Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Ütopyanın Peşinde: Bir Ankara Projesi

Ütopyanın Peşinde: Bir Ankara Projesi



Mimarlık stüdyosunda İstanbul'dan bir kentsel alan seçip öğrencilerle çalıştığımız zamanlarda, proje alanının kimliğini doğru okuma, kentsel bağlamını anlama, katmanlarına ayrıştırma ve tasarım girdisine dönüştürme süreçlerine hep şüpheyle yaklaştım. Deneyimli bir tasarımcı için bile çözümlemesi oldukça zor olabilen İstanbul kentinin kimlik ve bağlam verilerini, stüdyo katılımcılarının eğitim döneminin sınırlı süresinde derinleşerek kavrayabilmeleri, lisans seviyesinde her zaman mümkün olmuyor. Bunun sonucunda, eğitimin önemli bir bileşeni olduğunu düşündüğüm, mimari dil oluşturma ve bağlamla ilişki kurma konularının, farklı denemelerle tartışılıp olgunlaştırılması bir ölçüde eksik kalabiliyor.
İstanbul Bİlgi Üniversitesi'nin mimarlık 4. sınıf stüdyolarında, Eskişehir, Antalya, Zonguldak ve İzmir gibi kentlerde yürüttüğümüz proje çalışmalarında, araştırmalar yeterince derinleştiğinde, bu kentlerin de İstanbul gibi politik, ekonomik, morfolojik, coğrafi ve iklimsel dinamiklerin tetiklediği özgün kompleksiteler barındırdığını, ancak stüdyo katılımcılarının bu kompleksiteleri ayrıştırarak okuyabilmek ve bir bütün olarak algılayabilmek konusunda daha başarılı olduklarını deneyimledik. Böylece bu süreçlerde, mimaride çok önemli bir yeri olan kimlik ve temsil gibi kavramların, proje önerilerindeki karşılıklarını tartışmaya ve geliştirmeye daha fazla zaman ayırabildiğimizi söyleyebilirim.
2019-2020 Bahar döneminde, Mimarlık Bölümü 4. Sınıf Tasarım Stüdyosu'nda Çağlayan Çağbayır, Fulya Akipek, Cem Yücel ve Gizem Şenel'le birlikte yürüttüğümüz gruplarda, çalışma alanı olarak Ankara'yı belirledik. Cumhuriyet'in başkentini incelenmeye değer kılan temel problematik,
"neredeyse modernist bir ütopyanın doğrudan kentsel mekana yansımasıyla şekillenen kentin özgün mekansal, sosyal ve kültürel kaliteleriyle, liberal politikaların ve post-modern düşünsel süreçlerin tetiklediği çağdaş metropol dinamikleriyle ivme kazanan kentsel değişim arasındaki gerilim" olarak tarif edilebilir. Stüdyo sürecini, bu gerilimi önce anlamak, ardından üretkenliğe dönüştürmek hedefiyle, kentin özgün kimliğini oluşturan ve değiştiren dinamiklerin masaya yatırılması, kentin tarihine yayılan ama günümüzde yer yer saklı kalan yaşam ve mekan kalitelerinin araştırılması ve yeniden canlandırılma potansiyellerinin güncel yenilikçi perspektifler ışığında tartışılması gibi aşamalarla kurguladık.
Cumhuriyet'in ütopyası Ankara, Osmanlı'nın son dönemlerinde güçlenen yenilikçi/batıcı/modern söylemlerin, Cumhuriyet'le birlikte iktidarı ele geçirmesiyle, kent kültürü, mekan örgütlenmesi, mimari dil ve sosyal yaşam gibi kentsel katmanlara yansıması olarak okunmalıdır.Kökeninde su havzalarının şekillendirdiği ticaret ve tarım odaklı önemli bir Anadolu yerleşimi olsa da, 'Cumhuriyet Ankara'sı', planlanarak kurulmuş, devrimler ve modern kimlikle yoğrulmuş bir kenttir; rasyonelliği, yeniliği ve aydınlanmayı temsil eder; farklıdır. Bu farkı, en yüzeyselden en derinine Ankara-İstanbul kıyaslamaları üzerinden okumak, karasal/denizsel, çağdaş/geleneksel, rasyonel/duygusal, planlı/organik, bilgi/deneyim, adres/tarif gibi ikilemlerin her birini Türk modernleşmesi ve tarihsel bağlam ışığında tartışmak mümkündür.
Brasilia, İslamabad ve Canberra gibi modern dönemde kurulan kentlerle genel bazı benzerlikler gösterse de Ankara onlardan ayrışan, kendine özgü nitelikleri üzerinden ele alınmalıdır. Konuya kent planlaması ve mimari penceresinden bakıldığında, Ankara'da inşa edilmeye çalışılan yeni kimlik, ağırlıklı olarak dönemin İtalyan/Alman Modernizmi etkisi altında, özellikle Alman, Avusturyalı ve İtalyan mimar ve plancılarla birlikte, yenilikçi "ulusal" mimarlar eliyle şekillenmiştir. Eski kentin yeni merkezi olan Taşhan (Ulus) Meydanı ve yeni devletin iktidar merkezini temsil eden Çankaya Köşkü arasında oluşan kuzey-güney aksı, zaman içinde yıpransa da, bugün bile özgün Cumhuriyet kenti kimliğinin en okunabilir karşılığı olarak görülebilir. 100 yıllık süreç boyunca kentsel yapının ana omurgasını oluşturan bu aksın yanı sıra, özgün planlarda üniversite kampüsleri gibi işlevlerle yoğunluğu ve gelişme baskısı sınırlandırılmaya çalışılan doğu-batı aksı da, yoğun karayolu bağlantıları ve rant odaklı kentsel politikaların etkisiyle, 1980'lerden itibaren bu sınırlamaları aşarak, özellikle batı yönünde kentin yeni bir gelişme hattını oluşturmuştur.
2000'li yıllardan itibaren liberal rant odaklı politikaların etkisiyle ivmelenen kentsel dinamikler ile kamu yapıları ve iktidar merkezinin sembolünün konum ve mimari/kentsel karakter değiştirmesi gibi etkenler, Ankara'da büyük değişimlere paralel yeni bir kent kurgusu ortaya çıkarmış, bu süreçte Cumhuriyet kentinin ana omurgası olan kuzey-güney aksı eski niteliğini ve gücünü yitirmiştir. Bu gelişmelerin sonucunda Ulus, Sıhhiye, Kızılay, Yenişehir, Bakanlıklar, Kavaklıdere, Ayrancı, Çankaya ve Gaziosmanpaşa gibi semtlerin dokusunda belirleyici değişiklikler görülmeye başlamış, nitelikli çalışan nüfusun kentin yeni yerleşme alanları için Çankaya'yı terk etmesiyle çöküntü alanları oluşma potansiyeli doğmuştur.
Bu özet değerlendirme ışığında, stüdyo yürütücüleri olarak odağımızı Ulus-Çankaya aksında yeniden canlandırma önerileri olarak belirlerken, Ulus ve Kavaklıdere'de iki ayrı proje teması ve çalışma alanları tanımladık. Çalışmanın başında proje alanlarını ve bağlamı anlama konusunda bize rehberlik eden yukarıda bahsettiğim temel gerilim, süreç ilerledikçe ilişkili kavramların mimari önerilere nasıl yansıyacağı gibi sorulara evrilerek stüdyo tartışmalarının ana eksenini oluşturdu. Ulus'taki çalışmanın teması, Cumhuriyet ütopyasının, güçlü ama halihazırda can çekişen bir kentsel ürününü, stadyum alanını yeniden değerlendirme önerisiyle tartışmaya açarken, bu önerinin taşıdığı kentsel rejeneratif etki potansiyeli aracılığıyla da, günümüzün yeni Ankara kimliği üzerine düşünme fırsatı doğmuş oldu.
Kavaklıdere'deki kültür merkezi proje teması ise, yabancı bir kültürün günümüz başkentindeki temsilini, iki farklı kültürel bileşenin birbirleriyle olan dengelerini yapı ölçeğinde ele alarak, mimari aracılığıyla tartışmaya açmayı hedefledi.

