku Cumhuriyeti kurma yönünde ilerliyor. Eğer her “şer”de bir hayır (kötü durumdan iyi bir durum) varsa; bu gelişmeler AKP’ için “sonun başlangıcı” niteliğindedir.
Yorumlar (0)