Distopya ve edebiyat denildiğinde George Orwell’in 1984 romanı bugüne dek yazılmış olanlar arasında muhtemelen ilk akla gelenler arasında olur.
Kitabın konusu, konunun işleniş biçimi ve olay örgüsü tam bir distopyayı tarif eder ve modern zamanların iktidar biçimlerine yönelik eleştiriler içerir.
Kitaptaki dört bakanlık, adıyla zıt işlevler görür. Gerçek Bakanlığı tarihi ve gerçeği ters yüz etmek, Barış Bakanlığı savaşı sürekli kılmak, Sevgi Bakanlığı, beyin yıkama ve hükümet yanlısı bireyler yaratmak, Bolluk Bakanlığı ise yoksulluğu ve sefaleti sürekli kılmak üzere çalışan kurumlardır.
Orwell bunları her ne kadar belirsiz bir gelecek için kurgulamış olsa da, bugün yaşadığımız dünyada bu distopya gerçekleşmiş ve hatta sıradanlaşmıştır.
Bunun birçok örneğini saymak belki mümkün ama şimdilik sadece bir tanesine bakmak yeterli.
Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı çalışan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, adeta Orwell’in kitabında kurguladığı bakanlıklardan biri gibi çalışıyor. Adında ‘Doğa Koruma’ kavramı geçse de, yaptığı işlere bakıldığında bu Müdürlük doğayı korumaktan çok onun sömürülmesine, yok edilmesine, ticari bir meta haline getirilmesine yönelik faaliyetleri kurumsal olarak yürüten, tüm bu faaliyetleri organize edip meşrulaştıran bir kurum olarak çalışıyor.
Adında ‘Doğa Koruma’ kavramı geçen bu kurumun açtığı “av ihaleleri” onu tam da Orwell’in kitabında saydığı bakanlıklardan birine dönüşmüştür. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Türkiye’de en 21 ili kapsayan ihaleler açtığını belirten ilanlar yayınladı ve bu ilanlarla, yaban hayatının nadir canlılarından bir kısmı için belli ücretler karşılığında “av” izni, yani o hayvanları öldürme hakkı verileceğini açıkladı. Evet, tam da Orwell’in bakanlıklarından biri gibi adında ‘Doğa Koruma’ geçen bu kurum, bir kısmı soyları tükenmek üzere olan hayvanların “spor olsun diye” vurularak öldürülmesi için ihaleler açtı, ölüm iznini satışa çıkardı. İhale ilanlarında belirtilen rakamı yatıran veya ihaleyi en çok artıranlar, bu hayvanların canını alma hakkını(!) Doğa Koruma Genel Müdürlüğünden satın almış olacak. Sahi siz kimsiniz ki yabanda yaşayan onlarca canlının hayat hakkını satışa çıkarıyorsunuz? Bu hakkı kendinizde nasıl buluyorsunuz? Siz bu doğanın sahibi veya efendisi misiniz? Hangi canlının ne kadar yaşayacağına, hangisinin öldürüleceğine karar verme hakkını nereden aldınız?
Yaban hayvanlarının hayatları ve öldürülmeleri konusunda kendisini hak ve yetki sahibi gören bu kurumun açtığı cinayet ihaleleri ile Mersin’de 38, Adana, Niğde, Kayseri ve Hatay’da 33, Antalya ve Isparta’da 30, , Eskişehir’de 17, Adıyaman’da 17, , Erzincan’da 13, Bingöl’de 9, Kahramanmaraş’ta 8, Sivas’ta 8, , Kastamonu’da 6, Karaman’da 5, , Erzurum’da 5, Ankara’da 4, Hakkâri’de 2, Bitlis’te 2, Van’da 1 ve Tokat’ta 1, olmak üzere toplam 199 Yaban Keçisi, Kızıl Geyik, Dağ Keçisi ve Yaban Koyunu için ‘öldürme izni’ verildi.
Nereden bakılırsa bakılsın bu tam bir gaddarlık ve zalimlik örneği bu. Bir kurum, sırf “spor olsun” diye onlarca yaban hayvanının hayatını para karşılığında satışa çıkaramaz! Bu hakkı kendinde göremez!
Bu konuda altını çizmemiz gereken bir şey var. Bir gezegen olarak dünya dört buçuk milyar yıllık bir tarihe, bu gezegen üzerinde oluşan canlı yaşam üç buçuk milyar yıllık tarihe, bir canlı türü olarak insan ise sadece 200-300 bin yıllık bir geçmişe sahiptir. İnsan, bu gezegenin sahibi ve efendisi değil; diğer bütün canlılar gibi o gezegenin tarihi içinde ortaya çıkan bir canlı türüdür.
Gezegenimizin üzerinde oluşan canlı yaşam serüvenine bakıldığında insanın varlığı tüm tarih içinde devede kulak bile sayılmazken gezegenin tüm varlıklarını, gezegendeki ve doğadaki tüm canlı yaşamı böylesine hoyratça tahrip etme hakkını insana vermeyi hiçbir argüman haklı kılamaz. Unutmamak gerekir ki, insanın değiştirme, dönüştürme kapasitesi ne kadar yüksek olursa olsun yaşadığımız dünya, insan merkezli bir yer değildir ve öyle de olmamalıdır. İnsan, yaşadığı gezegenin ve tüm doğanın sahibi de efendisi de değildir. Ancak doğayla birlikte var olabilen bir canlı türüdür. Doğayı tahrip eden her tutum, insanın yaşama alanını tahrip etmeyi de beraberinde getirir.
Doğanın, doğadaki yaşamın alınıp satılan bir nesneye dönüştürülmesi, ancak insanın doğaya, doğal yaşam alanlarına ve kendisi dışındaki tüm hayata yabancılaşması ile mümkün kılınabiliyor.
İnsanın doğaya yabancılaşmasına, hayatlar da dâhil olmak üzere doğadaki her şeyin alınıp satılabilen bir nesneye dönüştürülmesine itiraz etmek ve bunu mutlaka durdurmak zorundayız.
İster vicdan açısından, ister inanç açısından, ister doğal olana saygı duyma açısından, isterse sürdürülebilirlik açısından olsun, hangi açıdan bakılırsa bakılsın bu cinayet ihalelerine karşı çıkılmalıdır. Bu karşı çıkış, aklın, vicdanın, hayatın, doğayla barışın, inancın gerektirdiği bir şeydir.
Avcılık, cinayettir ve bu konuda herkese çağrımız nettir: Cinayet ihalelerine karşı çıkın, cinayet ihalelerini durdurun, cinayetlere ortak olmayın, bu cinayetlerin cinayet faili olmayın.
(Fotoğraf: Ali Şenel --> https://www.marinebluefilms.com/post/anadolunun-geyikleri-1)
Yorumlar (0)