Başrolünü oynadığınız Victoria “tek plan” kesintisiz çekilmiş bir film, gerçekten zor bir iş olmalı. Seyirci için de zor olabilecek bu durumun başarıyla üstesinden gelmiş, 140 dakika heyecanla takip edilen bir film ortaya çıkarmışsınız; sizi ve tüm ekibi tebrik ediyorum!
Kesinlikle zordu! Mekanlar değişiyor, yerin altına giriyorsunuz, binanın içine giriyor üstüne çıkıyorsunuz... Tüm olanlar sürekliliği olan ancak farklı mekanlarda tek bir akış içinde gerçekleşiyordu. Bizim için yepyeni bir yolculuktu.
Filminiz, Türkiyeli izleyicilerin yabancılık çekmeyeceği, Fatih Akın’ın filmlerinden alışık olduğu, beğendiği yüksek bir tempoda ilerliyor. Henüz 25 yaşındasınız ve 50’den fazla filmde rol almışsınız; oyuncu olarak sizi nasıl etkiledi tek plan yüksek tempolu bu filmde başrol oynamak?
Çok özel ve yeni bir deneyim oldu. Işık değişimleri, kamera açısına uyumlu hareket etmek epey yorucu ve titizlik gerektiren detaylarla doluydu. Tek çekim pek akıllıca bir şey değil; düşünün, bir banka soygunu filmi yapıyorsunuz ve tek çekim, zor işti. Yapmayı düşünenlere tavsiyem, hiç iyi bir fikir değil; işin zorluğu açısından söylüyorum!
Filminiz için “Birdman’a Alman cevabı” yorumları yapılıyor. Hem de Birdman’deki kamera trikleri de yapılmamış; öte yandan, hikaye klasik bir hikaye. Frank Coppola’nın “Bu Vietnem’la ilgili bir film değil, Vietnam’ın kendisi” dediği gibi; sizin film banka soygunuyla ilgili bir film değil, seyircinin parçası olduğu bir banka soygunu. Dün akşam filmi izlerken, soygunun içindeki ekipte sandım kendimi! Banka soygunu temel alınsa da filmdeki karakterler ve genelinde kaybedenlerin dayanışması öne çıkıyor diyebilir miyiz?
Karakterlerin dostluk ve arkadaşlıkları, onların hayatlarındaki sahip oldukları tek şey. Birbirlerine güvenmek dışında başka seçenekleri, çıkış noktaları yok. Kurdukları birliktelik, dostluk, onların bu dayanışmayla ortak noktaları olarak ortaya çıkıyor.
Rol aldığınız filmlerden en etkilendiğiniz, sizin için özel olanları hangileridir?
Hepsi farklı etkiler bıraktı. Şu an için burada olma
sebebim olan Victoria, kalbimde özel yeri olan farklı ve benim
için önemli olan bir film. Özellikle tarzının farklı olmasından dolayı bu film benim için öne çıkıyor.
Filmin uzunluğuna dair yorumunuzu merak ediyorum, daha mı kısa olmalıydı?
Bazen hikaye o kadar görünürdür ki “hadi hadi gelsin artık, uzatmasınlar” dersiniz. Victoria’da çoğu kısım doğaçlamaydı. Bence olması gerektiği uzunluk buydu; ne eksik, ne fazla. Yönetmen, “çok düşünmeyin, hissettiğiniz gibi oynayın, tadını çıkarın” telkininde bulundu bize. Bir nevi, futbol teknik direktörü gibiydi; sahayı bize bıraktı, çok karışmadı oynarken.
Montaj (post-production) aşamasında nasıl bir etkisi vardı filmin çekim tekniğinin?
Aslında o açıdan daha kolay işiniz! Yapılacak çoğu şey bitmiş olarak geliyor montaj aşamasına. Müzikten çok faydalandık, kurguda etkileri belirlemek adına.
Yönetmeniniz Sebastian Schipper’ın aynı zamanda bir aktör olması, işinizi kolaylaştıran bir durum oldu mu?
Tamamen profesyonel bir ilişkimiz vardı. Onu, benim patronum olarak gördüm; oyuncu bir arkadaşım olarak değil. Tabii onun oyunculuğunun olmasının, işin bizim tarafını hissediyor olmasının, bizi anlamasına yardımcı olduğunu fark ettim.
Başrolü paylaştığınız Lai Costa için neler söylersiniz?
Barselona’da oyuncu ararken otelin asansöründe oynadığı anlardan beri oyunculuğuna aşık oldum
ve sürekli “Aman tanrım ne oyuncu” dedim! Çok özel bir oyuncu, çok gerçek ve etkileyici; onu keşfetmiş olmaktan çok memnun oldum.
Tekrar tek plan çekim konusuna geleceğim, bu yönetmenin mi, yoksa seyircinin bir isteği midir? Eğer tek plan olmasaydı, yine de etkileyici bir filmden bahsedilebilir miydi?
Kesinlikle yine de etkileyici olurdu. Film klasik bir hikaye üzerine kurulu doğru, ancak klasik hikayede hele ki bir banka soygunu sıkıcı olabilir. Bir dolu bu tarz film var. Yanı sıra insan ilişkileri güçlü bir şekilde var, dayanışmayla ilgili ortak noktaları, bunlar öne çıkarılmış kısımlar.
Victoria’nın çekildiği, doğduğunuz ve yaşadığınız şehir Berlin’le ilgili neler söylersiniz?
Berlin özgürlüğün şehri; bu bana bir sanatçı olarak çekici gelen özelliği. Sanatın evi Berlin; bu nedenle bir dolu dansçı, şarkıcılar, oyuncular buraya gelip yaşıyor, rahat hissediyorlar kendilerini. Berlin’de yaşamamda bunların etkisi oluyor. Şehir bana özgürlüğü çağrıştırıyor daima.
Yeni çektiğiniz film “3 Türk ve 1 Bebek”te yoksa bir Türk’ü mü oynuyorsunuz?
Yok, ben bebeği oynuyorum (!) Bir komedi filmi, benim de rolüm var; televizyon için yapılmış uzun metrajlı bir film.
Alman sinemasının durumuyla ilgili neler söylersiniz?
Kendisine daha fazla güvenmesi gerektiğini, çekingenlik yerine daha girişimci olmalı diye düşünüyorum. Yeni hikayeler anlatılmalı; cesaretle yeni şeyler denemeli, o zaman daha parlak bir gelecek bekliyor Alman sinemasını.
Kısa ziyaretinizde Ankara’yı nasıl buldunuz?
Dün otelden (Tunus Caddesi) kuğuların olduğu parka doğru yaptığım yürüyüşte çok keyif aldım. Parkın devamındaki caddeyi (Tunalı) çok beğendim. İnsanlar cana yakın, renkliydi; hoş hisler bıraktı bende, gerçekten çok beğendim.
Yorumlar (0)