STÜDYO SÜRECİ

Stüdyo çalışmaları, kentin tarihsel gelişimini, Cumhuriyet'in başkenti olarak şekillenen kimliğini ve bu kimliğin günümüzdeki algısını incelemek amacıyla, farklı ölçek ve ortamlarda ortak egzersizler, okumalar ve sunumlarla başladı. İlk egzersizde, henüz araştırmalar derinleşmeden, katılımcılardan kent için yeni bir logo tasarlamaları istendi. Böylece bir yandan kaynakların etkisi altında kalmadan, genç kuşağın bireysel algılarındaki Ankara'yı ortaya çıkarmak, aynı zamanda mimaride kimlik ve temsil problemine grafik tasarım düzleminde bir giriş yapmak hedefleniyordu. İkinci egzersizde, katılımcılardan, farklı temalardaki Ankara araştırmalarını ekipler halinde yürütmeleri beklendi. Yaklaşık 2 haftalık bu süreçte mekansal tarih, ekonomik ve demografik yapıdaki değişimler, sosyo-kültürel yaşam ve mekan örgütlenmesi, kamusal mekan ve yaşam, planlama tarihi, mimari dil ve kimlik gibi temalarda derinleşen kent okumaları sunuldu, tartışmalar yürütüldü. İstanbul Bilgi Üniversitesi yarı zamanlı öğretim görevlisi mimarlık tarihçisi Zafer Akay, özellikle erken dönem plan kararlarını, önemli yapılar ve yapıların tasarımcılarını tartıştığı bir seminer ve görsel malzeme desteğiyle stüdyo çalışmalarına katkı sağladı.

