Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Kırşehir’de Altın Talanı ve Arkasındaki Gerçekler

Ülkemizde her geçen yıl ağırlığını hissettiren neoliberal politikaların emek, kent ve doğa üzerindeki olumsuz etkileri ülke içindeki köy kent demeden tüm yerleşimlerde, her nehirde, her ağaçta, her yaylada, dağda taşta istisnasız hissedilir dereceye ulaştı. Satılacak kamu kurumu bırakmayan iktidar, bir taraftan emekçinin kazancını, çalışma şartlarını kötüleştirerek sermaye lehine tavır alırken öte taraftan tüm doğal varlıkları talan ederek kazanca çevirmeyi hedefi haline getirmiş durumda. Yıllardır sermaye lehine yasal düzenlemeler yapan iktidar son olarak ülkeye dayattığı maden talanı yasası ile tabutumuza son çiviyi de çaktı! Böylesi korkunç bir durumda Kırşehir’in başına örülen çorap memleketin kalanından farklı değil elbette ama ülkenin içine düştüğü durumun aynası olması bakımından ele alınması gereken “düşman başına” bir felaket söz konusu.

Kırşehir’de Altın Talanı ve Arkasındaki Gerçekler

24.07.2025 tarihli ve 32965 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni maden yasası Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan tüm koruma kanunlarını açıkça yok sayarak ormanları, zeytinlikleri, sulak alanları, tarihi ve doğal sit alanlarını, yaylaları, milli parkları maden holdinglerinin hizmetine sunacak olan bir anti-yasa özelliğinde. Bununla da kalmayıp mülkiyet hakkını gaspına yol veren düzenlemeler barındırmakta, milyonlarca insanı bir gecede evsiz, barksız, yurtsuz hale getirecek projelere kapı açmaktadır. Bu yasayla kamu kurumları etkisizleştirilmiş, ÇED süreçleri by-pass edilerek maden şirketlerinin önü sınırsızca açılmıştır. Yasaya sokulan “stratejik öneme sahip madenler” olarak tanımlanan muğlak ifadelerden anlaşılacağı üzere duruma göre değişkenlik gösterebilecek bazı madenlere ilişkin izin süreçleri Cumhurbaşkanlığında oluşturulacak bir kurul eliyle değerlendirilecektir. Kurulun önüne gelen madenleri çıkarmak isteyenlerin yasa ve yasaklara karşı muafiyet kazanmasının önünde kurulun imzası dışında hiçbir engel bırakılmamıştır. Milas ve Yatağan zeytinlikleri başta onlarca köyün haritadan silinmesi artık söz konusu kurulun bir kararına kalmıştır. Bu yasa ile son on yılda hızla büyüyen vahşi madenciliğin önünde hiçbir yasa, hiçbir yasak, hiçbir gerçek engel kalmamıştır.

Böylesi korkunç bir durumda Kırşehir’in başına örülen çorap memleketin kalanından farklı değil elbette ama ülkenin içine düştüğü durumun aynası olması bakımından ele alınması gereken “düşman başına” bir felaket söz konusu.

Mevzubahis, Kırşehir’de Defaş isminde bir şirketin 5.860 hektarı geçen bir alanda altın madeni arama izni alarak ilin yegane su varlıklarının depolandığı Kervansaray Dağlarında binin üzerinde sondaj kuyusu açtığının ortaya çıkması ile başladı… Kentli ve köylüler birdenbire ortaya çıkan bu çalışma karşısında paniğe kapılarak konuyu araştırdıklarında bu kuyuların çok daha büyük bir felaketin habercisi olduğunu fark ettiler. Belediye ve Kent Konseyi il sathında onlarca maden ruhsatı verildiğini, hatta bazılarının işletme izni bile aldığını gördüler.

