İki gündür Alper benim evin içinde dolanıyor sanki, snob bir müşkülpesentlikle...
Geyik yapacakmışız ama keyfi yokmuş gibi...
Sohbet edecekmişiz ama hali yokmuş gibi...
Bira içmeye gidecekmişiz ama göbeği şiş olduğu için canı çekmiyo gibi...
Ne yapacağımıza bir türlü karar veremeyince de, tam aradığı modu bulmuş gibi bir sevinçle "amaaaaaan, üç günlük dünya, siktir et oturalım evde" demiş gibi.
Ama oturamamışız da gibi.
Alper, vazgeçişleri bayrama çevirebilecek kadar yüksek enerjiye sahip bir tembeldi.
Gördüğüm en hayat dolu, en enerjik tembel.
Oksimoronun alâsı.
Çevresi çok kalabalık, çok geniş, çok renkliydi. O yüzden de, herkesin Alperini toplasak, ortaya nasıl bir ucube çıkar bilmiyorum. Ama ortak noktalardan oluşan kesişim kümesinde, pek çoğu kesinlikle "huysuz olduğunuz kadar tatlısınız da küçük bey" repliğinde mutabık kalır sanırım.
Bu tembelliğinin tadını son yokuşta çıkaramadı.
Bir sürü nemrut arkadaşı vardı çevresinde ve onu mütemadiyen hastaneye, kemoya, boka, püsüre taşıdı durdular. İlle yaşatacaklardı.
Bu saate kadar kaldıysa, sırf o güzel arkadaşlarının güzel hatırını kıramayan güzel kalbi sayesindedir.
Onlar olmasa, çoktan göçüp gitmişti...
Güzel arkadaşları diyorum da... Sanmayın ki her birini görseniz çok seversiniz... Geçinemeyen, birbirlerine sırf Alper'in hatırına katlanan ve bunu lütuf gibi yaptıklarını her cümlelerinde iğne gibi ötekine batıran bir huysuz insan topluluğu.
Olum, sen nasıl biriktirdin la bu kadar 555 benzemezi çevrende?
Benim Ankara'mın köşe taşlarından biri...
Gidişine ağlasam ayıplayacakmışsın gibi bir his sürekli içimde. Seni sen yapan her ne idiyse, iyi kiymiş. Bizim yollarımızı kesiştiren her şeye binlerce şükür.
Uzun zaman alacak bu hislerle yüzleşmek ve baş etmek...
Kaç günü akşama bağladığımız Engürü mü?
Kaç akşamı geceyi bağladığımız Express mi, Rüya mı? Ataç 2'deki, Bilge Karasu fotoğraflarını yıkayıp bastığımız stüdyo mu (Adakale ya da İnkılap mıydı yoksa?), Milliyet Gazetesinin zemin katında Paris Caddesine bakan dergi bürosu mu, Siyah Beyaz mı, Eski Yeni mi, Fikrim mi, Alerta mı...
Hangisi daha çok sen diye cebelleşmeyeceğim. Hepsiydi çünkü sen. Sen hepsindeydin. Oraları oralar yapan aktörlerden biri, hatta bazen en birincisiydin.
Şimdi ne olacak, biliyor musun?
Facebook her gün bana bir şey hatırlatacak ve onların neredeyse hepsinin içinde sen olacaksın...
Sanırım kafam epyey dağınık.
Bunların hepsini yeniden okuyup düzenlemeye geleceğim tekrar.
Hep sevileceksin.
Hep güzel anılacaksın.
Hayatımıza dokunmuş gitmiş değilsin.
Değdiğin yerde hep duracaksın.
Yorumlar (0)