İlk COVID-19 karantinaları öncesinde gerçekleşen 4 günlük Ankara saha gezisinde, farklı dönem ve mimari kimlikleri temsil eden ODTÜ, İtalya Büyükelçiliği, 1927 Mimarlar Derneği, Türk-Amerikan Kültür Derneği, Anıtkabir, Seğmenler Parkı, Ankara Kalesi, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Erimtan Müzesi, Cumhuriyet Müzesi (2. Meclis), Gençlik Parkı, 19 Mayıs Spor Tesisleri ve Ankara Tenis Kulübü gibi mekan ve kurumlara ziyaretler gerçekleştirildi. Bu yoğun saha çalışması sayesinde, stüdyo katılımcıları kaynak araştırmaları üzerinden tanıdıkları kenti yerinde deneyimleyerek, zihinlerinde oluşturdukları kent imgesini derinleştirme ve dönüştürme imkanı buldular. Oldukça keyifli geçen ODTÜ ve Mimarlar Derneği'ndeki seminer ve soru-cevap oturumlarında, ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Bahar Gedikli ve mimarlık tarihçisi Y. Mimar Cem Dedekargınoğlu, hep birlikte Ankara'yı daha iyi anlamamıza destek oldular.

Cumhuriyet Ankara'sının farklı dönemlerini ve hatta dönemsel geçişleri sembolize eden bir rota olarak Atakule'den başlayıp Roma Hamamı'nda sonlanan 15 kilometrelik yürüyüş ise hem Ankara'yı çok iyi bilmeyenler hem de benim gibi iyi tanısa da son dönemdeki değişimler takip edememiş olanlar için kentsel imgenin önemli bileşenlerini, mekansal bir süreklilik içinde değerlendirme fırsatı sağladı. Gezinin son gününde kentin farklı dönemlerini ve kimliklerini temsil eden ve mekansal karakterleriyle ayrışan Ankara rotaları, öğrenci gruplarınca ayrı ayrı deneyimlenerek belgelendi ve yorumlandı.

Ankara'yı batılılaşma ve modernleşme politikalarıyla doğrudan ilişkili bir kent olarak araştırıp anlamaya odaklandığımız ilk haftalarda sanırım yeterince malzeme biriktirmeyi başarabildik. Ankara'nın kimliğini okumak konusunda kafa karışıklığı olsa da saha gezisi ve sonrasındaki proje süreçlerinde katılımcıların kenti daha iyi anlamaya ve kendi özgün yorumlarını oluşturmaya başladıklarını gözlemledik. Ankara gezisini takip eden haftalarda, ilk tasarım düşüncelerinin henüz tartışılmaya başladığı süreçte eğitime ara verildi ve 9 günlük bir değerlendirme ve hazırlık sürecinin ardından stüdyo çalışmalarını çevrimiçi kanallara taşıdık.
Böylece stüdyo takviminden 1 haftayı kısmen kaybetmiş olarak, hızla yeni ortama adapte olmaya çalıştık. Bu kesinti ve olağanüstü koşullar özellikle kapanmadan sonraki ilk haftalarda farklı seviyelerde konsantrasyon sorunları oluşturduğundan, katılımcıların ilk tasarım kararlarının tartışıldığı 1. değerlendirme jürisini, pandemi öncesi konvansiyonlara göre 2-3 haftalık bir gecikmeyle, 14-17 Nisan tarihlerinde gerçekleştirebildik. Jüri sonrasında çevrimiçi eğitim koşullarına ilişkin tereddütlerin biraz daha ortadan kalkmasıyla, stüdyo çalışmaları tekrar tempo kazanırken, Kavaklıdere'deki proje alanlarında yapı tasarımının olgunlaşmasına, Ulus'ta geliştirilen önerilerde ise master plan tasarımının olgunlaşmasıyla paralel noktasal peyzaj/yapı kararları geliştirilmesine odaklanıldı. İlk jüride tartışılan değerlendirmeler ışığında, Bilgi Üniversitesi öğretim görevlilerinden Y. Mimar Yağdır Esra Çeliker yapısal sistem tasarımı üzerine, peyzaj mimarı Dr. Kaan Özgün ise peyzaj ve ekolojik kent tasarım pratiği konusunda çevirimiçi seminerler sunarak önerilerin olgunlaştırılmasına önemli katkı sağladılar.