Zira ruhsatlandırılmamış tek bir ilçe, hatta tek bir köy kalmamıştı. MAPEG, deyim yerindeyse koca bir ili çoktan şirketlere parsellemişti. Koç Holding ve AKP Batman milletvekili Ferhat Nasıroğlu’nun sahibi olduğu DEFAŞ dışında Cengiz Holding, Yıldızlar SSS Holding, Rönesans Holding, Koza Holding ve adı sanı bilinmeyen onlarca şirketin altın madeni açmak için sıralarını bekledikleri ortaya çıktı. Geçtiğimiz aylarda ülkenin RAMSAR Sözleşmesi ile korunan en değerli sulak alanlarından birisi olan Seyfe Gölü koruma sahasının Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yarısı oranında daraltılması yaklaşan tehlikenin habercisi niteliğindeydi. Ülkede kuraklığın en çok yaşandığı illerin başında gelen Kırşehir’de yıllardır çiftçiye sondaj izni verilmezken, kent merkezi dahil tüm yerleşim yerlerinin içme ve kullanma sularını sağladıkları dağlar, vadiler, yaylaların kamu kurumları tarafından parsellenip şirketlere sunulması hukuka, akla, mantığa ve hatta insanlığa sığmayacak bir durumdur.

Hayvancılıkla öne çıkan ilde binlerce aile geçimini büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıktan sağlıyor.  Kırşehirliler için sularının, meralarının ve hatta köylerinin varlığını tehdit eden bu durum kabul edilebilir değil.

Söz konusu madencilik projelerinin Kızılırmak havzasını çevrelemesi tehlikenin Kırşehir ile sınırlı kalmayacağını gösteriyor.

Kırşehir Belediyesinden Kent Konseyine, köylüsünden iş insanlarına tek vücut olmuş direniyor. Kırşehir’i yok edecek domino taşlarının öncüsü konumunda olan DEFAŞ altın madeni projesinin ÇED inceleme komisyonu ilk olarak 20 Aralık 2024 tarihinde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda toplandı. Kırşehir ve Özbağ belediyelerinin komisyon üyeliğine alınmaması sürecin yüzleşilen ilk hukuksuzluğu oldu! Anlaşılan o ki projeden en çok zarar görecek olan bölge belediyeleri saf dışı bırakılarak olumsuz görüş vermeleri engellenmek istenmişti. Ancak Kırşehir ahalisi iyi hazırlanmıştı ve İzleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısında projenin uygulanması halinde ortaya çıkacak felaketlerin açıkça ortaya konması sonucu ÇED onayı verilmedi ve proje sahibi şirkete raporunu revize etmesi için bir yıl süre verildi. Bu arada Bakanlığı dava eden Kırşehir ve Özbağ Belediyeleri ise mahkemeden olumlu cevap gelince ikinci komisyon toplantısına üye olarak katılma hakkı kazandılar. Sürecin ilk iki zaferi de bunlar oldu!

Kent Konseyinden Bomba Rapor: “Şirket kritik madenleri gizledi!”

Böylesi büyük bir projeyi hayata geçirmek için sabırsızlanan şirket bir yılı beklemeden hazırlıklarını tamamlayarak ikinci İDK başvurusunu yapmakta gecikmedi ve komisyon 5 Ağustos 2025 tarihinde tekrar toplandı. Toplantıda projenin bölgeyi ekokırıma uğratacağı delillerle sunulurken Kent Konseyinin komisyona sunduğu rapor bomba etkisi yarattı. Konsey şirketin analizlerinin gerçeği yansıtmadığını ve bölgede bulunan altın dışındaki pek çok nadir elementin şirket analiz raporlarında göstermediği gizlendiği iddia edildi. İddiaya göre şirketin yurtdışına götüreceğini söylediği cevherde varlığı gizlenen binlerce ton uranyum, toryum, lityum var ve bu madenlerin beyan edilmeksizin yurtdışına çıkartılması söz konusu. Kent Konseyi bunun açıkça radyoaktif maden kaçakçılığı olacağını ve hukuki süreci başlatacaklarını söylüyor. Normal bir ülkede bu neden dahi tek başına projenin tümden iptali ile sonuçlanırdı ama Bakanlık projeyi iptal etmek yerine şirkete 3 aylık revizyon hakkı verdi. Ancak Kırşehir’de cin şişeden çıktı, gizlenen kritik madenlerin varlığı şirketi çok zor duruma sokacak gibi.

Projenin yaratacağı ciddi sorunlardan biri de Kızılırmak havzasını kirletme potansiyeli taşımasıdır.

