Bu sabah da her sabah gibi uyandım.
Hep böyle oluyor saati kuruyorum ama saat çalmadan bir kaç dakika önce uyanıyorum. Bu aradaki zamanda yatakta pineklemeyi tercih ediyorum. Odam diğer odalara göre fena sayılmaz, ancak gene de her santimetrekaresinin bir şeyler ile değerlendirilmesi gerekli. Ekonomik olması için bu bölgede çalışmak zorunda kalanların tamamı bu yapıya sıkıştırılmış. Bu yüzden de odalar küçük ve sıkışık. Böyle zamanlarda hep bundan 150 sene evvel bu odada neler yapıldığını düşünmüşümdür. Bu bina bir zamanlar tarım bakanlığına ait bir yapıymış. Sonra bu tip merkezi kurumların yönetim yapıları iklimin halen yaşanabilir olduğu kuzey kıyılarına taşınmış. Ara duvarlarla bölünmeden önce büyük bir salonmuş burası. Halen ana kapı olarak çalışan yerden içeri giren kalabalıklar gelir gözümün önüne. Kimileri burada çalışan işlerinden bıkmış , kimileri türlü çeşitli işlerini halletmek için gelmiş telaşlı insanlar.
Ama en çok da yağmurun yağdığını görürüm. Ben henüz bir çocukken büyükbabamın anlattıklarından ve bazı eski filmlerde gördüğüm bir şey bu yağmur. Sakin sakin ama tükenmeden yağdığını artık ortalıkta olmayan ağaçları ve insanları ıslattığını görürüm. Muhtemelen yağmuru hayallerimin dışında hiç göremeyeceğim. Gördüğüm gündüz düşlerinin büyükbabamdan kaynaklandığını düşünürüm. O da daha çocukken tarihi mekanlara gittiğinde bazen düş görmeye başlar ve orada üçbin sene önce yaşayan insanları anlamadığı dillerde konuşurken görürmüş. Üstlerinde giysi olarak sarmalandıkları kumaşlar, ayaklarında sandaletler olan insanlar, anfi tiyatroda oturur çekirdek çitlerlerken konuşur gülüşürlermiş.
Şimdi bende aynı öyle, şemsiyelerini açmış yürüyen, ya da şemsiye ya da yağmurluğu olmadığından koşarak karşıdan karşıya geçen insanlar görüyorum. Ve buradan, bu pencerenin önünden bakarken hep bir şey aklıma takılıyor. Nasıl olurda bu kadar kısa zamanda bu hareketli yaşantıdan, olağanüstü iklim çeşitliliğinden geriye sadece bu kuru çöl kalır? Saat 04:00, alarm çalıyor. Artık kalkmalıyım. Yeterince su olmadığı için kimyasal maddeler emdirilmiş mendillerle vücudumu sileceğim. Aslında akşam yapmalıydım bunu. Ama mesaimizi mecburen uzattık. Vücudumu tamamen saran tek parça elbisemi giydikten sonra, güneşten gelen tehlikeden korunmak için yüzüme krem süreceğim. Ozon tabakası bu kadar incelmişken yapacak başka bir şey de yok.
Görevimiz aslında çok kolay. Milyonlarca insan yaşarken ihtiyaçmış gibi gözüken ama artık bizden başka hiç kimsenin kalmadığı bu şehirde metal yığınları olarak duran yapıları sökmek. Buradan sökülen her şey daha kuzeye, bir zamanlar başkent olan bu şehrin yerine kurulan “Yeni Ankara” ya gidecek. Bugün bu şehirde milyonlarca insan yaşarken açık havada gezip dolaşmak yerine kendilerini kapattıkları alışveriş merkezlerinden birini sökmeye başlayacağız. Yeniden çelik imal etmek çok pahalı. Ve artık bulamayacağımız çok fazla enerji gerekiyor bu imalat için. İşte geldik. Artık paslanmaya başlamış kaplamanın altında ve çatıda halen ekonomik değeri olan çelik malzemeyi sökeceğiz. İçerde terkedilmiş mağazalardan birinde bir broşür buluyorum. Bu alışveriş merkezinin çatısındaki aydınlıkların altında bugün artık sadece bir avuç çok zengin veya güçlü insanın giyebileceği giysilerle gezen insanlar var. Gerçekten parası olanlar olabildiğince büyük inşa edilmiş onları güneşten koruyan fanuslarda yaşıyorlar. Benim de gelecekte kuzeyde denizden temin edilen suyu tüketebilen az sayıda insandan biri olma şansım belki olabilir.
Düşünüyorum. Bu fotoğra'arda ki mutlu mutlu gülümseyen insanlar bilseler di ki, bu yaşam birkaç kuşak içinde kaybolup gidecek. Yerine çöl kumu kalacak. Özenle yetiştirdikleri bahçe bitkileri kavrulup kalacak. Bilselerdi ki insanoğlu en iyi ihtimalle fanuslarda, mağaralarda yaşamak zorunda kalacak. Ne yaparlardı acaba? Akşam odama döneceğim. Önce sokağa bakacağım sonra gözlerimi kapayacağım. Önce sokaklar insanlarla dolacak. Sonra yağmur başlayacak. İnsanlar koşacak kaçacaklar saçak altlarına ıslanmamak için. Sadece bir kişi, yani ben kollarımı iki yana açıp ıslanacağım. Bu anı iki oda sağımda kalan kumral kızı istediğim kadar çok istiyorum. Buradayım. Yağmuru bekliyorum.
Yorumlar (0)