Ankara: (Re)inventing a Utopia https://arch402bilgi.wixsite.com/spring19-20groups3-4

Daha olgun proje önerilerinin tartışıldığı 2. değerlendirme jürisi 12-13 Mayıs, final jürileri ise 4-5 Haziran tarihlerinde çevrimiçi ortamda ve lokasyondan bağımsız davet edilen jüri üyelerinin katılımıyla gerçekleştirildi. Tüm öneriler için süreç paralel işlemese de, 2. jüride her iki alandaki önerilerin genel olarak belirli bir olgunluk seviyesine ulaştığı gözlemlendi. Final jürileri öncesindeki 3 haftalık süreçte, önerilerin detaylandırılması ve çevrimiçi sunum seviyelerinin geliştirilmesi hedeflendi, çeşitli nedenlerle salgın ve karantina sürecinden olumsuz etkilenmiş katılımcılara da süreci telafi edebilmeleri için destek sağlandı. Bahar dönemi boyunca stüdyo çalışmaları kapsamında hem süreç boyunca hem de final jürilerinde sunulan tüm malzeme ve jüri tartışmalarından bir seçki aşağıdaki web sayfasında incelenebilir.

2019-2020 eğitim yılı bahar dönemi, COVID-19 karantinaları nedeniyle tüm eğitim faaliyetleriyle birlikte tasarım eğitiminin tüm bileşenleri için 'uzaktan eğitim' deneyimiyle tanıştığımız özel bir dönem oldu. Özellikle ilk haftalarda eğitime yüz yüze başlayabilmiş olmamız, bu dönemi, bütünüyle uzaktan yürütülen sonraki 2 dönemden farklılaştırdı. Bu sayede, yüz yüze ve sanal eğitim ortamlarının farklı aktivitelere uygun yönlerine ilişkin kıyaslamalar yapılabilmiş oldu.

The Bond, Gençlik Parkı, 19 Mayıs Spor Kompleksi ve Hipodrom alanı için yeniden canlandırma önerisi, Ebru Okşaksin, Selen Küçük ve Tuğçe Nur Coşkun

TEMA 1: ULUS’TA YENİDEN / TARİHİ MERKEZDE KENTSEL ALANIN DÖNÜŞÜMÜ

Cumhuriyet'in toplumsal hedeflerine hizmet etmek üzere planlanan ve modernist mimari dile uygun tasarlanan yapı ve kentsel alanlar, önceleri kentin Cumhuriyet öncesi dönemine ait yerel mimarisiyle bir arada yaşamış ve özellikle Ulus çevresinde genişleyerek büyüyen bir merkez oluşturmuştur. Yeni rejimin kurumları, yapıları ve kentsel mekanları kısa süre içinde, diğer ucunu Çankaya'nın tuttuğu kuzey-güney aksı üzerinde Sıhhiye ve Yenişehir gibi yeni merkezlere doğru kaydıkça, Ulus'taki geleneksel dokunun karakteri değişmiş ve 20. yüzyılın sonundan itibaren hızla niteliksizleşmiştir.
Cumhuriyet'in ilk döneminde planlanarak Ulus'ta kısmen inşa edilen, neredeyse ütopik kültür ve spor donatıları uzun süre kullanılsa da, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren düşünsel ve yapısal olarak sürüdürülmediğinden zamanla işlevlerini kaybetmiş, bazı yapılar yıkılmış ve bu işlevler için ayrılan geniş alanlar başka amaçlarla tırtıklanmaya başlamıştır. Özellikle son dönemde kentsel bellek ve koruma ilişkisi, altyapı planlaması ve kent estetiği gibi başlıklardaki niteliksizlik, uygulanmaya çalışılan yeniden canlandırma denemelerinin de başarılı olmasını engellemektedir. Bu olguya en iyi örneklerden birisi, A.O.Ç. arazisiyle bütünleşik olarak yeni başkentin merkezine doğru saplanan bir 'yeşil kama' formunda planlanan kentsel yeşil alan sisteminin, spor/kültür işlevleri ve peyzaj tasarımlarıyla, bir anlamda evcilleştirilerek kentselleştirildiği Hipodrom, 19 Mayıs Spor Kompleksi ve Gençlik Parkı mekanları olmuştur. Uzun bir kentsel tarihi kısaca özetlemek gerekirse, 1930'lu yıllarda yarışmayla elde edilen ve döneminin ünlü İtalyan mimarı Paolo Vietti-Violi'nin tasarladığı hipodrom ve 19 Mayıs Stadyumu farklı dönemlerde yıkılarak, hem alanın spor merkezi karakteri kısmen tahrip edilmiş, hem de Atatürk Kültür Merkezi (AKM) gibi alanda önerilen bazı yeni yapı ve işlevlerin projelerinin eksik bırakılmasıyla, yeni ve güçlü kentsel ilişkilerin kurulması engellenmiştir. Yeni Cumhuriyet'in hedeflediği çağdaş yaşam kültürüne dokunmayı hedefleyen bu kentsel alan, 2021 Türkiye'sinde potansiyelinin zıttı bir konumda kısmen işlevsiz ve niteliksiz bırakılmıştır.
Son yıllarda hız kazanan eski stadyumların yenilenmesi politikasına paralel olarak 2018'de yıkılan 19 Mayıs Stadyumu'nu kapsayan ve tenis, atletizm, yüzme, güreş ve judo gibi branşları da barındıran kompleks, farklı tarihlerde çeşitli ihtiyaçlar doğrultusunda parçacı yaklaşımlarla yıkılan ve yapılan yapılarla kimliksizleştirilirken, Gençlik Parkı ve eski hipodrom-yeni AKM alanlarıyla kurulan bütüncül ilişkileri de göz ardı edilmiştir. Alana tekrar stadyum yapılmasıyla ilgili tartışmalar halen devam etse de alandaki spor faaliyetlerinin birer birer yok edilmesi, fiziksel mekan kalitesinin sürekli gerilemesi, alanın çevresinin hızı artırılan yollar ve alt geçitler eliyle yayasızlaştırılması, işlevsiz bırakılan tren garı gibi mekanlar, Gençlik Parkı'nın da kimliğinin yok edilmesi veya Hipodrom alanının yaşamayan boşlukları gibi etkenler, 19 Mayıs Spor Kompleksi'ni kentsel ilişkiler ağının bir parçası olmaktan çıkararak yalnızlaştırmıştır.
Stüdyoda dönem boyunca Ulus'un tarihi kimliği ve bu alandaki yeniden canlandırma hedefleri değerlendirilmiş, 19 Mayıs Spor Kompleksi için önerilebilecek yeni işlevler ve mimarlık dili bu temadaki tartışmaların odağını oluşturmuştur. Bu alanda çalışan 2/3 kişilik takımlardan, alanın rejeneratif potansiyelini keşfetmeleri, Ulus'un hem kent bütünlüğü ve belleği açısından önemli olan peyzaj, spor ve kültür odaklı niteliklerini yeniden ortaya çıkarmaları hem de güncel bakış açısıyla yeni Ankara kimliğini oluşturan veya bütünleyen kentsel gereksinimlere cevap verecek ve hatta kentin dönüşümüne tetikleyici katkı sağlayacak işlevsel, yapısal ve peyzaj çözümleri önermeleri beklendi. Bu çalışmanın öncelikli çıktısı, Ulus için geliştirilecek strateji ışığında, 19 Mayıs Spor Kompleksi ve çevresi için bir master plan önerisi ve ilişkili ana yapı/yapılar ve açık alanların tasarımı olarak belirlendi. Bu kapsamda, tasarımcıların yeni stadyum konusunu da tartışmaya açarak, benimseyecekleri pozisyonu gerekçelendirmeleri ve bağlama dair etkilerini önerilerinde değerlendirmeleri yukarıda özetlenen tartışmanın bir alt başlığı olarak görülmelidir.

Ebru Okşaksin, Selen Küçük ve Tuğçe Nur Coşkun'un oluşturduğu ekibin stadyum tartışmasına katkısı, alanın kentsel belleğiyle doğrudan ilişkili spor odaklı işlevleri kamusal kullanıma açık çözümlerle ön plana çıkarırken, büyük ve profesyonel seviyede bir stadyum yerine ekolojik ve topografik ilişkileri daha dengeli bir futbol sahası önerisiyle öne çıkıyor. Bu öneri, proje alanını Hipodrom ve Gençlik Parkı'yla birlikte, kentsel ölçekte ekolojik ve hidrolik sistematiğin önemli bir bileşeni olarak okuyarak, bu bütüncül alanı yeni işlevler, açık alanlar ve peyzaj tasarımı ağırlıklı tasarım kararları üzerinden bu sistematiğe bağlı bir kamusal yeşil alan olarak yeniden canlandırmayı amaçlıyor. Master plan ölçeğindeki bu stratejinin, detaylı araştırmalara dayalı peyzaj grameri, önerilen seyir kulesi gibi yeni ve tekrar değerlendirilen AKM gibi mevcut yapı tasarımları veya Kavaklıdere'ye kadar uzanarak Ankara'nın kapatılan derelerinin tekrar kentselleştirilerek kullanılabilmesine yönelik denemeleri; üst ölçek kararların alt ölçeklerde de rafine edilerek, alana ilişkin tartışmalara referans oluşturma potansiyeline sahip ikna edici bir zemine oturduğu söylenebilir. Kullandıkları araçlardan birisi olan yükseltilmiş rota, üst ölçekte kentin yalnızlaşan eski merkezinin yakın ve uzak bağlamıyla, alt ölçekte ise açık alanlarla kapalı hacimlerin birbirleriyle güçlü ilişkiler kurabilmelerine olanak sağlama amacıyla, proje alanına hükmetmeyen ama alanı kontrol etmeye katkı sağlayarak zenginleştiren bir katman olarak çalışıyor.

TEMA 2: ÇANKAYA’DA BİR ÜLKE / MİMARİDE KİMLİK VE TEMSİL ARAŞTIRMASI

Yenişehir'den sonra, 1960'lı yıllardan itibaren merkezin TBMM ve Çankaya Köşkü'nün çekim etkisiyle daha güneye kaymasıyla, yeni yapılan geç modernist kamu yapıları ile konut ve ticaret işlevli yapılarla dolmaya başlayan Kavaklıdere ve çevresi, ulus-devletin önemli işlevlerini barındıran bir bölgeye dönüşmeye başlamıştır. Kentin güneyindeki kentsel alanlar, görece büyük ölçekli parklar ve kamusal olarak kabul edilebilecek düzenlemeler, 70'ler ve 90'lar arasındaki dönemde yeni kimliğin yansıması olarak kendini göstermiştir. Diğer taraftan, son 20 yıl içinde bazıları taşınmış olsa da, kent merkezinde kalan yabancı misyon yapıları ve uluslararası örgütlerin temsilcilikleri ise Çankaya kimliğine uluslararası bir derinlik sağlamaktadır.
Son dönemde birçok idari işlevin Eskişehir Yolu üzerine ve kentin başka yerlerine taşınması, yanlış altyapı planlamaları, kent içi ulaşımın araç odaklı hale gelmesiyle barındırdığı nitelikli kullanıcıyı kaybetmesi gibi faktörlerin etkisiyle, Çankaya'nın Kavaklıdere, Ayrancı, Esat ve hatta GOP gibi mahallelerinde emlak değerleri düşmeye başlamıştır. Ankara Büyükşehir ve Çankaya Belediyelerinin yürüttüğü Ankara Bisiklet Master Planı ve mahalle yenileme projeleri, modern Türkiye Cumhuriyeti kimliğiyle özdeşleşmiş olan Çankaya mahallelerinin tekrar cazibe kazanması amacıyla geliştirilen politika ve uygulamalara örnek verilebilir.