DEFAŞ’ın ÇED raporunda, Kızılırmak nehrinden Koç Holding’e ait Kırıkkale’de faaliyet gösteren TÜPRAŞ’a tahsis edilen suyun bir kısmını altın madeni için ayrılabileceğini ve bunun için DSİ’den gerekli izinlerin alındığını belirtmesi başka bir hukuksuzluğun itirafı oldu. Kırşehir Belediyesi, DSİ’nin böyle bir izin yetkisi olmadığını söyleyerek bu kararı dava edeceğini duyurdu. Bu itirafla ÇED Raporunun hukuki açıdan bir başka felaketler zincirini sakladığı ortaya çıktı. Yılda bir milyon tondan fazla su kullanacak olan altın madeni kıt su kaynaklarını kirletip yok etmekle kalmayacak, iklim krizinden dolayı zaten azalan su varlıklarının altın değerinde olduğu bu dönemde Kızılırmak Nehrini de kirletecek. Bu gözardı edilemez bir durum, zira Kızılırmak ülke içinde doğup dökülen nehirler arasında debisi en büyük nehir. Yani mesele “strateji” ise stratejik olan Kızılırmak Nehri.

ÇED dosyasında hiç belirtilmeyen diğer bir büyük tehlike ise deprem riskiydi. Proje alanının tamamı fay zonu içinde. Dolayısıyla yüz milyonlarca ton büyüklüğe erişecek olan devasa pasa dağları ve 40 milyon ton toksik zehiri biriktirecek atık barajının olası bir depremde ülkenin göreceği en büyük felakete neden olacağı aşikar. Erzincan İliç faciası, depremi dahi beklemeden ortaya çıkmış, yaklaşık 20 milyon ton kirli pasa atığı çökerek Fırat Nehri havzasına akmış, ilk anda 9 işçinin yaşamına mal olmuştu. Olası kazanın sonuçlarına baktığımızda yerelde yaşanacak facialar yanında Kızılırmak nehrinin kirlenme ihtimali, başta Ankara olmak üzere Kırıkkale, Çorum ve Samsun’u doğrudan etkileyecek. Zira yaklaşık on milyonluk nüfus bu nehrin suyunu kullanıyor, bereketli Bafra ovası buradan besleniyor. Yüzbinlerce hektar arazi buradan sulanıyor. 6 milyonluk Başkentin suyunun önemli kısmını buradan sağlanıyor. ASKİ planlamalarına göre önümüzdeki 25 yıl içinde kentin içme ve kullanma suyunun yarısının Kızılırmak üzerinde bulunan Kesikköprü barajından alacağı öngörülüyor. Altın madeni projesine karşı mücadele edenlerin “Kırşehir zehirlenecek, Ankara zehirlenecek” demesi boşa değil!

Projenin hayata geçmesini dört gözle bekleyenin sadece Koç Holding ve Fernas madencilik olmadığını, sırada bekleyen diğer maden şirketleri için bu projenin Kırşehir’in talan edilmesinin kapısını açacağını görüyoruz. Yani daha önce belirttiğimiz gibi domino etkisi yaratacak Defaş altın madeninin durdurulması şart!

Anlaşılan o ki felaketlerden ders almak yerine yeni felaketlere çanak tutmakta beis görmeyen anlayış ülkeyi hızla uçuruma sürüklüyor ve o uçurumun adı sömürge madenciliği… Görünürde farklı siyasi geleneklere sahip iki holdingin altın madeni açmak için rahatlıkla bir araya gelmesi bize sermayenin her politik ortamda yaşayabileceğini ve dahi muhalif kılıfı taşıyan holdinglerin bile iktidar ile birlikte bu büyük talan yarışında aslan payını kapma telaşında olduğunu ispatlamaktadır.

Kırşehir ülkenin kalanı gibi diken üstünde! Ülkenin her karışı sermayenin maden talanına açılmış durumda, halk yaşam alanlarını kaybetmemek için mücadeleye hazırlanıyor.

Halk ya kaderini çizen egemenlere boyun eğerek bir bilinmeze sürüklenecek ya da geleceklerini kendileri belirleyecek.

 

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış