2025 biterken bir şeyin kapandığını hissetmiyorum. Daha çok, aynı odada ışığın yer değiştirmesi gibi. Takvim değişiyor ama masa aynı, sandalyeler aynı, bakışlar aynı. Herkes yeni yıla dair cümleler kuruyor; ben ise hâlâ bazı cümlelerin ortasında kalmış hissediyorum. Ne tamamlanmış ne yarım. Askıda.
Bu yıl bana yeni bir şey öğretmedi belki ama eskiden doğru sandığım bazı şeyleri sorgulatmaya başladı. Yan yana durmanın kendiliğinden adil, birlikte olmanın otomatik olarak güvenli olduğu fikri mesela. Meğer kalabalık olmak her zaman güç değilmiş. Bazen en kalabalık yerler, en sessiz olanlarmış. Konuşulması gerekenler herkesin önünde duruyor ama kimse elini uzatmıyor. Çünkü biri uzanırsa, düzen bozulacak.
Bu odaların kendine özgü bir dili var. Toplantı masaları, koridorlar, sandalyeler… Bazı sandalyeler özellikle boş bırakılıyor. Bazıları özellikle yan yana getiriliyor. Hiçbir şey açıkça söylenmiyor ama herkes ne anlatıldığını anlıyor. “Bakın burada bir sorun yok” denmiyor; onun yerine aynı kare veriliyor. Yan yana geliniyor, görünür olunuyor, fotoğraf çekiliyor. Normalleşme böyle kuruluyor. Sessiz, zarif ve oldukça politik bir biçimde.
Sandalyelerin hafızası güçlüdür. Kimlerin yan yana oturduğunu da hatırlar, kimlerin yanına kimsenin gelmediğini de. Kimlerin yer değiştirdiğini, kimlerin hiç yer bulamadığını da. İnsanlar “konu kapandı” diyebilir ama sandalyeler bilir: Bazı konular kapanmaz, sadece üzerlerine oturulur. Ağırlıklarıyla bastırılır.
2025 boyunca zaman da tuhaf davrandı. Bazı meseleler hızla geçiştirildi, bazılarıysa aylarca olduğu yerde kaldı. Sorulduğunda “bakılıyor” denilen şeyler oldu. Bakılan ama görülmeyen. Devam ettiği söylenen ama ne zaman biteceği belli olmayan. Takvim yaprakları birer birer düşerken, masanın üzerindeki dosya yerinden kıpırdamadı. Tozlanmadı ama açılmadı da. Sanki açılırsa herkes bir şey söylemek, bir pozisyon almak zorunda kalacak.
Burada zaman, bir çözüm aracı olmaktan çıkıp bir bekletme yöntemine dönüştü. Kimse “susuyoruz” demedi ama herkes sustu. Kimse “böyle kalsın” diye oylama yapmadı ama mesele olduğu yerde dondu. Sonra bu donmuşluk, sanki doğal bir hâlmiş gibi kabul edildi. Sanki başka türlüsü hiç mümkün değilmiş gibi.
Sessizlik uzadıkça bir şey daha oldu: Onu bozan kişi rahatsız edici hâle geldi. Sorunun kendisi değil, soruyu soran mesele oldu. Bir cümle kurulduğunda ortam gerildi. Bir şeyin adı konduğunda yüzler asıldı. “Şimdi sırası değil” dendi. “Üslup” konuşuldu. “Niyet” sorgulandı. Sorunun kendisi ise arka odaya kaldırıldı. Orada beklesin diye. Belki zamanla unutulur.
Oysa rahatsız eden kişi çoğu zaman düzeni bozan değil, düzenin bozuk olduğunu söyleyendir. Ama bu fark kabul edilirse herkesin yerini yeniden düşünmesi gerekir. O yüzden mesele hızla kişiselleştirilir. Aynı sözler başka bir ağızdan çıktığında makul, hatta kıymetli sayılır. Ama kenardan, aşağıdan, yandan geliyorsa… İşte orada huzur bozulur. Çünkü burada çoğu zaman ne söylendiğinden çok, kimin söylediği önemlidir.
Bu yıl şunu daha net gördüm: En çok sevilen masal ahlaki üstünlük masalıdır. “Biz doğru taraftayız” duygusu eleştiriyi gereksiz kılar. Yanlış yapma ihtimali yokmuş gibi davranılır. Oysa hiçbir yapı, sadece doğru tarafta durduğunu söyleyerek masum olmaz. Masumiyet iddiası, yüzleşmenin önündeki en kalın duvardır.
Duvarlarda eşitlik afişleri asılı durur. İçeride olup biteni görmemek için gözlerini kapatarak. Dayanışma kelimesi büyüdükçe, gerçek dayanışma daha da görünmezleşir. Çünkü eşitlik alkışlandığında konforludur; pratiğe girdiğinde rahatsız eder. Sandalyeleri yerinden oynatır. Dengeleri bozar. O yüzden çoğu zaman sadece konuşulur.
Takvim kapanırken şunu açıkça söylemek gerekiyor artık: Konuşulmayan hiçbir şey kendiliğinden çözülmez. Sonuçlanmayan her süreç bir noktada taşar. Önce fısıltı olur, sonra herkesin bildiği ama kimsenin yönetemediği bir gerçeğe dönüşür. Uzatılan her sessizlik, tarafsızlık değil; bilinçli bir tercihtir.
Eğer konuşulmazsa, kapanmaz.
Kapanmazsa, unutulmaz.
Unutulmazsa, bir gün herkesin önüne gelir.
O gün geldiğinde kimse “haberim yoktu” diyemeyecek. Sandalyeler hatırlıyor. Koridorlar biliyor. Zaman notunu aldı.
Takvim kapandı.
Ama mesele artık içeride kalmayacak.
Yorumlar (0)