Çankaya, Başkent'in siyasi ve idari merkezi olmanın yanı sıra aynı zamanda Türkiye'nin diplomatik merkezidir. İlçeye serpiştirilmiş gibi duran yabancı misyonlar, kançılarya yapıları, misyon rezidansları, kültür dernekleri; yabancı ülke, kent ve devlet adamlarının adlarını taşıyan sokaklar ve Çankaya'da yaşayan yabancı nüfus, bölgedeki kültürel zenginliğin önemli bir katmanını oluşturmaktadır. Kuzey-güney aksı üzerinde Bakanlıklar ve Kuğulu Park kavşakları arasında kalan bölgede Atatürk Bulvarı'nın batısındaki alanın tamamı, doğusundaki alanın ise küçük bir kısmı yabancı misyonlara ayrılmıştır. Yine Kavaklıdere kavşağından Atakule'ye kadar olan kısımda, hem Cinnah Caddesi hem de Protokol Yolu'nun çevresindeki doğu ve batı yönünde genişleyen tüm alanda bu tür yapılar görülmektedir.
Bazı misyon yapıları mimari nitelikleriyle ait oldukları mimari kültürü veya dönemi temsil etmek amacıyla tasarlanmıştır. Bunun tipik örnekleri arasında Alman kimliği kavramının giderek güçlendiği 1920'li yıllarda "Prusya köşkü" tarzında tasarlanan Almanya Büyükelçiliği, dönemin Ankara'sında başka yapılara da imza atan Ernst Egli'nin Ortadoğu ve Türk mimari kalitelerini modernist bir incelikle soyutladığı Irak Büyükelçiliği, Sedad Hakkı Eldem'in benzer yorumu İslami mimari bileşenler üzerinden önerdiği Pakistan Büyükelçiliği veya Hindistan Büyükelçilik konutu gibi örnekler sayılabilir. Diplomatik yapıların dışında yabancı devletler tarafından kurulan veya desteklenen Türk-Amerikan Kültür Derneği, Goethe Institut ve British Council gibi dernekler ise dil ve beceri kurslarının yanı sıra düzenledikleri çeşitli sosyal ve kültürel faaliyetler yoluyla toplumla daha yakın ilişki kurabilirken, kullandıkları mekanların mimari özellikleriyle de yine kimlik ve temsil tartışmalarında yer bulabilmektedir.
Çankaya'da çalışan stüdyo katılımcılarından Kavaklıdere'de Atatürk Bulvarı ve Tunus Caddesi aksları arasındaki alternatifli proje alan(lar)ında kendi seçecekleri yabancı bir ülke veya kültür için, dokunun karakterine uygun olarak kamusal yaşamı da destekleyen yapı önerileri geliştirmeleri beklendi. Günümüzde her ikisi de otopark olarak kullanılan, Atatürk Bulvarı ve Tunus Caddesi'ne cephe veren ve bu önemli aksları ilişkilendirme potansiyeli taşıyan Celal Bayar Köşkü ve Vakıfbank arasındaki arsa ile Göz Hastanesi ve Avusturya Büyükelçiliği arasındaki arsa çalışma alanları olarak belirlenmişti. Daha sonra, Yunanistan'a diplomatik misyon yapılmak üzere ayrılan ve henüz yapılaşmamış olan Kuğulu Park'ın karşısında yer alan arsa da, köşe konumu, çift yönde eğimli topoğrafyası ve geniş bir kamusal alana hitap etme potansiyeli göz önüne alınarak bu alternatifler arasına eklendi.

Günümüzde Kavaklıdere bölgesini tanımlayan ana unsurlardan birisi de özellikle 80'li yıllardan itibaren sosyo-kültürel yaşamın Kızılay'dan bu bölgeye doğru uzanması, 2000'li yıllardan sonra da gençlerin tercih ettiği ve sıklıkla ziyaret ettiği eğlence odaklı işlevlerin özellikle Tunus Caddesi ve Tunalı Hilmi Caddesi civarında yoğunlaşmasıdır. Katılımcılar Kavaklıdere'deki dokunun bütününü inceledikten sonra, her birisi yaklaşık 5-6 bin metrekare büyüklüğündeki proje alanlarından tercih ettikleri birisini, yine kendi ilgilerini çeken bir ülke veya kültürle birlikte seçtiler. Bireysel çalışanlar seçtikleri ülke için kültür merkezi, ekipler ise iki yakın proje alanında iki ayrı yapıda kültür merkezi ve büyükelçilik programlarını, her birisi 12-15 bin metrekare olacak şekilde çözdüler. Bu projenin ana tartışmaları, seçilen ülke/kültürün mimari temsili ve bu tür programların Kavaklıdere'nin renkli kamusal yaşamına açılması veya katkıları üzerinden yürütüldü. Ekip önerilerinde bunlara ek olarak, geçirgenlik ve çevre ilişkileri açısından neredeyse zıt ama kavramsal olarak çok yakın ilişkili iki programın, mimari tasarım veya dil üzerinden akrabalık ilişkileri kurması gerekliliği de ayrı bir problematik katmanı oluşturuyordu.
Selen Cihan ve Sevda Meşhur'un önerisi, geleneksel Çin mimarisinden esinlendikleri avlu sistemi ve çatı formu gibi mimari bileşenleri, kültür merkezi programında açık, geçirgen ve kamusal mekanla kuracak ilişkiler; büyükelçilik programında ise kapalı, içe dönük ve kontrollü mekanlar için kullanarak, bu akrabalık ilişkisini tartışmaya açmayı başarıyor. Diğer taraftan, iki tasarımın cephe kurgusu ve malzeme seçimi gibi mimari kararlarını işlevlere göre özelleştirerek, yapıların özgünleşmesini sağlıyor. Özellikle Çin Kültür Merkezi önerisi, kütlelerin ölçek dengeleri, açık alanların organizasyonu ve iki ana aks arasında vaat ettiği güçlü kamusal ilişki açısından bu projenin amaçlarıyla ilgili tartışmaya temel bir malzeme oluşturmaktadır.

