Eve gidince Keret’in Efsane Süt öyküsünü açtım. Yıllar önce okumuştum; bazı detaylar hâlâ yerinden oynamıyor. Erkek ölü, kadın mutfakta süt içiyor. Sessiz. Bu sahne beni hep düşündürür. Kadınların hayatta çok iyi bildiği bir hâl. Büyük bir şey olur; dışarıdan kimse anlamaz. Biz yine ocağı kapatırız, bardağı doldururuz, devam ederiz. Gündelik hareketler bazen en sert tepki.
Berghain’de duyduğum şey de buna yakın. Şarkı romantik değil. Sevgi değil. “Onun korkusu benim korkum.” Bu, bir bağlılık ifadesi değil. Daha karanlık. Bedenin içerden verdiği bir tepki. Keret’in kadınıyla aynı yerden geliyor. İkisinde de düşünce geride. Beden önde. Kadın, kendi karanlığını saklamadan taşıyor.
Son günlerde şarkıyı her açtığımda aynı soruya dönüyorum: Bu ritmin içinde kim oluyorum? Arabada sabahın köründe müziği yükselten kadın kim? Dürüstlükten kaçamayan biri mi? Yoksa işine güçlüymüş gibi dönen ama içinde başka bir akış taşıyan biri mi? Belki ikisi de. Bazı şarkılar insana eşlik etmez; insan onların içine düşer.
Ben Berghain’i dinlerken böyleyim. Şarkının karanlığı boğmuyor. Açık ediyor sadece. Duygusal bir şarkı değil. Ama net. Karanlık bir atmosfer var. Ama his temiz. Bazen insanın ihtiyacı tam da bu: Kendini saklamadan, “tamam, buyum” diyebilmek.
O yüzden bırakıyorum soruyu:
Berghain dinlerken sen kimsin?
Yorumlar (0)