Stüdyo katılımcılarının ülke tercihlerinde İtalya, Japonya, Rusya ve İskandinavya gibi bazı ülke veya kültürlerin birden fazla öneride işlenmesi, özellikle bu projeler arasında mimari temsil tartışması açısından keyifli kıyaslamalara fırsat verdi. Celal Bayar Köşkü komşuluğundaki arazide çalışan Pınar Kahya'nın, Rus konstrüktivizminden etkilenerek bir çekirdek üzerinde havaya kaldırılmış Rus Kültür Merkezi tasarımı, Atatürk Bulvarı ve Tunus Caddesi arasındaki geçiş sorunsalına, Kavaklıdere'nin bu canlı noktasında arazinin tüm zemin kotunu kamusal yaşama sunarak cevap veriyor. Bu bölgede farklı işlevlere yönelik tasarımlar için de özgün ve yaratıcı bir örnek sunan bu mimari fikir, üst kotlardaki açık alan kullanımı ve ilişkileriyle zenginleşen kesit tasarımıyla birlikte incelenmeye değer bir yapı önerisi oluşturuyor.

Aynı probleme farklı bir yaklaşımla karşılık veren Cem Özkan'ın önerisi, iki aks arasındaki bağlantıyı daha konvansiyonel bir geçişle çözerken, yaya kullanımı açısından bulvara göre çok daha hareketli olan Tunus cephesinde hem yapıyı olabildiğince geri çekiyor hem de hareketi, cam yüzeylerin görünür kıldığı spiral rampanın çevresinde tanımladığı güçlü iç mekana çekmeye çalışıyor. Cem'in Rus kimliğini yansıtmak için kullandığı mimari dil, her hacmin kendi içinde var olduğu katı bir kütle sistemi, soyut geometriler, hafif yapısal bileşenler ve geçirgen çağdaş malzemelerden oluşurken, cephe tasarımları da Atatürk Bulvarı'nın geç modernist cephe diline referans veriyor.

Bu metin yazarın görüş ve yaklaşımlarını yansıtsa da stüdyo süreci boyunca yürütülen tartışmalar ve sunulan argümanlar ışığında şekillenmiştir. Bu nedenle sürece farklı seviyelerde dahil olan ve aşağıda anılan tüm bileşenlerin bu metne farklı bağlam ve ağırlıklarda katkısı olmuştur.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü grup 3/4 stüdyo yürütücüleri Dr. Öğr. Üyesi Fulya Akipek / Öğr. Gör. Dr. Kutay Karabağ / Yarı zamanlı Öğr. Gör. Çağlayan Çağbayır / Yarı zamanlı Öğr. Gör. Mehmet Cem Yücel / Ar. Gör. Gizem Şenel İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü 4. sınıf grup 3/4 öğrencileri Alp Kıskanç / İpek Öztiryaki / Ant Güngör / İrem Akçin / Bengisu Yüksel / İrem Erdim / Berfin Sanem Top / İrem Ersoy / Berkan Elcim / Irmak Okumuş / Berke Çelik / İsmail Kaan Varışlı / Betül Mehmetoğlu / Mustafa Kerem Yücel / Burcu Varilci / Mehmet Taylan Tosun / Büşra Meriç / Melis Dinç / Cem Özkan / Mustafa Atay Şaşoğlu / Ceren Göçmen / Nida Dilara Karışık / Deniz İris / Özge Yılmaz / Dilara Kalkan / Pınar Kahya / Ebru Okşaksin / Pınar Kaynak / Ecem İrem Kılınç / Rumeysa Merve Levent Ege Güven / Selen Cihan / Egecan Akartürk / Selen Küçük / Ezgi Müngen / Sevda Meşhur / Fatma Arda Yüzkan / Tuğçe Nur Coşkun / Gizem Fazlıoğlu / Yaren Nur Özgen / Gökçe Selin Yazıcı / Zeynep Karşıyaka / Hakkı Emre Sayın / Zeynep Kazımoğlu / Hasan Talha Aksu / Zeynep Serra Bayar Konuk seminer ve sunumlar: Zafer Akay, Kaan Özgün, Esra Yağdır Çeliker, Cem Dedekargınoğlu, Bahar Gedikli Konuk jüri üyeleri: Abdi Güzer / Alper Derinboğaz / Bahar Gedikli / Barlas Ertürk / Bülent Batuman / Bora Mutlu / Cem Dedekargınoğlu / Deniz Aslan / Dilek Yürük / Funda Uz / Ebru Erdönmez / Emre Engin / Emrah Altınok / Esra Sakınç / Esra Yağdır Çeliker / Kaan Özgün / Mine Koyaz / Nilüfer Kozikoğlu / Nurbin Paker / Şebnem Yalınay Çinici / Şebnem Yıldız / Sinan Logie / Süreyya Topaloğlu / Tuğrul Yazar / Vehbi İnan / Zafer Akay / Zuhal Ulusoy

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış